Mısır Darbesi’ne Giden Yol – 1 ; Müslüman Kardeşler Hareketinin Siyasi Tecrübesi
11:19 16 July 2013

Ahmet Yusuf Özdemir

Ortadoğu Uzmanı 

@ayusufozdemir

 

Son bir kaç haftadır dünya Mısır’da olup bitenlere odaklanmış durumda. Mısır’ı bu kadar önemli kılan sebep 2011 yılında Tahrir meydanı başta olmak üzere ülkenin dört bir yanında eski Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’i deviren milyonların bir kez daha meydanlara dökülmesiydi. Müslüman Kardeşler üyesi Muhammad Mursi’ nin başkanlığının 1. yıl dönümü olan 30 Haziran’da protesto gösterileri düzenleyen başta Temerrud (Başkaldırı) hareketi olmak üzere birçok liberal, seküler ve sol örgüt, Mursi’nin istifa etmesini ve erken seçime gidilmesini talep ediyordu. Eylemlerin ikinci günü, Mursi tarafından siyasete karışması engellenen Ordu, yayınladığı bir ultimatom ile hükümete 48 saat süre vererek, “halkın taleplerine karşılık” vermemesi halinde kendi yol haritasını hayata geçireceğini duyurdu. 3 Temmuz Çarşamba akşamı ise dünya General Abdul Fettah el-Sisi’nin darbe konuşmasını canlı yayında seyretti. Tahrir Meydanı ve Mursi karşıtları haberi alkışlar ve havai fişek gösterileri ile kutladı. Bir tarafta kutlamalar yapılırken, açıklamanın hemen ardından Müslüman Kardeşler’in televizyon kanalı Misr 25 ve dini gruplara yakınlığı ile bilinen 6 uydu kanalının yayını kesildi ve görevlileri tutuklandı. İlerleyen saatlerde Müslüman Kardeşler yetkililerine uçuş yasağı konuldu. Müslüman Kardeşlerin şu anki ve emekli başkanlarının da arasında bulunduğu, hareketin üst düzey 300’e yakın lideri için tutuklama kararı çıkarıldı.

Yaşanan bu dört gün içinde son bir yılda yazılandan çok daha fazlası Mısır hakkında yazıldı ve tartşıldı. Birinci tartışma bu müdahalenin darbe olup olmadığı konusundaydı. Mursi’ye muhalif pek çok kişi bunun bir darbe olmadığını çünkü askerin halkın talepleri doğrultusunda hareket ettiğini dillendirmeye başladı. Hatta bu yaşananları, özellikle Mısır içerisinde, 3 Temmuz Devrimi olarak adlandıranlar dahi var. İkinci olarak, kimi akademisyenler Mursi’nin devrilmesini “Siyasal İslam’ın iflası” tezinin devamı şeklinde okumayı daha uygun gördü. Bu söylem, özellikle 1979 İran Devrimi ile kıvılcımlanan, soğuk savaş sonrasında çıkan iç savaşlar ile gelişen ve 11 Eylül saldırıları ile doruk noktasına ulaşan Müslüman toplumların demokratikleşmesi sorunun bir başka tezahürü idi. Tek çarenin ise bu toplumlarda laik düşünce sisteminin gelişmesini hızlandırmak olduğu ileri sürüldü. Son olarak, uluslararası güçlerin yaşanan kaosa karşı takındıkları sessiz tavır, ordunun başta Amerika olmak üzere batı devletlerinin karşı çıkmayacağı bir harekete kalkışmış olduğunun göstergesiydi. Diğer Arap ülkeleri de başta Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri olmak üzere, askeri müdahaleyi destekleyen açıklamalarda bulundular. Ayrıca Mısır ve Gazze sınırında yer alan Refah sınır kapısı ve Gazze’nin can damarı olarak bilinen tünellerin kapatılması, İsrail’in tutumu ile ilgili şüpheleri arttırmaya devam ediyor.

