Haber / “Putin’in ‘Ulus Devlet ve Demokrasi Yerine İmparatorluk ve Diktatörlük’ Projesi Felaketle Sonuçlanacak”
13:03 28 April 2014

Staunton – Mariya Snegova’ya göre, Vladimir Putin’in “ulus devlet yerine imparatorluğu,demokrasi yerine diktatörlüğü” koyduğu “Rus dünyası” projesi yurttaşlığa dayalı ulus çağrısından çok daha popüler olsa da, Rusya tarihindeki tüm benzer projeler gibi, Ruslar için “felaketle” sonuçlanacak.

Columbia Üniversitesi’nde siyaset bilimci olan Snegova’nın dün “Vedomosti” sitesinde belirttiğine göre, Ruslar’ın Kırım’da olanlara tepkisi “toplumun önemli bir kısmının Rusya elitinin emperyal ülküsünü desteklediğini” gösteriyor, çünkü bu ülkü Rus halkının ulusal kimlik arayışı ile örtüşüyor (vedomosti.ru/opinion/news/25602951/russkie-v-poiskah-nacii?full#cut).

Bruce Kapferer’in (“Legends of People, Myths of State” [Halkın Destanları,Devletin Mitleri] Washington, 1988) eserine gönderme yapan Snegova, Putin’in beyin yıkama yerine halkın çoğunun zaten hissettiği şeyleri “formüle ettiğini, dile getirdiğini ve inşa ettiğini” söylüyor.

Snegova’ya göre Sovyetler Birliği çöktüğünde Ruslar kendilerini “ideolojik boşluk” içinde buldular. Bunun anlamı “’biz kimiz ?’ sorusuna cevap bulamamalarıydı”. Dolayısıyla tam olarak dağılmamış bir imparatorlukla kurumsallaşmamış bir demokratik sistemin yarattığı soruna çözüm bulamadılar.

Bir çok kişinin işaret ettiği gibi “Rusya her zaman ulus devlet yerine imparatorluk oldu. Siyasi metropol kendi etrafında istila edilmiş halkları birleştirdi”. Bu durumda Rus olmayan halklar demokratik değerleri esas alabildiler ama Rus halkı bunun beceremedi. Çünkü emperyal üstünlükten vazgeçmesi gerekiyordu.

Rusya’nın egemenleri bunun farkındaydı. Reformcu Çar II. Aleksandr “Rusya’ya bir anayasa verirsem dağılır; dolayısıyla vermeyeceğim” dedi. Sovyet liderler de farklı değildi. Pek çok Rus bugün de esas görevinin “kardeş halklara” dayanmak olduğuna inanmaya devam ediyor.

Snegova’ya göre bunun ciddi sonuçları olacak. Çünkü “emperyal yönelim kaçınılmaz olarak otoriterlikle iç içedir”. Kısacası, Ruslar imparatorlukla demokrasi arasında seçim yapmaları gerektiğinde, demokrasinin tesisini imkansız kılsa da, tercihlerini hep imparatorluktan yana kullandılar.

1991 yılında Sovyet uygulamasının aşılamamasıyla bu sorun içinden daha da çıkılmaz bir hal aldı. Rus analizciye göre, Sovyet Birliği döneminde Ruslar diğer birlik cumhuriyetlerinde olduğu gibi tanımlanmış bir milliyet değillerdi. Yani, belli bir toprağa sahip bir ulus olarak tanınmamışlardı.

Bu yüzden pek çok Rus, Sovyet kurumlarında egemen olsalar da, kendilerini ayrımcılığa uğramış hissetti. Ağır baskılar uygulamak dışında Sovyetler Birliği’nin dağılmasını engellemenin tek yolu buydu. Ancak baskı uygulandığında da ekonomik gelişme mümkün olmuyordu.

Snegova’ya göre Boris Yeltsin’in yönetimi altında Rusya Federasyonu “ne Rus ulusal devleti oldu ne de ‘kardeş halkları’ demir yumrukla tek devlet içinde tutan bir imparatorluk haline geldi”. 1994 yılındaki Çeçenya Savaşı “demokrasi ile imparatorluk arasındaki uzlaşmaz çelişkilerin” altının çizilmesine yaradı.

Taviz veya çözüm arayışı içindeki Yeltsin rejimi Rus kimliğini etnisiteye bağlamayan “Rossiyane” tanımını gündeme getirdi. Ama bu tanım iki önemli soruna çözüm getirmiyordu: her demokrasi “federasyonlarda ayrılıkçılığı tetiklerdi” ve buna “her zaman otoriterliğin ihyasıyla” karşılık verilirdi.

Yazara göre bu baskılar Orta Asya’dan Rusya Federasyonu’na göçlerle ve “Rusya Ruslarındır” sloganlarıyla daha da çözümsüz bir hale geldi.

Aleksey Navalni demokrasi ile yurttaşlığa dayalı milliyetçiliğin bağdaştırılmasını çözüm olarak önerse de Rus toplumu benimsemedi. Nihayet “Rus halkının nabzını tutan Kremlin 2014 yılı başında rakip ‘Rus dünyası’projesini formüle etti”.

Navalni’nin fikirlerine karşı “Putin’in arkaik mukabelesi” olan bu proje “ulus devlet yerine imparatorluğu, demokrasi yerine diktatörlüğü” açıkça benimsiyor.Snegova “Kuşkuya yer bırakmayacak şekilde, Rus halkının çoğunluğu için Putin’in projesi ‘yurttaşlığa dayalı ulus tanımından’ çok daha cazipti”.

Bir yandan Rus liberaller Navalni kadar milliyetçi olmak istemiyorlardı. Diğer yandan (ki bu çok daha belirleyiciydi), “Rus emperyal milliyetçiliğinin” köklü geleneği “toprak üzerinden tanımlanmış Rus ulusunun özel rolünü emperyal bir rolle” birbirine bağlar.

Rus dünyası projesi Ruslar’ın post-emperyal sendromuna denk gelir. Ülkenin değişik yerli halklarının ortak kültürleri temeline oturur. Aynı zamanda ‘Rusya Ruslarındır’ fikrini içselleştirir ve Ruslar’ın toprak üzerinden tanımlanmış ulus olma arzusuna cevap verir.

Snegova’ya göre bu düşünce uzun bir süre için halk desteği alabilir ama değişik fikirleri harmanlama girişiminin bu son örneği, Rus tarihindeki emsalleri gibi – kendisi öyle söylemese de – otoriterliğin çözülmesi veya toprak kayıpları yoluyla “Ruslar için kaçınılmaz olarak felaketle bitecek”.

Kaynak: http://windowoneurasia2.blogspot.com.tr/2014/04/window-on-eurasia-putins-program-of.html

Çeviri: Dr. Ömer Aytek Kurmel

Cherkessia.net, 24 Nisan 2014

Comments are closed.

HABER / En Çok Okunanlar