Haber / Vladimir Troyansky ile Söyleşi
18:40 14 November 2014

Stanford Üniversitesi Tarih Bölümü’nde doktora öğrencisi olan Vladimir Troyansky 19. yy sonu ve 20. yy başında Kafkasya ve Balkanlar’daki Osmanlı – Rus hudut bölgelerinde gerçekleşen göç ve iskan hareketleri üzerine çalışıyor. Balkanlar, Anadolu ve Ortadoğu’da Kafkasyalı muhacirler üzerine arşiv belgelerini tarayan Vladimir ayrıca Kafkasyalıların özel mektuplarını da çalışmasında kullanıyor.

15 Kasım’da Kafkas Vakfı’nda “Osmanlı Döneminde Kafkasyalıların Dilekçe ve Mektupları” başlığında konferans verecek olan Vladimir Troyansky ile yaptığı çalışma ve elde ettiği ilginç bilgiler üzerine konuştuk.

Guşıps: Vladimir Troyansky kimdir diyerek başlayalım istiyorum, kendini biraz tanıtır mısın bize?

Vladimir Troyansky: İskoçya’da St Andrews Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler ve Arapça eğitimi aldım. Ardından Edinburgh Üniversitesi’nde Yüksek Lisansımı “İslam ve Ortadoğu Araştırmaları” üzerine gerçekleştirdim. Sonrasında ise Stanford Üniversitesi Tarih Bölümü’nde doktoraya başladım. Şu anda Osmanlı Tarihi ve Modern Ortadoğu üzerine çalışıyorum. İlgilendiğim alanlar göç ve iskân. 19. yy sonu ve 20. yy başında Kafkasya ve Balkanlar’daki Osmanlı – Rus hudut bölgelerinde göç ve iskân hareketlerine odaklanıyorum.

Guşıps: Peki Kafkas muhacirler ilgi alanına ne zaman ve ne şekilde girdi?

Vladimir Troyansky: Öncelikle şunu söylemeliyim, 19. yy sonu ve 20. yy başında Kafkasya ve Balkanlar’da gerçekleşen göç hareketlerinin Osmanlı İmparatorluğu’nun şekillenmesinde oldukça etkili olduğunu düşünüyorum. Kafkasya’dan, Balkanlar’dan ve Kırım’dan Osmanlı topraklarına bu dönemde yüzbinlerce insan geliyor. Bu muhacirlerin demografik dengeleri, sosyal ilişkileri ve işgücü piyasalarını ciddi şekilde değiştirdiği bir gerçek. 20. yy Modern Türkiye ve Orta Doğu tarihini anlamak için bu yüzyılda gerçekleşen göç hareketlerini iyi anlamamız gerekiyor. Bu sebeplerle bu konuya eğildim diyebilirim.

Ailem ve arkadaşlarımdan Kafkasya’ya gidip gelenler olmuştu geçmişte, onların anlattıklarının benim kişisel ilgimi daha da artırdığını söyleyebilirim rahatlıkla. Ayrıca üniversite yıllarımda Mısır, Suriye ve İsrail’de bir süre kaldım. Bu dönemde oradaki Kafkas muhacirlerini tanıma imkânı da buldum. Onların modern Arap tarihine etkilerini ve tarihi süreç içinde aldıkları pozisyonları inceleme fırsatım oldu. Bu da benim Kafkasya’ya ve Kafkasyalılara olan ilgimin artmasında etkili oldu.

Bu arada Osmanlı – Rus ilişkileri de üzerine yoğunlaştığım konulardan birisi. Kırım ve Kafkasya’dan gerçekleşen göç hareketlerinin bu iki imparatorluğun yapısı üzerinde de ciddi etkileri var.

Guşıps: Doktora konunu biraz daha açmanı istesem?

