Çerkesler Dahil Her Kesimin Kendini Sorgulaması ve Yenilemesi Gerekli
0:29 10 May 2013

Guşıps: Türkiye’ nin ana gündemini çözüm süreci oluşturuyor sizce süreç nasıl ilerliyor?

Ufuk Uras: Ben çok olumlu bakıyorum doğrusu. Yıl sonu itibariyle, daha doğrusu Kasım sonuna gelindiğinde büyük ölçüde kamuoyu desteğinin artacağını da düşünüyorum. Newroz’ da Abdullah Öcalan’ ın silahlı mücadele bitmiştir cümlesi çok kritik bir önemde.Somut adımlar atıldıkça yani PKK’ nın silahsızlanması, dönüşmesi, devletin dönüşmesi ve bu iki olayın senkronizasyonu sağlandıkça kamuoyu desteğinin daha da artacağını göreceğiz.Genellikle bu sürecin AKP’ye yarayacağı varsayımıyla tereddütler var. Halbuki bu aynı zamanda MGK (Milli Güvenlik Kurulu) kararlarıyla gerçekleşen bir süreç. İşin o tarafına hiç dikkat edilmiyor. Oysa Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Şartı‘ ndaki şerhin kaldırılması da dahil hepsi MGK onayından geçti. Yol haritası üç aşağı beş yukarı ortada aslında.Biraz algı yönetimi meselesi ön planda gözüküyor. Akil İnsanlar Topluluğu da onun bir parçası. Bence çok hayırlı işler yapıyor şu anda bu heyet. İnsanlar bir süre sonra barışın toplumu zenginleştirdiğini de görecekler. Endişesi olanlarda korku politikalarının yersiz olduğunu anlayacaklardır zamanla.

Guşıps: Özellikle Kasım ayına kadar yasal düzenlemelerden yani bir yol temizliğinden bahsetmek mümkün olacak mı sizce?

Ufuk Uras:Bunun bir parçası anayasa değişikliği. Muhtemelen bir geçici anayasa ile iki vitesli bir anayasa değişikliği olacak. Önce 330’u bulup bir referandumla ilk değişiklik olacak ardından da muhtemelen 2015 sonrası daha kalıcı bir anayasa değişikliği olacak, şartlar onu gösteriyor. Filmi biraz geriye alırsak bir önceki referandumda söylenen itirazlar neydi? Bu meclis anayasayı değiştiremez deniyordu. İkinci olarak anayasa diye bir problem yok,esas mesele yoksulluk meselesi deniyordu.Ki demokrasi ve sosyal hakların içiçe olduğunu görmeyen bir yaklaşımdır bu. Üçüncü itiraz ise uzlaşma olmuyor deyip uzlaşma komisyonunda yer almamaktı. Şimdi Kılıçdaroğlu yönetimi ile muhalefet uzlaşma komisyonunda yer alıp komisyona takoz koyalım politikasını benimsediler.Bence yurttaş bunu görüyor ve yerel seçimlerden başlayarak bunun çok ağır bir siyasi faturası olacak bu partilere.

Guşıps:Özellikle yasal – anayasal değişikliklere ve bu sürece çeşitli bahanelerle karşı çıkanlara siyasi bir faturadan bahsediyorsunuz sanırım.

Ufuk Uras:Karşı çıkanlara tabiki. Çünkü karşı çıkıp yerine bir şey koymadığınız takdirde bir karşılığı olmuyor siyaseten yaptığınızın ama faturası oluyor. Milliyetçilerin diliyle konuşursak Türkiye Cumhuriyetinin en yerli projesi bu. Paris suikastından tutun, Suriye sınırına bomba konulmasına, ABD Büyükelçiliğinin bombalanmasından, üniversitelerde kaos ortamının yaratılmasına kadar yani daha açık söyleyelim Suriye Muharebatından tutunda bir dizi uluslar arası mahfil bu süreçten rahatsızsa burada ülke için bir hayır var.

