Haber / Soğuk Savaş ve Rusya’nın Soğuk Tavrı
13:51 3 November 2014

Ukrayna krizi Batı’nın Rusya’ya ilişkin varsayımlarını yerle bir etti. Birçok analizci ve siyaset yapıcı Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in akılcı davranmadığı düşüncesinden geri adım attı. Ama sorgulanması gereken Batı’nın varsayımları. Özellikle de, önce 2008 yılında Gürcistan’da ve şimdi Ukrayna’da Rusya’yı uluslararası düzeni zayıflatmaya sevk eden nedir ?

Bu savaşlar dışardan küçük post-emperyal toprak anlaşmazlıkları gibi görünüyor. Bu görüşe göre Rusya eski imparatorluğunu ihya edemeyince gözünü komşularının topraklarını dikiyor ve kendini haklı göstermek için muğlak bir etnik ve tarihsel haklılık tezine başvuruyor. Eski Sırbistan Devlet Başkanı Slobodan Miloşeviç gibi Putin de içerdeki popülaritesini artırmak ve karşıtlarını marjinalleştirmek için dışarda saldırgan bir politika izliyor.

Putin’in yaklaşımı Nobel ödüllü Alexander Soljenitsin’in 1990 yılında kaleme aldığı “Rusya’yı Yeniden İnşa Etmek” başlıklı makalesinde çizdiği vizyonla örtüşüyor. Soljenitsin eski Sovyet uydularından bahsederken “minnettar olmayan bu halkların” kendi hallerine bırakılmasını savunmuş ama Rusya’nın etnik Ruslar’ın yaşadığı Ukrayna’nın doğusu ve güneyi, Kazakistan’ın kuzeyi ve Estonya’nın doğusu ile Rusya Kuzey Kafkasya’sının kültürel uzantıları olan Abhazya ve Güney Osetya gibi üzerinde hak sahibi toprakları elinde tutması gerektiğini söylemişti.

Putin’i bir başka kontrolsüz ulusal romantik gibi tanımlamak yanlış olur. Rusya’nın Güney Osetya veya Kırım’la duygusal bağları yüzünden Gürcistan ve Ukrayna’yı seçmedi. Bu ülkeleri Batı ile kurmak istedikleri tehlikeli yakınlık sebebiyle cezalandırdı. Nitekim Rusya’nın bu iki ülkeye uyguladığı politika kendi çevresinden “dışlanmışlık” ve Batılı düşman güçler tarafından “kuşatılmışlık” söylemiyle tutarlılık içinde.

Batılı siyasetçilerin Putin’i NATO ve AB’nin doğuya doğru genişlemesinin Rusya’nın sınırlarında barış ve refah bölgesi oluşturacağına ikna etmeye çalışması safçaydı ve hakaret içeriyordu. Kulağa ne kadar akılcı gelse de Ruslara kendileri için neyin iyi veya kötü olduğunu söylemek Amerikalıların veya Avrupalıların işi olmamalı.

Putin rejimine göre AB ve NATO genişlemesinin askeri veya ekonomik rekabet amacı taşımayıp değerleri yaymak, halka hesap verebilir kurumlar inşa etmek ve iyi yönetişim adına yapıldığını iddia etmek ikiyüzlülüğün ötesinde bir davranış.

Putin tam da Batılı değerlerin ve kurumların yayılmasından korkuyor. Rusya’nın sınırlarında demokrasiyi desteklemek tehlikeli bir “emsal” yaratabilir. Sıradan Ruslar aynı şeyleri kendileri için de talep edebilirler. Nitekim Putin Gürcistan ve Ukrayna’da on yıl önceki demokratik ayaklanmaları Batı’nın Rusya’ya karşı komplosu olarak algılıyor. Bu paranoyak bir düşünce olabilir ama endişenin mantığını görmek gerekiyor : Rusya’nın sınırlarında Avrupa-tarzı demokrasi hakimse içerde otoriter yönetimi sürdürebilmek çok zor.

Ama AB ve NATO genişlemesinin içerdiği hakaretin kökleri derinlere iniyor. Rusya’nın Soğuk Savaşı kaybetmesi ve imparatorluğun dağılması bu küresel gücün birkaç yıl içinde ikinci sınıf bölgesel aktöre dönüşmesine sebep oldu. Bunu on yıl sürecek ekonomik düşüş izledi. Bu jeopolitik çöküşün kısmi sebebi Rusların –ayrıca Orta ve Doğu Avrupalı “mahkum ulusların”- Batı-tarzı demokrasi ve piyasa ekonomisinin faydasına inandırılmasıydı. Bu aynı zamanda Batı’nın manevi üstünlüğü anlamına da geliyordu ; Puşkin ve Dostoyevski’nin ülkesinin bunu hazmetmesi kuşkusuz kolay değildi.

Putin ve içerdeki ve dışardaki destekçileri demokrasi ve piyasayı barış ve refaha uzanan bir yol olarak değil, Rusya’yı yok etmek için kurulmuş bir komplonun parçası gibi görüyorlar. 1990’lu yılların acı ve küçük düşmeyle dolu demokrasi deneyimi bu inancı daha da güçlendiriyor.

Batılı liderler Putin’i ikna etmenin veya göstermelik saygının bu zihniyeti ortadan kaldıracağına inanıyorlarsa kendilerini kandırıyorlar. Ama Rusya 2008’de Gürcistan’a saldırdığında Batı’nın yaptığı gibi çatışmayı iki inatçı lider arasındaki anlaşmazlık gibi görmek de yanlış.

Özetle Batı Rusya’yı ortağı gibi görmek istese de Rusya ABD ve AB’yi düşman görüyor. Batı’nın Putin’e kabul edebileceği akla yatkın ortaklık koşulları sunması imkansız. Ya Batı temel değerlerinden vazgeçecek ya da Rusya değişecek.

Tarih Rusya’nın ancak belirgin jeopolitik yenilgiler yaşadığında değiştiğini gösteriyor. 1853-1856 Kırım Savaşı’nı kaybedince köleliği kaldırdı ve diğer liberal reformlara yöneldi. 1905 yılında Japonya karşısında aldığı mağlubiyetten sonra Rusya’da ilk parlamento kuruldu ve Pyotr Stolypin reformları yapıldı. 1980’lerdeki Afganistan yenilgisi Mihail Gorbaçev’in başlattığı perestroyka sürecinin önünü açtı.

Rus halkı neyin yenilgi olduğunun tanımını kendisi yapacak. Eğer Putin Ukrayna’ya saldırısını başarı gibi tanımlamayı başarırsa Rusya uluslararası arenada zorbalığına devam edecek. Ama Ruslar Ukrayna meselesinde bir terslik olduğuna inanırlarsa çok farklı bir ülke doğabilir.

Ghia Nodia

The Moscow Times

Çeviri: Yediç Sinan Yavuz

Cherkessia.net, 2 Kasım 2014

Comments are closed.

HABER / En Çok Okunanlar