Vladimir Troyansky: Doktora konum tam olarak “İmparatorluklar Arası Göç Hareketleri ve İskanın Ekonomik Boyutu”. Çalıştığım dönemde, yani 1860 – 1914 tarihleri arasında Kafkasya’dan göç eden tüm Kafkasyalılar ile ilgileniyorum. Dağıstanlılar, Çeçenler, Karaçaylar, Osetler, Abazalar, Adığeler vb. hepsi ilgi alanım içerisinde. Tartışmak istediğim iki konu var. Bunlardan birisi iskânın ekonomik boyutu, yani muhacirlerin ekonomik entegrasyonu. Diğeri ise bölgeler ve imparatorluklar arası muhacirlerin etkileşimi ve iletişimi. Göstermek istediğim, iskândan sonra muhacirlerin birbirleriyle nasıl iletişim sağladıkları ve ilişkilendikleri. Bölgeye yerleşenlerin birçoğu da zaten bir süre sonra yer değiştirdiler biliyorsunuz, bunları da çalışıyorum. İlk oturdukları yerleri terk edip ya başka yerlerdeki akrabalarının yanlarına gidiyorlar ya da Kafkasya’ya geri dönüyorlar. Kimi ekonomik sebeplerden, kimisi oradaki ailelerine sahip çıkmak için, kimisi ise ailelerinin geri kalanını da almak için gidiyorlar Kafkasya’ya. Yine bu dönemde, yani iskândan sonra muhacirlerin bir kısmının hacca gitmeleri ile de karşılaşıyoruz.

Muhacirlerin bir kısmının çocuklarını medreselere, devlet okullarına ve askeri eğitim veren kurumlara gönderdiklerini görüyoruz. Memur, din adamı ve asker olması için aileler çocuklarını yönlendiriyorlar. Bu noktada, eğitim sebebiyle gönderilen çocukların bu şekilde şehirlileşmeleri çıkıyor karşımıza. Bu hareketlilik muhacirler arasında bir ağ oluşturuyor. Görebildiğim kadarıyla bu dönemde dini, sosyal ve ekonomik bir etkileşim söz konusu muhacirler arasında.

Guşıps:Kafkasyalı muhacirlerin her hangi bir bölgede dönemin Osmanlı toplumunun dışında hareket etmeleriyle karşılaşıyor muyuz peki?

Vladimir Troyansky: Mesela Ürdün bu konuda diğer yerlerden farklı bir konumda. Oradan örnek verecek olursak; Ürdün’de Amman ve civarına yerleşiyor Kafkasyalılar biliyorsunuz. Amman civarında köyler kuruyorlar. O dönemde ciddi bir Osmanlı otoritesinden bahsedemiyoruz Salt kazasında. Ayrıca yerleşik Arap nüfus da oldukça az bölgede. Dolayısıyla Osmanlı merkezinden uzakta, kısmen özerk bir yapıda yaşadıklarını söyleyebiliriz bu bölgedeki Çerkeslerin. Amman bir yerleşim merkezi olunca, zamanla idari bir merkeze de dönüşüyor. Devlet de onlardan Hicaz demiryolunun güvenliğini sağlamalarını istiyor. Bu anlattığım süreç sebebiyle Çerkesler askeriyede ciddi bir nüfuz elde ediyorlar Amman’da.

Anadolu’da, şehirlerden uzak kırsal bölgelere baktığımızda ise Amman’dakinden çok farklı bir durumla karşılaşıyoruz. Anadolu’nun kırsal bölgelerine Kafkasyalılar başka yerel güçlerin ortasına yerleştiriliyorlar ve bu bölgelerde etkin olmaları oldukça zor oluyor. Yani Amman ile karşılaştırdığımızda askeri ve idari olarak çok fazla etkin olmadıklarını görüyoruz. Bu sebeplerle çok fazla genelleme yapmayı tercih etmiyorum ben.

Guşıps: Doktora konun kapsamında hangi bölgelerde çalışıyorsun? Saha çalışmasını yürüttüğün ya da odaklandığın spesifik bölgeler var mı?

Vladimir Troyansky: Çalışmamda üç bölge üzerine yoğunlaşmak istedim. Balkanlar’dan, Anadolu’dan ve Arap illerinden üç bölge seçtim çalışmak için. Balkanlar’da o dönemki Tuna vilayeti içerisinde kalan Dobruca. Bugünkü Romanya’nın güneydoğusunda ve Bulgaristan’ın kuzeydoğusunda bir bölgedir. Anadolu’da Sivas vilayeti içerisinde Aziziye kazası. Yani bugünkü Uzunyayla bölgesi, Sivas ve Kayseri civarı oluyor. Arap illerinde ise Şam Vilayeti içerisinde Salt kazası. Yani bugünkü Amman ve civar köyleri.

Guşıps: Çalışmalarında genelde arşivlerden mi yararlanıyorsun yoksa sözlü tarih ya da özel mektuplar vb. ile de ilgileniyor musun?

