Haber / Rusya’nın Aynası Kırıldı
19:59 5 November 2014

Son on yılda demokratik Avrupa Rusya için siyasal, ekonomik ve sosyal modernleşme süreci yaşayan bir ülke imajı çizdi. Bu süreç o kadar yoğundu ki geri dönülemezdi. Soğuk Savaş sonrasında Avrupa’da olduğu gibi ekonomik kalkınma bir orta sınıf yaratacaktı. Bireyler özgürlük, haklar ve paylaşılan zenginlik sayesinde ileri gideceklerdi. Rus devlet aygıtının rolü demokratik toplumlarda olduğu gibi azalacak, yurttaşlar, şirketler ve tüketiciler kendi geleceklerinin efendisi olacaktı. Bazı çevreler Rusya ile Avrupa Birliği arasında yakın ilişkiler kurulmasını umut ediyordu. Bu sayede Moskova ve Brüksel -2002 yılında dönemin Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Romano Prodi’nin yaygınlaştırdığı formül uyarınca- “kurumlar dışında herşeyi” paylaşacaktı.

Geriye bakıldığında bu analizin hayallerle gerçekleri birbirine karıştırdığı görülüyor. Ama o zaman olayların böyle gelişeceğini düşünmek akla yakındı. Devlet Başkanı Dmitri Medvedev ülkeyi modernleştirmeye kararlı görünüyordu. Bunun için ham madde ihracatına dönük kalkınma modelinden bilgiye ve yaratıcılığa açık bir toplum yapısına geçmek gerekecekti. Medvedev’in bunu stratejik ortakların yardımıyla başaracağı düşünülüyordu. Muazzam ihracat ve yatırım kapasitesiyle Almanya ve G-7 gibi kurumların kapılarını Rusya’ya açmaya istekli diğer Batı Avrupa ülkeleri Rusya’yı kademeli olarak çok taraflı siyasal ve ekonomik sisteme dahil edeceklerdi.

Pek çok kişi farkına varmasa da Rusya’nın aynası Eylül 2009’da kırıldı. İki dönem devlet başkanlığı yapmış olan Vladimir Putin 2012 yılında başkanlığa aday olacağını açıkladı. Geçmişte Putin’i modernleştirici olarak övmüş olan Mihail Gorbaçev bile Rusya siyasetindeki bu dönüm noktasına ilişkin kaygılarını açıkça dile getirdi ve Putin’e kararını gözden geçirmesi için çağrı yaptı. Gorbaçev Putin’in yeniden seçilmesinin ekonomik modernleşme sürecinin içine düştüğü çıkmazı daha da derinleştireceği ve çok önemli beş yılın kaybedileceği kehanetinde bulundu. Putin’in 2025 yılında yaşlı ve madalyalarla donanmış askeri üniforma içindeki hayali portresi sosyal medyada hızla yayıldı ve “SSCB’ye dönüş” başlığıyla Courrier International’a kapak oldu. Putin Sovyetler Birliği’nin çöküşüne yol açan durgunluk ve kireçlenmeyle özdeşleştirilen Sovyetler Birliği Genel Sekreteri Leonid Brejnev’e (1964-1982) benzetiliyordu.

Beş yıl geçmeden Gorbaçev’in haklı olduğu anlaşıldı. Sayıca az olan ama herkesin görmeyi umduğu modern ve açık Rusya’nın çekirdeğini temsil eden kesim Putin’in 2012’de seçilmesine karşı çıktı. O zamandan beri Putin kendini bu aynayı sistematik olarak kırmaya ve modernleşmeye dönük tüm umutları yıkmaya adadı. Ekonomiyi açmak ve bağımsız bir girişimci sınıf yaratmak yerine siyaseti, ekonomiyi ve medyayı arkadaşlarından, meslektaşlarından ve eski KGB ortaklarından oluşan küçük bir seçkinler grubuna bağladı. Acemoğlu ve Robinson’un Ulusların Düşüşü : Güç, Zenginlik ve Yoksulluğun Kökenleri adlı klasik eserini temel alırsak Rusya vakası “sömürücü seçkinler” modeliyle örtüşüyor. Bu seçkinler kişisel (ve ideolojiden soyutlanmış) çıkarları adına ülkenin siyasal ve ekonomik ilerlemesini engelliyorlar : mevcut koşullarda modernleşmenin iktidarı kaybetmeleri anlamına geleceğini biliyorlar.