Sürecin devam ettiğini göz önünde bulundurduğumuzda, benzer iddialar çoğalacak ve tartışılacaktır. Böyle sıcak çatışma durumlarında olaylar henüz gelişirken varılacak kesin sonuçlar yanıltıcı olacaktır. Bütün bu faktörler değerlendirildiğinde bu çalışma modern Mısır tarihinin en eski ve etkili dini ve siyasi hareketi olan Müslüman Kardeşler Hareketinin başından itibaren, 3 Temmuz askeri darbesine giden süreçte Mursi’nin hükümet tecrübesini analiz etmeyi amaçlamaktadır.

Bir Toplumsal Hareket olarak Müslüman Kardeşler

Müslüman Kardeşler Hareketi 1928 yılında Mısır’ın İsmailiye kentinde öğretmenlik yapan Hasan el-Benna tarafından kurulmuştur. Benna’ya göre özellikle ülkedeki İngiliz etkisi Mısır toplumunun dini ve kültürel yaşamını olumsuz etkiliyor ve geleneklerinden uzaklaştırıyordu. Müslüman Kardeşler kurulduğu ilk yıllardan itibaren, sosyokültürel geri kalmışlığın yanında ülkenin içinde bulunduğu ekonomik, siyasi ve jeostratejik bunalımdan çıkış yolunun toplumun tekrar İslami düşünce etrafında birleşmesi ile mümkün olabileceği fikrini ön plana çıkarıyordu. Dini reformist bir yaklaşım benimsemek yerine hareket olabildiğince dini tartışmalardan ve ayrışmalardan uzak durmaya çalışmış ama bir o kadar da İslam’ın hayatın her alanını kapsayıcı bir din olduğunu savunmaktan geri durmamıştır. Yukarıdan aşağıya bir değişimden ziyade dönüşümün önce tabanda başlaması gerektiğini savunan hareketin sınırlarını Hasan el-Benna şu sözlerle açıklıyordu; “Selefî bir mesaj, Sünnî bir yöntem, tasavvufî bir hakikat, siyasal bir örgüt, atletik bir grup, bilimsel ve kültürel bir bağ, ekonomik bir girişim ve toplumsal bir fikir.” Diğer dini cemaatlere kıyasla daha geniş bir yelpazeye hitap eden Müslüman Kardeşler’in bu farklı özellikleri hareketin gelişiminde önemli bir yere sahiptir. Hasan el-Benna her ne kadar siyasi partilere karşı tavır almışsa da toplumun değişiminde kanun koyucu olarak devletin önemli bir yeri olduğunu savunmuştur. Bu nedenle belli dönemlerde içki satışının ve Misyonerlik faaliyetlerinin sınırlandırılması gibi konularda Kral’a mektuplar göndermiştir.

Bu dönemde hareket ülke çapında güçlenmiş ve üye sayısında ciddi bir artış meydana gelmiştir. Yeni katılan üyelere Müslüman Kardeşler fikrini aşılayabilmek için hareket öncelikle atletik eğitime önem veren izci birlikleri oluşturmuştur. Daha sonraları hareket bu eğitim sırasında üstün başarı gösteren üyelerin dövüş ve savaş sanatlarında özel eğitim aldığı al-Nizam al-Khas adı verilen özel harekat grubunu kurmuştur. 1936-1939 yılları arasında Arap İsyanına yetiştirilen izcileri yollayarak yardım eden Müslüman Kardeşler, 2. Dünya Savaşı sonrası toplumda siyasilere karşı oluşan güvensizlik duygusundan yararlanarak ülkede önemli bir siyasi muhalif güç konumuna ulaşmıştır. Özellikle Müslüman Kardeşler özel harekatının gerçekleştirmiş olduğu bir takım suikast girişimi ülkede kaosun artmasına neden olmuştur. Başbakan Fehmi el-Nukraşi’nin 1948 yılında hareketin tasfiye edilmesi yönünde verdiği karar karşı çıkan bir grup özel harekat mensubu Başbakan Nukraşi’yi suikast sonucu öldürmüştür. Her ne kadar Hasan el-Benna suikasti gerçekleştirenleri “ne Müslüman Kardeşler’den, ne de Müslümanlar” şeklinde eleştirmişse de kendini saldırıların hedefi olmaktan kurtaramamış kısa bir süre sonra kendisi de bir suikast sonucu hayatını kaybetmiştir.