Vladimir Troyansky: Devlet kayıtları bu konuda en temel kaynağım tabii ki. Özellikle devlet ve üniversite arşivlerindeki belgeler. Ayrıca kadı sicillerini inceliyorum. On dört ayımı Türkiye, Ürdün, Bulgaristan, Gürcistan ve Rusya’ya ayırdım araştırmam için. Ürdün’de Arapça, Sivas’ta ise Osmanlıca olan kadı sicillerini kullanıyorum. Muhacirlerin kendi yazdıkları evraklar da ilgimi çekiyor. Mektup, hatıra ya da günlük gibi evraklar oldukça faydalı oluyor çalışmam için. Özel mektuplar, mesela aile bireylerinin birbirlerine ya da başka muhacirlere yazdıkları mektuplar benim çalışmam için harika veriler.

Guşıps: İstanbul’daki Başbakanlık Osmanlı Arşivi dışında Bulgaristan ve Amman’da hangi arşivlerde çalışıyorsun?

Vladimir Troyansky: İstanbul’daki Başbakanlık Osmanlı arşivi çok önemli. Ayrıca Ankara’daki Milli Kütüphane’de ve yine İstanbul’da İSAM’ın arşivinde kadı sicilleri var bol miktarda. Bulgaristan’da “Aya Kiril ve Metodiy” Milli Kütüphanesine bağlı Doğu Çalışmaları Bölümü var, orası da oldukça faydalı oluyor benim araştırmam için. Ürdün’de ise Amman Üniversitesi Belge ve El Yazmaları Merkezi ile Ürdün Milli Kütüphanesi oldukça zengin kaynaklar sağladılar.

Guşıps: İncelediğin Kadı sicilleri arasında seni şaşırtan, ilginç belgeler ile karşılaştın mı peki?

Vladimir Troyansky: Tanzimat’tan sonra Osmanlı mahkeme sistemi iki bölüme – şeriyye ve nizamiye mahkemeleri – ayrıldı, biliyorsunuz. Şeriyye mahkemeleri daha çok aile ile ilgili konularla ilgilenirken nizamiye mahkemeleri kriminal olaylarla ilgileniyordu. Tabii bunlar teoride böyle ise de pratikte birbirleriyle çok karışmış durumdaydılar. Ürdün’de ben daha çok şeriyye mahkemeleri üzerine çalıştım. Buradan muhacirlerin sosyal entegrasyonunu incelemek mümkün. Ailelerin davranışları, ekonomik hareketlilikleri özellikle miras ve mihirler ile karşılaşmak mümkün bu sicillerde. Boşanma esnasında çocukların kime verileceğinden, muhacirlerin ticari faaliyetlerine kadar birçok konu bu belgelerden okunabiliyor. Ürdün özelinde Çerkeslerin diğer kabileler ile ilişkileri hakkında da bilgiler veriyor siciller.

Guşıps: Çalıştığın dönem içerisinde 93 Harbi de var. Bu döneme ait ilginç anekdotlar var mı karşılaştığın?