Guşıps: Geldiğimiz noktada konunun siyasi tarafları olan devlet ve Kürt siyasi hareketi müzakere ediyorlar. Bu aşamada barışı isteyen sivil toplumun ne gibi bir katkısı olabilir sürece?

Ufuk Uras:Zaten fiilen Akil İnsanlar Topluluğunun çalışmaları var biliyrosunuz.Bunun yanı sıra herkes paralel olarak bu sürece katkı sunuyor bir şekilde. Biz de üniversite üniversite dolaşıp barış sürecinde intikam siyasetinin değil müzakere siyasetinin nasıl olması gerektiği ile ilgili görüşlerimizi paylaşıyoruz. Herkes kendi çalışmasını yaparak çözüme yönelik adımlar atıyor. Atması da gerek. Sürece destek verenlerin dışında kendine Mustafa Kemal’in Askeriyiz diyenler de toplantı basıp linç politikasını savunacaklarına kendi etkinliklerini yapsalar daha etkili olacaklar. Bir de benim bildiğim bir Türkiye Cumhuriyeti ordusu var.Mustafa Kemal’in Askeri ne demek, JİTEM’mi, Türk İntikam Tugayı’mı, Paramiliter örgütler mi kastedilen. Kabul edilir bir yanı yok bu söylemin.Türkiye bu dönemi aştı. Bakın işte uzman çavuşluk için sınav açılıyor ama kimse başvurmuyor.Bu kadar askerliğe merak olanlar uzman çavuşluk için başvurabilirler.Bu kadar savaşmak için meraklıysalar, buyursunlar.(Gülerek)

Guşıps: Bu aşamadaTürkiye’de solun tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ufuk Uras:Yekpare bir sol yok Türkiye’de. Biz 28 Şubat süreci itibariyle bir ayrışma yaşadık. 28 Şubat’a karşı çıkanlar ile 28 Şubat iyidir diyenler arasında keskin bir ayrım yaşandı. Tırnak içinde söylüyorum otoriter siyaset yaklaşımıyla siyasetin alanını genişleterek sorunların çözüleceğini savunanlar arasında bir ayrımdı bu. Otoriter siyaset anlayışı ile bugünkü Ergenekon siyaseti arasında da bir bağlantı var. Türkiye’nin temel meseleleri siyaset yoluyla siyasetin genişlemesiyle mi çözülecekyoksa otoriter, jakoben, ittihatçı çizginin mi esas alınacağı temel bir mesele Türkiye’de sol içerisinde. Soldaki ikinci ayrışmaise SSCB’nin yıkılmasıyla yaşandı. Sovyet öncesi renklerle, arkaik olan bir sol var Tükiye’de .Bir de çoğulculuğu esas alan, demokratik bir siyaseti önceleyen, seçimle gelip seçimle gitmeyi esas alan bir sol var.Çok daha önemlisi Türkiye’de ne yapılacaksa bu ülkenin mütedeyyin insanlarıyla, bu toplumun değerleriyle, evrensel değerleri hemhal eden bir siyasi yenilemeye ihtiyac var. AKP, Refah Partisi karşısında kendisini yenilerken sol bu tarz bir yenilemeyi gerçekleştiremedi. Bizimde Refahımız CHP‘dir bir anlamda. Sonuçta kendi geleneksel yaklaşımımız karşısında kendimizi yenileyemedik. Sol-sağ diye tarif etmeyi de bırakalım sağda ve solda kendisini yenileyenler var birde yenileyemeyenler. Kendisini yenilemek kolay bir şey değil, somut sorunlara somut yanıtlar vererek oluyor bu yenilenme. Biz bunu meclis deneyimimizde de yaşadık. Mesela kapitalizme itirazınız var diyelim, sizin önünüze Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu geldiğinde bu beni ilgilendirmez ben zaten kapitalizme karşıyım dediğinizde, bunun bir karşılığı yok. Tek tek her bir maddesiyle ilgili politika önermeniz lazım.Çek mağdurlarıyla ilgili ne diyorsunuz mesela, bunlar önemli..

