Haber / İvan Sukhov:Rusya Birlik Günü Neden Anlamsız?
18:48 10 November 2014

4 Kasım yeni bir bayram. 2000’lerin başında kutlanmaya başlandı. Daha önce Bolşevik Devrimi olarak kutlanan 7 Kasım gününün yerini aldı. 4 Kasım’larda şu ana kadar yapılan tek etkinlik milliyetçilerin düzenlediği yıllık “Rus yürüyüşü”. Milliyetçiler yeni bayramın kendileri için konduğunu söylemeye başladılar.

Milliyetçilerin 4 Kasım günü Moskova’da iki ayrı yürüyüş düzenlemesine rağmen bu yılki etkinlikler geçmişe göre sönük kaldı.

Bunun sebebi milliyetçi ve yayılmacı sloganlarının ana akımla bütünleşmesi olabilir. Devlet Başkanı Vladimir Putin’in -kısa süre önce Valdai Kulübü’nde yaptığı konuşma örneğinde olduğu gibi- milliyetçilik davasını sahiplenmesi onu Rusya’nın tepe milliyetçisi yaptı.

Ama Putin’in 15 yıldır Sovyet sonrası kimlik bağlamında “natsia” (“ulus” veya “halk”) kelimesini kullanmasına alışmış sosyologlar Valdai’deki söylemle şaşkına döndüler.

Valdai’de soru şuydu : devlet başkanı hangi “ulusu” veya “halkı” kastediyordu ? Ruslarla Çeçenleri ; Rus Ortodoksları, Müslümanları ve ateistleri ; ülkenin 143 milyonluk çok renkli nüfusunu birleştiren ; sosyologların özlemini duyduğu yurttaşlık hukukuna dayalı modern ulusu mu ? Yoksa milliyetçilerin Rus Yürüyüşünde attıkları sloganlarına paralel olarak etnik Slav “halkı” ve “ulusu” mu ?

İki seçenek de Putin için sorunlu. Yurttaşlık hukukuna dayanan siyasal ulus tanımını tercih ederse milliyetçilerden liberallere kadar farklı grupları karşısına alacak. Ukraynalı meslektaşı Viktor Yanukoviç de Şubat ayında Ukrayna ulusunun siyasal seferberliğinin “kurbanı” olmamış mıydı ?

“Rus dünyası” kurulması ve “Novorossia”daki ayrılıkçı milislerin desteklenmesi çağrısı yapanlara yaklaşırsa ülke nüfusunun beşte birini oluşturan Çeçenleri, Tatarları, Başkurtları, Osetleri, Avarları, Yakutları, Nenetleri, Tuvaları ve diğerlerini yabancılaştıracak.

Rusya’nın geleceğine ilişkin iki farklı telakki arasında seçim yapmak zorunda kalmak Kremlin için yeni bir durum. Ruslar ülkedeki diğer etnik gruplara göre hep daha pasif oldular. Rusya İmparatorluğu döneminden beri kendilerini asıl etnik grup olarak görürken devleti de birincil sosyal örgütleri gibi algıladılar. Adı “Rusya” olan bir ülkede Ruslar’ın ne Ulusal Selamet Cephesi’ne ne de milliyetçilerin Rus Yürüyüşü’ne ihtiyaçları vardı.

Ancak Kuzey Kafkasyalı bir grubun 2010’da genç Rus futbol taraftarını öldürmesinin ardından Moskova’daki Manej Meydanı’nda yaşanan kitlesel olaylar ve milliyetçilerin 2011-12 yıllarında yığınsal siyasal protestolara faal katılımı yönetimi “Rus sorunu” üzerinde durmaya sevk etti.

Makamlar araştırma enstitülerine etnik Ruslar’ın sosyal ve siyasal tavırlarını tesbit etme talimatı verdiler. Sonuçlar Ruslar’ın artık devlete güvenmediğini, ne olursa olsun çıkarlarını koruyacağına inanmadığını ortaya koyuyordu.