Hasan el-Benna’nın ölümünden bugüne kadar Müslüman Kardeşlerin başına geçen hiç bir lider, Benna düzeyinde bir karizmaya değildi. Dolayısı ile hareket 1950’li yıllardan sonra liderleri ile değil aksine Mısır sosyal ve siyasi hayatında oynadığı rol ile kendinden söz ettirmeye başladı. 1952 yılında Hür Subaylar adı verilen başını Cemal Abdul Nasır’ın çektiği bir grup ordu mensubunun Kral Faruk’a karşı gerçekleştirdiği darbe sonucunda ülke tarihinde yeni bir sayfa açılıyor ve Mısır Cumhuriyeti ilan ediliyordu. Bugünkü darbe karşıtı tavrının aksine Müslüman Kardeşler hareketi Hür Subaylar darbesini desteklemiş ve özellikle ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Necip ile yakın ilişkiler kurmuştu. Bu dostane ilişkinin başlıca nedeni darbenin ardından atılan ilk adımların Müslüman Kardeşlerin inşasını amaçladığı devlet ile örtüşmesiydi. Örneğin Hür Subaylar bütün siyasi partileri kapatmış onun yerine halkın fikirlerini birinci elden iletebildiği komiteler kurmuştu. 26 ekim 1954 tarihinde İskenderiye’de kalabalıklara seslenen Nasır’a karşı yapılan bir suikast girişimi Müslüman Kardeşler ve Hür Subaylar arasındaki bağların kopmasına neden oldu. Suikastı gerekçe gösteren Nasır, Necip’i görevden aldı ve kendisini Cumhurbaşkanı ilan etti. Suikasti izleyen haftalarda yaklaşık 4000 Müslüman Kardeşler üyesi tutuklandı, bir kısmı idam edildi, diğerleri ise ülke dışına kaçmak zorunda kaldı.

Ağır hapishane şartları ve dayanılmaz işkenceler Müslüman Kardeşler başta olmak üzere ülkedeki diğer İslami hareketlerin siyaset, toplum ve din kavramlarını yeniden tartışma ve tarif etmelerine yol açmıştır. Bugün gelinen noktada Hasan el-Benna’dan sonra hareketin en önemli fikir adamı olarak kabul edilen Seyyid Kutup’un düşüncesinin olgunlaştığı yer hapishanelerdi. Kariyerine bir edebiyat eleştirmeni ve şair olarak başlayan Kutup, döneminde şartlarını göz önüne alarak kısa zamanda İslami meseleler hakkında makaleler kaleme alan bir düşünce adamı haline gelmiş ve bu süreçte Müslüman Kardeşler’e üye olmuştur. Benna’nın aksine Kutup hareketin entellektüel alt yapısına özellikle İslam’da Sosyal Adalet adlı kitabı ile katkılarda bulunmuştur. Özellikle; Plato, Aristotle, Descartes, Bertnard Russell, Comte, Marx, Hegel, Fichte and Nietzsche gibi batılı kaynaklara kitaplarında sık sık yer vermektedir. İslam’ın Kapitalizm ve Komünizme alternatif yeni bir dünya öngördüğünü savunan Seyyid Kutup, insanlığın içinde bulunduğu problemlerden çıkış yolunun İslam’ın ‘sosyal adalet’ kavramında yattığını savunmuştur.