Guşıps:Proaktif bir politika geliştirmek gerekli yani.

Ufuk Uras:Evet. Bu politikalarla ilgili sol da yeteri kadar hazırlanmış değil. Son 1 Mayısa bakın yada 24 Nisan’da mesela İttihat Terakki’nin katliamını eleştiriyoruz bir avuç insanız. Taksim’in yayalaştırılmasını,Taksim’e AVM yapılmasını eleştiriyoruz, bir avuç insanız. Herkes kendi canının yandığı yerden kendini ifade ediyor. O zaman da sizi teker teker avlıyorlar. Karnınız ağrıdığında karnınızın vucudunuzun merkezi olduğunu zannediyorsunuz, öyle bir şey yok aslında. Dolayısıyla emek hareketinin de sendika hareketinin de yenilenmeye ihtiyacı var.

Guşıps: Sizin yaptığınız ayrımdan yola çıkarsak çözüm tartışmalarında da o ayrım göze çarpıyor sanırım.

Ufuk Uras:Biz referandumda anayasa değişikliğine evet dedik, bir de boykot diyenler ve hayır diyenler var. O referandum değişikliği olmasaydı bugün bu çözüm süreci olamazdı. Çok açık bir gerçek bu. Ben yetmez ama evet de demedim.Sonuna kadar evet dedim. Çünkü Anayasa Mahkemesinin yapısı değişmediğinde bir şey yapmak mümkün değil bu ülkede.Herşey Anayasa Mahkemesinden dönüyor. Evet diyenlerle boykot diyenler ve hatta hayır diyenlerin de bir bölümü bu çözüm sürecinde yan yana geldiler. O yüzden bu referandumda da geçen referanduma göre daha ağrılıklı bir sonuç çıkacağı kanaatindeyim. Bu bir Ortadoğu meselesi nihayetinde. Bize itirazlar şöyle oluyor; mesela biz Ermenistan’la ilişkilerin normalleştirilmesini savunuyoruz, diyorlar ki ABD’de savunuyor bunu, ozaman siz ABD’nin tezini savunuyorsunuz. Sizin tezinizle ABD’nin tezinin örtüşmesi sizin tam tersini savunmanızı gerektirmez. ABD’nin Ermenistan ile ilişkilerin düzelmesini savunuyor olması sizin Ermenistan’a ilişkilerin anormal olmasını savunayım demenizi gerektirmez. Lenin Rusya’ya gittiğinde o mühürlü treni savunan Almanlardı. Uzun süre ona Alman ajanı dediler. Halbuki o tarihi konjenktürde Bolşeviklerin çıkarı Almanların çıkarıyla örtüşmüştü.Bu tür örtüşmeleri iyi değerlendirenler iyi lider oluyorlar diğerleri ise hayıflanıp şeytan taşlayıp duruyorlar.

Guşıps: Siyasi dilin Türkiye’de Türk ve Kürt halkları eksenli ilerlemesine, daha doğrusu diğer etnik grupların bu iki etnisite içerisinde değerlendirilmesine siz nasıl bakıyorsunuz?