Vladimir Troyansky: Geçen yaz, yani benim tez çalışmam başlamadan önce Çerkes muhacir krizi üzerine Türkiye ve Bulgaristan’da yapılan bir çalışmaya katılmıştım. 93 Harbi ve sonrasına odaklanıyordu bu çalışma. 93 Harbi’nin sonucu olarak Balkanlar’da yaşayan ve Doğu Anadolu’ya yerleştirilen muhacirlerin oturdukları bölgeyi terk etmek zorunda kaldıklarını gördük bu çalışmada. Ancak 1878 Berlin Atlaşması’na göre Çerkeslerin Balkanlar’a geri dönmeleri de tamamen yasaklanmıştı biliyorsunuz. On binlerce Çerkes göçmen Marmara ve Eğe’deki limanlara gelmeye başlıyorlar, İstanbul ve Selanik limanlarına ciddi bir göçmen nüfus akını oluyor. Limanlara varanlar devletten destek bekliyorlar. Bunların çoğu Anadolu’ya yerleştiriliyor zamanla. Bazıları ise Bilad-ı Şam denen Suriye vilayetine yerleştiriliyorlar. 1864 krizinde hiçbir Çerkesin gelmediği limanlara bu dönemde Çerkes muhacirler geliyorlar ve ciddi sıkıntılar yaşıyorlar. Bugün Suriye, İsrail ve Lübnan sınırları içerisinde bulunan limanlardan bahsediyorum. Oradaki idari yetkililer de hazırlıklı değillerdi böyle bir göçmen akınına. Bu muhacirler medreselerde, camilerde, sokaklarda barınmak zorunda kalıyor. Oradaki yerel halk ile ilişkilerde oldukça gergin bu süreçte. Bu muhacir akını sebebiyle liman bölgelerinde ekmek fiyatları artıyor mesela. Günümüzde Lübnan sınırları içerisinde bulunan Trablusşam limanında ekmek fiyatlarının yüzde iki yüz arttığını görüyoruz. Bu fiyat artışları sebebiyle muhacirleri suçluyor oranın yerel halkı. Aylarca çoğu muhacir Balkan limanlarında bekleyip, deniz aşıp geldikleri limanlarda aylarca sefil oluyorlar aç ve açıkta. Muhacirler arasında tifüs gibi ciddi hastalıklar yayılıyor. Biz çalışmamızda tifüsten ölmüş birçok muhacirin cenaze evrakları ile karşılaştık. Muhacir krizinin en sıkıntılı döneminde, kış ortasında günde altmış muhacirin öldüğü kaydediliyor Trablusşam limanında. Tabii bunlar kayıt altına alınanlar, belki çok daha fazlaydı imkansızlıklar sebebiyle ölen muhacir sayıları. Devlet ise bu muhacirleri iç bölgelere yerleştirmek istiyor. Ama Osmanlı bu yerleştirmeleri organize etmek için gereken kaynağı bulmakta zorlanıyor. Bürokratik süreçler de oldukça yavaş işliyor. Zamanla liman bölgelerinde, yani kıyılarda hiç göçmen bırakmıyor devlet. Hepsini iç bölgeleri taşıyor.

Guşıps: Muhacirlerin liman bölgelerine yerleşmelerine neden müsaade etmiyor peki Osmanlı Hükümeti?

Vladimir Troyansky: Arap bölgeleri için konuşmak gerekirse, muhacirleri kıyılara yerleştirmemek Osmanlı Devleti’nin bilinçli bir siyasetiydi. Eğer limanda olurlarsa Anadolu’ya ya da Balkanlar’a geri dönerler diye çekiniyor devlet. Bu sebeple de onları iç bölgelere naklediyor. Özellikle Lübnan ve Filistin sahillerine yerleşmelerini kesinlikle istemiyor Osmanlı hükümeti. Bunun bir diğer sebebi de, Lübnan ve Filistin’deki toplumsal gerilimler ve kırılgan demografik denge, Osmanlı buraya Çerkesleri de yerleştirerek sorunları daha da büyütmekten kaçınıyor.

Guşıps: Cumartesi günü Kafkas Vakfı’nda bir konferansın var. Bu konferansta odaklanacağın konular hangileri olacak?

Vladimir Troyansky: Özellikle Osmanlı döneminde Kuzey Kafkasyalıların şikayetleri, dilekçeleri ve özel mektupları konusuna eğilmek istiyorum. Kafkasya’dan gelen göçmen aileler arasındaki özel yazışmalar oldukça ilginç bir konu ancak maalesef bu konuda yapılmış çalışmalar oldukça az. Dilekçelerinden Kafkasyalıların devletten beklentilerine ve sorunlarına dair bilgi sahibi olabiliyoruz. Ayrıca Osmanlı yetkililerinin şikayetlere nasıl yaklaştıklarını da okuyabiliyoruz bu belgelerden.

Özel mektuplar ise ailelerin diğer muhacirler ile ilişkilerine ve sosyal-ekonomik durumlarına dair bilgiler aktarıyor bize. Ayrıca bu yazışmalarda devletin yardımı olmadan bazı sorunları nasıl çözdüklerine de şahit oluyoruz.

Son olarak metodolojiden de bahsedeceğim. Yani bu belgelere nasıl ulaşılabiliyor, özel mektuplara ulaşılmasındaki engeller ve problemler neler, bunları da konuşmak istiyorum katılımcılar ile.

Guşıps: Bizleri kırmayıp zaman ayırdığın için çok teşekkür ederiz.

Vladimir Troyansky: Ben teşekkür ederim.

 

Vladimir Troyansky iletişim: [email protected]

Kafkas Vakfı’nda gerçekleştirilecek konferans bilgileri için: 

Comments are closed.

HABER / En Çok Okunanlar