Bazı Rus düşünürlerin ve ideologların bizi inandırmak istediklerinin tersine, bu eski KGB şefleri ve çürümüş oligarklar Rus ruhunun ve uygarlığının gizemlerini içselleştirmek adına Ortodoks inancını ve pan-Rus milliyetçiliğini benimsemiş değiller. Tek amaçları ayakta kalmak için ideolojik manipülasyon yapmak. Putin rejimi otoriterlik tarihinde elinde topladığı görülmemiş ekonomi ve medya gücüyle hatırlanacak. Mevcudiyetini koyu otoriterliğe, toplumsal eşitsizliğe ve zenginliğin görülmemiş biçimde belli ellerde toplanmasına borçlu olan sömürücü oligarşi için demokratik ve popüler bir meşruiyet –evet, Putin çok popüler- inşa etmiş durumda.

Rusya kademeli olarak petro-devlete dönüştü. Bu kimlik sadece gücün temelinde ham madde olması demek değil. Bu yüzden toplumun siyasal, ekonomik ve sosyal modernleşme yönündeki taleplerinin de görmezden gelinmesi anlamına da geliyor. Rusya’nın “kaynak laneti” benzersiz bir melez yapı üretti : bir yanda Hugo Chavez Venezuela’sında olduğu gibi rejimin demokratik görüntüyü korumak için ihtiyaç duyduğu toplumsal desteği inşa etmek üzere petrol ve gaz gelirinin kullanılması, diğer yanda meşruiyetini dine, kültüre ve gizemli tarihsel savaşlara dayalı kokuşmuş bir milliyetçilikten alan petrol monarşisi. Putin kimlik ve ulus inşasını saplantı haline getirmiş durumda. Bunun için bağımsız sivil toplum gruplarını ve (eşcinsellerin dahil olduğu) sosyal grupları taciz etmek amacıyla medya manipülasyonuna başvuruyor, yabancı etkisini ve fikirleri reddediyor, Çarlığın ve Sovyet döneminin intikamını almak istiyor.

Siyaset bilimci İvan Krastev’e göre Putin’i anlamak için KGB ajanlarının düşünce biçimini bilmek lazım. KGB mensubunun işi –askerler ve Komünist Partisi görevlilerinden farklı olarak- hiyerarşik yapılar kurmak ve kontrol altında tutmak değil, bu yapılara sızmak ve onları ele geçirmek ; bunları yaparken de normal bir operasyon görüntüsü vermek. KGB görevlisi başarılı olmak için insanların güdülerini ve isteklerini anlamak zorunda. Putin bu noktada dehasını gösterdi : para isteyenlere ödeme yapıldı, kimlik arayanlara öz-saygısı verildi. Her zaman gizli ajan olmak istediğini itiraf eden bu eski KGB görevlisi mükemmel bir operasyon yürüttü. Rusya çift taraflı ajana dönüştü ; Rus halkına hizmet eder gibi yaparken eski KGB ajanları iktidarlarını koruyor, devlet aygıtını, ekonomiyi ve medyayı ellerinde tutuyorlar.

Gorbaçev’in öngörüsü eleştirilecekse resmin tamamını göremediği için eleştirilmeli. Putin yönetimi Brejnev kadar silik ve sıkıcı olmadı. Önceki aylarda tanık olduğumuz gibi Putin Avrupalı komşuları için güvenlik tehdidi oluşturan yayılmacı ve revizyonist bir Rusya kurmaya uğraştı. Putin komşularını bağımsız bir Rusya’nın Batı ile farklılığını korumasını sağlayacak etki alanını kurabilmesi için işbirliğine zorlayabileceği kullar olarak görüyor. Putin bu yüzden Rusya’nın kaderini Ukrayna’ya bağladı ve Avrasya projesinin çekirdeğini kaybetmeyi göze alamıyor. Girdiği dar sokakta ne ileri ne geri gidebiliyor. İleri giderse Batı ile ekonomik restleşmeyi göze alması lazım. O zaman kurduğu petro-devlet zayıflayacak, oligarklar yoksullaşacak ve toplumun öfkesi kabaracak. Geri adım atarsa ve Ukrayna’nın doğusundaki uydularını tek ederse birkaç kuruş uğruna Rus ruhunu ve kimliğini satmakla ve korkaklıkla suçlanacak. Ne yapacağını hep birlikte göreceğiz. Ama bir şey kesin : siyasi kariyerini Rusya’nın küçük düşmesinin intikamını almaya adamış bir lider sonunda kendisinin küçük düşürülmesine izin vermez.

José Ignacio Torreblanca 

European Council on Foreign Relations

Çeviri : Dr. Ömer Aytek Kurmel

Cherkessia.net , 05 Kasım 2014

Comments are closed.

HABER / En Çok Okunanlar