Ufuk Uras: Bulgaristan’dasınız Bulgaristan’da vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Bulgar’dır dendiğinde soydaşlarımızla ilgili nasıl hayıflanıyorsak benzer bir durumun Türkiye için de geçerli olduğunu düşünüyorum.Herkesin kendi kimliği, dili ve diniyle özgürce yaşayacağı bir anayasal yurttaşlıkta anlaşmamız lazım. Peki bu konuda anlaşamazsak, mutabakat olmazsa ne olacak ? Adam sen Türksün diyor,karşısındaki de hayır değilim diyor. Kendini Türk olarak hissetmiyorum diyor mesela. Bu durumda o insana karşı yanıtın ne olacak? 12 Eylül’deki gibi sopa politikasını mı öneriyorsun yoksa bizim dediğimiz gibi bir ortaklamayı mı öneriyorsun? Biz diyoruz ki, ortak bizde anlaşalım. Eğer anlaşamıyorsak anayasal yurttaşlık devreden çıksın bunu yasal zeminde ele alalım.Yeterki sonuç çıksın yani konuyu kitlemeyelim. Bu ülkenin Müslümanleri, gayrimüslümleri, Süryanileri, Çerkesleri ve diğerlerinin kendisini özgürce hissedeceği bir zemin olsun. Ben geçen hafta İsveç’teydim. Süryani halkının çağrısı üzerine gittim. Oradaki Süryanileri görünce insan üzülüyor. Kiliseleri vb. her türlü organizasyonları var. İsveç devletinin gösterdiği yaklaşımı bizim gösteremememiz diye bir şey olabilir mi? Hayıflanıyor insan. O insanların orda ne işi var. Sen hala devlet olarak kilisenin toprağı rehine gibi tutuyorsun olacak işler değil bunlar. Biz bu konuları 2011 seçimleri öncesi Başbakanla da konuştuk. Hatta ona Temel fıkrası anlattım. Temel’e Laz olmasaydın ne olurdun diye sorduklarında ,çok mahcup olurdum diyor.

Guşıps:Aynı fıkra Abazalar içinde anlatılır…

Ufuk Uras:Evet herkesin kendi kimliğinden mahcup olmayacağı bir ülke olması gerekir buranın. Ama bizde öyle olamıyor maalesef. Mesela ben gidiyorum Çerkeslerin etkinliklerine zaman zaman ya da Çeçen kamplarına. Üstelik buraya Helen Flautre ile gidiyoruz. Ertesi gün bana diyorlar ki sen Çeçen misin ? Başkasının yanağına inen yumruğu hissetmen için illa o mu olman lazım.Yıllarca mecliste Çeçen kampları konusunu gündeme getirmeye çalıştım. Ya da işte Abhazya 23 Nisan’da burada olsun karşılıklı ilişki kurulsun dedim ama büyük diplomasi içerisinde “pranga” takmak istemiyor bizim Dışişleri. Böyle bir şey olamaz. Bunların bir kere daha gözden geçirilmesi gerekiyor. 1915 meselesinde mesela anlatıyoruz Ak Partililere zaman zaman bunları. Benim annem Türk babam Türk, bir büyükdedem Çanakkale’de gitmiş diğeri Allahüekber dağlarında gitmiş. Ben İttihat Terakki Cemiyeti’nin kurbanıyım Türk olarak. Kuracağın cümle, bu dönemde yapılanlar İTC’nin politikalarıdır ve yanlıştır. Bu bizim ortak acımızdır, nokta. Birde nerden çıkıyor benim ecdadım gibi kavramlar anlamıyorum. Dersim katliamında, Sivas’ta sizin ecdadınız…Çete faaliyetleri niye bizim ecdadımız oluyor. Niye sahipleniyorsun kötü olanı. Siz bunu diyerek o çetelerle mi birleşeceksiniz yoksa o büyük insanlıkta mı bütünleşeceksiniz. Bunun kararını vermek lazım. AKP nin İTC geleneğinden kavmiyetçilikten uzak olduğunu bu kadar iddia edip bu tutulmalarıyaşaması, Türkiye’de milliyetçi refleksi hala dikkate aldığını gösteriyor.

Guşıps: Çözüm süreci tartışmalarınaÇerkeslerin veya diğer etnik grupların ne tarz bir katkısı olabilir sizce?

Ufuk Uras:Amerika’da bir laf vardır. Lobi‘nin bir parçası değilsen birey bile olamazsın. Aslında herşey lobi merkezli. Dolayısıyla Çerkes topluluğu da önemli bir lobi olarak, üstelik siyasi karar alıcı içerisinde epey bir insanı olan bir yapı olarak sesini duyurabilir. Yeterki cemaat kendi içinde birlik ve bütünlüğünü sağlayabilsin. Lobi faaliyetlerinde etkin olmaması için de bir neden yok. Adam İsrail’in bir köyünde Çerkesce eğitim alabiliyorsa ve sen kendi ülkem dediğin bir yerde yapamıyorsan burada ciddi bir sorun vardır. Son Sesler belgeselinde Ubıhlarda gördüğümüz gibi açıklı sonlarla karşılaşıyorsun sorununa bir çözüm üretemessen.Hatta pozitif ayrımcılık gibi konuları da gündeme getirebilirler. Çünkü müdahale edilmesse bu kültürel miras kaybolacak.

