Haber / FERHUNDE ÖZBAY BİANET’E YAZDI: Çerkes Göçüyle Tetiklenen Evlatlık Uygulamaları
16:15 22 May 2014

Çerkes Soykırımı’nın 150. yılı olması sebebiyle medyada ciddi şekilde yer bulan Çerkes meselesi, farklı tarihi yönleriyle de ele alınıyor. Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Ferhunde Özbay Bianet’e, 1864’ün tetiklediği “Evlatlık” konusunu yazdı. 

Çerkes Göçüyle Tetiklenen Evlatlık Uygulamaları

Müslümanlaştırmak, Türkleştirmek, “medenileştirmek” amacıyla azınlıkların kız çocuklarının evlatlık olarak dağıtıldığı dikkate alındığında Çerkeslerin cariye yerine evlatlık verilmeleri de toplumsal mühendislik hamlesidir.

Evlatlıklar[1] üzerine yaptığım çalışmada[2], Çerkes göçüyle Osmanlı topraklarına sığınanların yaşadıkları sefaletleri anlatanlardan yola çıkarak, 1864 yılının evlatlık tarihini çalışanlar için önemli bir kırılma noktası olduğunu düşündüm. Bu tarihte devletin Çerkes göçmen kızlarını ailelere “evlatlık” adı altında dağıttığını anlatan metinler var.

Ömer Şen’e göre bu yeni politika köleciliğin ortadan kalkmasında etkili oldu:

“.. Devlet, kimsesiz kalan bu çocukların, ortada bırakılıp perişan olmalarına ve köle tüccarlarının eline geçmesine sıcak bakmamıştı… Bunlar “hüccet” harcını ödeyen kişilere “evlatlık” olarak verilmeye başlandı. Muhacirin komisyonu erkek çocukları askeri mekteplere ve sanayi bölüklerine yerleştirirken kız çocuklarını talep eden ailelerin yanına verdi. Sahibinin ölümü sebebiyle ortada kalan köleleri diğer göçmenler sahiplenmek istedi. Bu Osmanlı kanunlarına aykırı idi. Devlet bu kölelere “ıtıkname ” vererek hür olmalarını sağladı. Perişan olmamaları için bulundukları yerlerdeki yöneticiler kadın köleleri isteyenlere “hizmetçi” olarak veriyordu. Hatta “eşinin ölümü üzerine satılan göçmen kadınlar da vardı” (Şen, 1994:176-177).

İsmail Parlatır, aynı olayları, kölecilik açısından olumlu olarak değerlendirmemektedir. Ona göre, devletin bu konuya ciddi eğilmediğinin bir kanıtı

“1860 sonrasında Rus baskısından kaçan Çerkeslerin Trabzon ve Samsun çevresinde açlık ve susuzluktan zor durumda kalmaları üzerine hükümetin orada Esir pazarı kurdurarak bu kişileri sattırmasıdır. Üstelik bunların birçoğu vükala konaklarına ya ucuz bir fiatla ya da armağan yolu ile gönderilir” (1992:19).

Parlatır, bu olayda Çerkeslerin evlatlık olarak dağıtıldığı ileri sürmemekle birlikte köle ticaretinin yavaş yavaş ortadan kalkmasını anlatırken şöyle der:

“bunun yerini ise evlat edinme yolu almıştır. 1908’e kadar süren bu yolun yanında ise gizliden gizliye “taktimcilik”, bir başka deyişle el altından köle satışlarının yapıldığı da gözden kaçmamaktadır”(1992:20)

Bana göre, bu açıklamalar köleciliği “resmen” ortadan kaldırabilmek için evlatlık alma uygulamasının bilinçli bir devlet politikası olarak teşvik edildiğini göstermektedir. Böylece eviçi köleciliği Batılıların eleştirilerden uzak bir biçime dönüşerek varlığını sürdürebilmiştir. Ayrıca, hükümetin, köleciliğin kökünden kaldırılması ile çıkabilecek daha ciddi toplumsal sorunlarla yüzleşmemesi de mümkün olmuştur.

Osmanlı köleciliğini savunan Ahmet Midhat, Batılılaşma uğruna Osmanlı entelektüellerinin de bu ikiyüzlü politikayı benimsediklerini ileri sürmektedir. Osmanlı’daki kölelik kurumunun farklılığını ve insani yönünü vurgulamakta, bu kurumu küçük gören “alafranga” ailelerin cariye yerine “besleme” kullanmaya başladıklarını eleştirel bir dille anlatmaktadır (Ahmet Midhat’tan nakleden Parlatır, 1992:44-45).

Çerkes göçü ile başlayan cariye yerine evlatlık alma tartışmaları ve devletin evlatlık uygulamasını bilinçli bir politik tercih olarak kullandığına ilişkin bulgular, bir yandan iyi niyetli çabalar olarak da değerlendirilebilir[3].

Öte yandan, evlatlık kurumunun yirminci yüzyılın ortalarına kadar çoğunlukla köle benzeri bir hizmetçiliğe dönüşmesinde etkisi olan bir olaydır. Sonraki yıllarda azınlıkları Müslümanlaştırmak, Türkleştirmek, yoksul köylüleri “medenileştirmek” amacıyla devlet eliyle kız çocuklarının evlatlık/hizmetçi olarak dağıtıldığı dikkate alındığında Çerkeslerin de yine bir toplumsal mühendislik amacıyla evlatlık olarak evlere alındığını düşünmemek zor.

* Ferhunde Özbay, Prof. Dr., Sosyoloji, Boğaziçi Üniversitesi

 

[1] AnaBritanicca Ansiklopedisi “evlatlık” sözcüğünü “bir kimsenin küçük yaşta evlat hakkı tanıdığı ya da hukuksal hiçbir hak tanımadan yetiştirmek ve hizmetinden yararlanmak amacıyla evine aldığı kız ya da erkek çocuk” olarak tanımlamaktadır (1994: 22). Bu, evlatlık kavramının çeşitli biçimlerde kullanılabildiğini göstermesi açısından iyi bir tanımdır. Ondokuzuncu yüzyılda hatta yirminci yüzyılın ikinci yarısına kadar bu terim çoğunlukla hizmetinden yararlanmak üzere eve alınan kız çocuğu için kullanılmıştır.

[2] Özbay, 1999.

[3] Maksudyan (2008) besleme (evlatlık) geleneğinin olumlu özelliklerinin varlığını da göstermektedir.

Kaynaklar:

Ana Britanica Genel Kültür Ansiklopedisi (1994), İstanbul.

Maksudyan, Nazan (2008), “Foster-Daughter or Servant, Charity or Abuse: Beslemes in the Late Ottoman Empire”, Journal of Historical Sociology, 21 (4): 488-512.

Özbay, Ferhunde (1999a), “Türkiye’de Evlatlık Kurumu: Köle mi Evlat mı?”, Bilanço 1923-1998. Ekonomi, Toplum, Çevre Cilt 2. (İstanbul: TUBA, TSBD, Tarih Vakfı Yayını), 277-288.

Parlatır, İsmail (1992) Tanzimat Edebiyatında Kölelik. Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları. VII. Dizi – Sa. 90.

Şen, Ömer (1994) “19.Yüzyılda Osmanlı Devleti’ndeki Köle Ticaretinde Kafkasya Göçmenlerinin Rolü” Dünü ve Bugünüyle Toplum ve Ekonomi. 6 (Mayıs) İstanbul: 171-192.

Comments are closed.

HABER / En Çok Okunanlar