Müslüman Kardeşler ve Siyaset Tecrübesi

10 yıl boyunca tutuklu kaldığı süre içerisinde gördüğü işkencelerin de etkisi ile fikirlerinde radikal bir dönüşüm gözlenen Seyyid Kutup, Yoldaki İşaretler adını verdiği en son kitabında Mısır başta olmak üzere Müslüman toplumların hiç birinin İslami ilkelere göre yönetilmediğinden ötürü bir tür “Modern Cahiliye” halini aldıklarını savunmaktadır. 1964 yılında Kutup’un serbest bırakılmasının ardından ilk defa basılan kitap, yazarın hükümete karşı insanları isyana teşvik ettiği gerekçesi ile tekrar tutuklanmasına ve bu sefer idam edilmesine yol açmıştır. Yoldaki İşaretler kitabının çizdiği kesin sınırlara karşın Müslüman Kardeşler Seyyid Kutup ve takipçilerinden kendilerini ayırmışlardır. Bunun en önemli örneği hareketin ikinci lideri Hasan el-Hudeybi’nin 1977 yılında basılan Davetçiyiz Yargılayıcı Değil isimli kitabıdır. Bu kitapta Hudeybi hareketin amacının insanları kendi inandıkları doğru İslam’a davet etmek olduğunu belirtir ve toplumu Seyyid Kutup’un önerdiğinin aksine Cahiliye olarak tanımlamanın yanlış olduğunu vurgulamaktadır.

Cemal Abdul Nasır’ın 1970’de ölümünden sonra Müslüman Kardeşler için yeni bir sayfa açılmış oldu. Özellikle eğitimli orta sınıfın ve üniversite öğrencilerinin harekete katılmasıyla birlikte Müslüman Kardeşler siyaset sahnesinde yer almaya başlayacaktı. Enver Sedat’ın liberal politik açılımlarından da faydalanan hareket bu dönemde kendi aylık bir dergisi olan “Davet”i çıkartmaya başladı. Ancak 1977’de Sedat’ın İsrail’e yaptığı ziyaret sonrası hükümete karşı açıkça cephe almaya başlayan Müslüman Kardeşler, dönemin seküler ve sol yazarlarına da dergisinde yazma şansı tanıyarak, diğer toplumsal hareketlerle ilişkilerini güçlendirmeye çalışıyordu. 1979’da İsrail ile barış antlaşması imzalayan ilk lider olma özelliğini kazanan Enver Sedat ülke içinde ve dışında yalnızlaştırılmıştı. Arap Birliği’nin Mısır’da bulunan merkezini Tunus’a taşıma kararı alması bunun en önemli göstergelerindendir. 1981 yılında kendisine muhalif olan bütün siyasileri tutuklayan Enver Sedat, 6 Ekim günü Cihad örgütü üyesi bir militan tarafından suikaste uğradı ve koltuğu yardımcısı Hüsnü Mübarek’ e kaldı.

Hüsnü Mübarek dönemi Müslüman Kardeşlerin “altın çağı” olarak adlandırılabilir. Bu dönemde hareket her ne kadar resmi olarak illegal bir örgüt olarak tanımlanıyor olsa da ülkedeki en organize siyasi muhalefet konumuna yerleşmiştir. Göreve geldiği günden itibaren demokratik açılım sinyalleri veren Mübarek ilk adım olarak parlamento seçimleri düzenleneceğini duyurdu. Parti kurmasına izin verilmeyen Müslüman Kardeşler ilk olarak 1984 yılında bağımsız adaylarla katıldığı seçimler sonucunda sekiz üyesi ile parlamentoya girdi. Bu başarının ardından hareket sayısını her seçimde biraz daha yükselterek 1987, 2000 ve 2005 parlamentolarında koltuk sahibi olmayı başarmıştı. Ancak her seçim döneminde Müslüman Kardeşler üyelerine yönelik tutuklamalar sıklaşıyor ve oylamalar şeffaf bir şekilde yapılamıyordu. Hareketin siyasi başarılarının yanında sendika ve öğrenci birlikleri de destekledikleri adaylar tarafından kontrol ediliyordu. 90’ lı yıllarda silahlı İslami hareketlerin topluma ve devlete karşı başlattıkları şiddet olayları Mübarek yönetimi tarafından, her ne kadar bir bağlantısı olmasa da Müslüman Kardeşler gibi güçlü bir muhalif hareketin önünü kesmek için kullandı. 1995 yılında hareketin genel kurulu basıldı ve üyeleri “yasadışı bir örgüte üye olmak suçundan” üç ila beş yıla mahkum edildi.