Guşıps: Çerkesler’in bunun için devletle yada onun resmi ideolojisiyle aralarına mesafe koymaları gerekiyor belki de.

Ufuk Uras:Tamamıyla öyle ama bu biraz da süreç meselesi. Ben Çerkes toplumu içindeki kaygıları da takip ediyorum.Bu reformist bir şekilde bir devrimci kuruluşla değil , Özdemir Asaf diyor ya ‘’Damla tamamlanınca damlar.’’diye. Onun gibi gerçekleşecek belki de. Hiçbir şekilde asimilasyon politikalarının, tektipleştirme politikalarının, İTC’nin 1911’de bütün coğrafyada uygulamaya çalıştığı homojenleştirme politikalarının bugün bir karşılığı yok. Bu er veya geç görülecektir.

Guşıps:Siz Çerkeslerin çeşitli organizasyonlarına katılıyorsunuz. Özellikle son dönemde gerek Çerkes Soykırımının gündeme getirilmesi konusunda, gerekte kültürel hakların gündeme getirilmesi konusunda Çerkeslerin daha görünür olduğuyla karşılaşıyoruz. Ancak halen seslerini duyurmak konusunda yeterli oldukları söylenemez. Bu anlamda Çerkeslerin daha aktif olamaları nasıl gerçekleşebilir?

Ufuk Uras:Kendi göreli özerkliklerini sağlamaları çok önemli. Bir de tabi sizinde yaptığınız yayın faaliyetleri çok önemli. Sonuçta 19.yy’ın en büyük icadı kamuoyu. Kamuoyunu şekillendirme meselesi çok önemli. Şöyle bir laf vardır,’’Kimlik sağlık gibidir insan onu kaybettiği zaman hatırlar” diye. Avasyan diye bir Ermeni profesör var Moskova merkezinde bir zenciyle karşılaşıyor. Nerde doğdun diyor. Zenci karyolada cevabını veriyor. O gün bugün sen nerden geldin, nerde doğdun diye kimseye sormadım diyor Avasyan. Zannedersem Anatole France’in Kırmızı Zambak adlı kitabında “siz tarağınızı kaybederseniz yada cüzdanınızı kaybederseniz bulursunuz, ama kimliğinizi kaybettiğinizde onu bulacak şeyi kaybettiğiniz için bu katastrof yani korkunç birşeydir” diye bir pasaj vardı. Bizim A’dan Z’ye temel kabullerimizi gözden geçirmemiz gerekiyor. Mesela sol, klasik emperyalizm teorisiyle bu dünyayı açıklayamayacığını kabul etmeli. Emperyalizm diyorsunuz ama Rusya’yı hiç görmüyorsunuz. Rusya sanki bir mazlum ülke konumunda. Bunu solun Avrasya politikalarında görüyorsunuz, Suriye’de görüyorsunuz. Birdenbire Esad buradan güç alarak antiemperyalist bir güç oluyor. Klasik emperyalizm geçerli olsa zaten AB ülkelerinin birbirleriyle savaşması lazım. Japonya ile ABD’nin savaşması lazım. Biz Vietnam’ın büyük direnişini sahiplendik. Sonra Çin, Vietnam kampı hepsi birbirine girdi. Bizim bildiğimiz Lenin’in klasik emperyalizm teorisi artık geçerli ve yeterli değil Dünya’yı algılamak için. Marx demiş ya “hep yorumladık, değiştirmek lazım” diye, doğru yorumlayamazsanız değiştiremiyorsunuz. O yüzden yeniden yorumlamaya ihtiyacımız var. Bu sadece sol için geçerli de değil her cemaat için geçerli bir şey. Çerkesler’in de bu anlamda kendilerini sorgulamaları ve yeniden yorumlamaları gerekiyor.