Etnik Ruslara diğer grupların sahip olmayacağı özel ayrıcalıklar verilmesini savunanların sayısı artıyordu. Bu hissiyat geçmişteki “Rusya Ruslarındır !” sloganını çağrıştırıyordu. Moskova bu etnik gerilimin merkezinde yer alıyor. İş bulmak için başkente gelen Orta Asyalı göçmenlerle taşralı Ruslar arasında çatışmalar yaşanıyor.

Bu ve diğer faktörler Rus milliyetçiliğini bir yıl önce siyasal gündemin ilk maddesi yaparken Kremlin ne yapacağını bilmiyordu. Milliyetçiler bir yandan yönetimin yeni potansiyel müttefikleri olarak görülüyordu. Diğer yandan muhalefet milliyetçilerin öncülüğünü yapacağı değişim dalgasının mevcut rejimi devirmesini umuyordu.

Sonra Ukrayna krizi çıktı.

Yönetim Rus milliyetçiliğinin marjinal yeraltı hareketi olmaktan kurtulup devlete ait saygın televizyon kanallarına çıkabilmesinin önünü açabilirdi. Bu akılcı bir davranış olurdu. Ama tam tersi oldu.

Milliyetçi hareketlerin Ukrayna’yı bölmesi Putin yönetiminde Rus milliyetçisi liderlerle yakınlaşmaya hazır olanları ürküttü. Birçok Rus milliyetçisi Maidan protestolarını Ukrayna ulusal devrimi olarak gördü ve aynı formülü Rusya’da tekrarlamayı ümit etti.

Milliyetçiler kendilerini imparatorluğun sadık askerleri ilan etseler ve savaşmak için Novorossia’ya gitseler de Moskova –onlardan kuşkulanmak için görünürde bir sebep olmasa bile- bu unsurları fazla bağımsız buluyordu. Ukrayna’daki Kremlin-yanlısı ayrılıkçılarla silah arkadaşlığı yapan Rus milliyetçileri Moskova’nın Minsk Protokolü’nü imzalamasını ve Batı ile görüşmeler yapmasını ihanet olarak değerlendirdiler.

Resmi makamlar ve Rus milliyetçileri arasındaki aşk bitti veya bitmek üzere. Rus Yürüyüşü’nü düzenleyenler ilk defa bu yıl izin almakta zorlandılar. Ekim ayında milliyetçi lider Alexander Belov tutuklandı ve hakkında ciddi suçlamalar yapıldı. Yönetim günün birinde lastik yakarak barikat kurmaya ve Moskova’nın göbeğinde polis karakollarına saldırmaya muktedir güçleri daha fazla kuvvetlendirmek istemiyor.

Bir yıldır Ukrayna’daki “faşist cuntaya” dil uzatanların ve kendini faşizmle savaşan asıl güç olarak tanıtanların başkent caddelerinde Alman Nazi Partisi’nin bayraklarını ve simgelerini taşıyarak yürüyüş yapanları cesaretlendirmesi tuhaf olur.

Ne var ki bu görüntüler devlet kontrolündeki televizyon yayınlarına girdi bile. Rus Yürüyüşü’ne ilginin azalmasının sebeplerinden biri bu olabilir : Putin kendini ülkenin baş milliyetçisi ilan etmişken SS şapkaları takan Moskovalı kaçıklarla kim ilgilenir ?

Bu milliyetçilik Putin’in siyasal stratejistleri tarafından uydurulan ve hiçbir ulusal değeri kutlamayan 4 Kasım bayramı kadar boş. Artık hiç kimse hangi değerlerin çok-etnili Rusya’yı ve hatta etnik Rusları bir arada tutabileceğini bilmiyor. Bu büyük siyasal hedefleri olduğunu iddia eden bir ülke için tehlikeli bir durum.

İvan Sukhov,

The Moscow Times 

Çeviri : Dr. Ömer Aytek Kurmel

Cherkessia.net , 10 Kasım 2014

Comments are closed.

HABER / En Çok Okunanlar