2000’ li yıllar Mısır’da sokak siyasetinin gelişmeye başladığı dönemlerdi. 2. Filistin İntifadasına destek vermek için sivil toplum örgütleri tarafından oluşturulan girişimler aynı şekilde 2003 yılında Amerika’nın işgaline karşı da eylemler düzenlediler. Bu iki olay esnasında Mübarek yönetiminin takındığı pasif politika nedeniyle eylemler kısa zamanda hükümet karşıtı gösterilere dönüşüyordu. 2005 yılında yapılması planlanan başkanlık seçimlerine doğru, 77 yaşındaki Mübarek’in görevi oğlu Cemal’e bırakacağı söylentileri sokağın hükümete olan karşıtlığını biraz daha arttırdı. Bu söylentilerin artmasının ardından hükümet karşıtı sivil toplum örgütleri Kefaya (Yeter!) adı verilen bir örgüt altında eleştirilerini dile getirmeye ve kitlesel sokak eylemleri organize etmeye başladılar. Bu dönemde başta Amerika olmak üzere dış güçlerin bölgede demokratikleşmeyi teşvik etmesinden Mısır ve Mübarek yönetimi de nasibini almıştı. İç ve dış politik baskılar sonucu, 1981’de başa gelmesinden itibaren yapılan başkanlık seçimlerinin tamamına tek aday olarak katılan Hüsnü Mübarek, ilk defa 2005 yılında sivil adaylarında seçimlere katılmasına olanak sağladı. Her ne kadar sonuçlar sistemin kesilmeden devam etmesi yönünde olduysa da bu görece liberalleşme, Mısır siyasi tecrübesinde önemli bir adımdı. Her ne kadar hükümet aynı yıl gerçekleşecek olan parlamento seçimlerinin şeffaf olacağı taahüdünü verdiyse de seçim günü Müslüman Kardeşler üyeleri başta olmak üzere, diğer siyasi muhalif unsurlara yönelik saldırılar ve tutuklamalar sürüyordu. Seçimlerin sonucunda Müslüman Kardeşler 88 milletvekili ile parlamentodaki en fazla üyeye sahip muhalif gruptu.

Hiçbir başarının cezasız kalmadığı Mısır’da hükümet, medya desteğini de arkasına alarak Müslüman Kardeşler hareketine ve üyelerine karşı karalama kampanyasına girişti, pek çok hareket üyesi tutuklanarak ve askeri mahkemede yargılandı. 2010 yılında gerçekleştirilen seçimler Mısır tarihinin en hileli seçimleriydi. 2011 yılında gerçekleştirilecek olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalif seslerin sayısını azaltmak isteyen Mübarek yönetimi, bir dönem önce en fazla üyeye sahip Müslüman Kardeşler hareketinin parlamentoya girmesini engelledi.

Devam edecek…

Yorumlar (2)
  1. Hacı Özer on said:

    “Mısır Darbesi’ne Giden Yol – 1 ; Müslüman Kardeşler Hareketinin Siyasi Tecrübesi” başlıktan bu yazının 2. olacak gibi bir beklentiye giriyor insan.

  2. nart on said:

    Özet ama doyurucu bilgiler için teşekkürler. Yazar’dan güncel olaylar hakkındaki fikirlerini de yazmasını bekliyoruz