Guşıps: Bu süreçle birlikte işleyen birde başkanlık tartışması var. Başkanlık konusunda siz ne düşünüyorusunuz?

Ufuk Uras:Ben parlamenter sistemin demokratikleşmesini tercih ederim ancak başkanlık sisteminin bu kadar tu-kaka edilmesini de anlamıyorum.Yine sol cenahtan veriyim örnek, herkes Chavez’e hayrandır solda , Venezuella’da başkanlık sistemi yok mu? Demekki esas itiraz başkanlık sistemine değil. Başkanlık sistemi en sert kuvvetler ayrılığına dayanır aslında. Türkiye’deki gerçekliğe baktığımızda yarı-başkanlık daha uygun olur gibi geliyor bana. Rusya’daki sistem gibi mesela. Türkiye’de sol ilk referandum olduğunda Cumhurbaşkanı‘nı halkmı parlamentomu seçsin tartışmasında da bir politika üretememişti. Orda da çekinmiştik. Birden bu kuvvetler ayrılığı meselesi gündeme geldi . Montesque sanki Türkiye’nin başına dert açmak için bu tezi öne sürmüş. Halbuki sol, geleneksel olarak hep kuvvetler birliğinden yanadır. Mesela Paris Komünü’nde, Bolşevik Devrimi’nde kuvvetler birliği vardır. O yüzden insanların başına bela olmuştur zaten. Bir kere bunu da önümüze koymuş değiliz.Kuvvetler birliği mi, kuvvetler ayrılığı mı, hayat bundan mı ibaret bunları da koyamadık önümüze. Can Yücel diyor ya “Kuvvetler ayrılığı; Kara kuvvetleri, Deniz kuvvetleri ve Hava Kuvvetleri” diye . Öyle bir durumdayız. Gerçekçi olan AKP açısından, yani meşruiyet alanını genişletmesi için bu öneriyi fazla zorlamamaları olacaktır.Benim tahminim de bu yönde. Başkanlık meselesinde çok fazla ısrarcı olmayacaklar. Yarı-başkanlık makul-optimum sonuçtur, oraya doğru gidilecek gibi.

Guşıps:Partili Cumhurbaşkanlığı da bu konuda seçenekler arasında sanırım?

Ufuk Uras: Recep Tayyip Erdoğan’ın şu anda ki haline baktığınızda herhangi bir yetki eksikliği yok. Sağolsun Meydanlar Genel Müdürü gibi. Taksim alanına ne olacağına bile o karar veriyor. Milli içkiyi de ayran yaptı. Milli içki kımız demiyoruz onda alkol var. Boza demiyoruz onda da mayalanma söz konusu. Sonra öğreniyoruz ki en çok kola içiliyormuş. Küresel milliyetçiyiz demişti bir ara hatırlarsanız Bahçeli sonra uyardılar deme diye. Onun gibi garip bir durum bu da. Orantılı güç diyorlar mesela 1 Mayıs ile ilgili. Sen orantıyı sen kendi kafandan yola çıkarak saptıyorsun, onun için başkalarının kafatası bu kadar çabuk kırılıyor. Ülkede kriz yönetimine dair çok büyük problemler var bu anlamda. Dün Galatasaray’ın şampiyonluğu vardı ve tüm Taksim doluydu, hani çukur vardı meydanda. Demek ki bu uydurmaymış. Bütün 1 Mayıslar dünyanın heryerinde merkezi yerlerde kutlanıyor. Hala biz klasik olan ve itiraz ettiğimiz devlet geleneğinin kabına uyuyoruz kriz anlarında. Enterasan bir şey, AKP dediğimiz parti merkezin tepkisini arkasına alarak geldi iktidara. Kendisi merkezin partisi oldu. Merkezi yeniden tarif etti. Eski merkez elitleri yani Kemalist elitler fikirleri alınmıyor diye küskün oldular.Halbuki küskün olmak muhalif olmak değil. Peki bu durumda çevrenin adresi neresi? Türkiye’de temel kilitlenme burada. Şu anda AKP’ye alternatif olacak adres gözükmüyor. Kılıçdaroğlu‘ndan hiç bahsetmiyorum. Türkiye halkı oy kullanamayan bir insana başbakanlık yetkisi vermez.O gün bence siyasi hayatı bitti Kılıçdaroğlu’nun.

Guşıps: Mevcut durumda aslındaBaşbakan’ın yetkileri ABD başkanın yetkilerinden daha geniş. Hal böyleyken bu Başkanlık israrı niye sizce?

Ufuk Uras: Ama şu anda geniş. Cumhurbaşkanı olacağı için bu tasarılar gündeme geliyor. Tekrar başa dönersek biz bütün analizlerimizde nokta analizi yapıyoruz. Halbuki bu nokta analizi yanlış süreç analizi yapmak lazım. Çünkü PKK ve devlet dahil bütün siyasi özneler hızla değişecek. Bu sürecin sonunda ne BDP, BDP olarak kalacak ne CHP, CHP olarak kalacak müthiş bir altüst olmayı yaşayacağız. Bundan hiçbir şüpheniz olmasın. O yüzden bize itiraz edenlerde genelde var olan duruma bakıp itiraz ediyorlar.Var olan duruma bakıp politika üretemessiniz hiç bir şey aynı kalmayacak çünkü. Tamamıyla değişecek ve o değişime göre pozisyon alacak yurttaşlar bir süre sonra.

Guşıps: Tartışılan konulardan birisi de “Demokrasi olmadan Barışın olmayacağı” konusu. Bunu siz nasıl değerlendiriyorsunuz. Gerçektendemokrasi gelmeden barış gelmez mi?

Ufuk Uras:Geçenlerde Bilgi Üniversitesi’nde Sırrı Süreyya ile birlikte bir konferanstaydık. Orada öğrencileri de uyardım bu konuda. Genellikle Kürt öğrencilerdi dinleyiciler. Roboski çözülmeden barış olmaz diyorlardı. Burada barış olursa Roboski’yi çözeriz diye kurmak lazım cümleyi. O yüzden barışın tesis edilmesi demokrasi zeminini geliştirir. Bunda benim en ufak bir tereddütüm yok. Zaten bu anayasa süreciyle demokrasi sürecini yaşayacağız. Nasıl formüle ettiğimize bağlı bu bir yerde. Hocaya diyorlar ki; hocam sigara içerken dua edilir mi?Olur mu haşâ diyor. Peki sigara içerken dua mırıldanır mı diyorlar? O olur diyor. Asıl sorun nasıl söylendiğinde yani. Abdullah Öcalan özgür olsun mu diye sorduğumuzda olmasın diyor insanlar ama İmralı’da çalışma koşulları düzelsin mi yada ev hapsi olsun mu diye sorduğunuzda daha farklı bakıyorlar olaya. Bu belli bir süre sonra olabilire dönecektir. Yeterki sorun çözülsün denilecektir. Kasım ayına geldiğimizde bu ülkenim şehit annelerinden cumartesi annelerine kadar herkes çözüme evet diyorsa geriye genelde sahil şeridinde olan kentli elitler yani bedel ödemeyenlerin şımarıklığı kalır. Hakikaten milliyetçilikle falan da alakası yok bunun. Türkiye’ye eşik attıracak bir süreci yaşıyoruz. Erdoğan’ın uzun süredir korkusu Gorbaçov sendromuydu.Yani adım atarsam altımdaki halı çekilir mi endişesini yaşıyordu. Halının çekilmeyeceğini MGK kararlarıyla daha doğrusu askeri bürokrasideki yeniden yapılanmayla beraber daha net gördü. O yüzden daha güvenli adımlar atıyor kendisi açısından.

Guşıps: Zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.

Ufuk Uras: Ben teşekkür ederim.

Comments are closed.