Haber / Doç. Dr. Mitat Çelikpala ile Ukrayna Krizi ve Kafkasya’ya yansımaları
17:26 31 March 2014

Ukrayna’da yaşananlar hem Türkiye hemde diaspora gündeminde hak ettiği yeri bulabilmiş değil. Ancak hem bölgesel etkileri hemde Kafkasya’ya yansımaları itibariyle belkide son yılların en önemli gündemlerinden birisi Ukrayna Krizi. Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi sürecinde kullanılan argümanlar, Rusya’nın yakın çevre politikası ve Batı’nın pozisyonu, başta Abhazya olmak üzere kısa ve orta vadede Kafkasya’yı, hatta diasporayı etkileyecek gibi. Tüm bunları Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Doç. Dr. Mitat Çelikpala ile görüştük.  

 

Guşıps: Ukrayna aslında çok da yakından bildiğimiz bir coğrafya değil. Ukrayna’da yaşananların backgraund’u ile başlayalım isterseniz. Ukrayna nasıl bir anda Dünya’nın gündemine girdi?

Doç Dr. Mitat Çelikpala: Ukrayna’daki gelişmeler tarih boyunca Kafkasya’yı yakından ilgilendirmiştir. Çünkü Rusya’ya yönelik muhalefetin merkezlerinden biridir Ukrayna. Rusya Ukrayna’da siyasal kimliğin inşasında, sürecin içinde genelde daima öteki unsur olmuştur. O sebeple yaşananların Kafkasya’ya yansımaları anlamında Ukrayna’ya dikkat etmekte fayda var. Türkiye’de çok takip edilmese de, Ukrayna Sovyetlerin çöküşünden beri her zaman eski Sovyet coğrafyasının gündemindeydi. Olayların ve ülkenin hangi yöne evrileceği, nasıl şekilleneceği, bağımsızlığını ne şekilde koruyacağı konusu hep tartışma konusu olmuştur. Rusya’nın Batı ile ilişkilerinde ve Batı’ya ulaşmasında son tampon bölgedir Ukrayna. Ülke 1990’ların sonuna kadar nispeten daha dengeli ve istikrarlıydı. Rusya daha zayıftı ve Batı ile ilişkileri daha dengeli idi. Rusya, Batı ile ilişkilerinin dengeli olduğu bu dönemde de Ukrayna’ya fazla müdahil olmuyordu ya da olamıyordu. Bu 2000’lerde değişmeye başladı. Ukrayna biliyorsunuz Renkli Devrimler sürecinin başladığı yer. Siyasal olarak bölgenin dönüşmesinin yanında ekonomik ve ticari ilişkiler ile Avrupa ve Rusya arasındaki konumu, Ukrayna’yı hep kırılgan bir durumda tuttu. Devrimler ve karşı devrimler sürecinde, yani 2003–2008 arasındaki dönemde Ukrayna devamlı git-geller yaşadı. GUAM gibi yapılanmalar içindeki etkinliği, Avrupa Birliği ile müzakereler, NATO üyeliği perspektifi gibi süreçlerde Ukrayna Gürcistan’a benzer bir biçimde davrandı. Tabi burada Gürcistan’dan daha avantajlı bir konumu var Ukrayna’nın. Hem ekonomik, hem coğrafi büyüklüğünün yanı sıra coğrafik açıdan Avrupa’nın bir parçası olması oldukça önemli. Doğu Avrupa’daki NATO ve AB genişlemeleri durduktan, daha doğrusu tamamlandıktan sonra Batılı aktörler için yeni hedef veya öncelik Ukrayna idi. Bu süre zarfında Rusya’nın da Putin ile birlikte güçlü bir aktöre dönüştüğünü  unutmamak gerekir. Ukrayna bu aşamadan sonra sürekli olarak Batı-Rusya mücadelesinin merkezi unsuru oldu. Biliyorsunuz Renkli Devrimler sonucunda iktidara Batı yanlısı bir ekip geldi. Ama diğer tarafta da yani muhalefette muhafazakâr ve Rusya yanlısı bir grup vardı. Bu iki ekip iktidarın değişen ortakları oldular. Fakat öyle bir süreç yaşandı ki son on yılda, Ukrayna ikiye bölündü ve kutuplaştı. Nüfusun genelini dikkate alarak yüzde elli-yüzde elli bir kutuplaşmadan bahsedebiliyoruz ve bu oran kilitlenmiş vaziyette. Böyle bir siyasi ortamda son seçimlerde Rusya yanlısı muhafazakâr Yanukoviç’in iktidara gelmesi, AB ile yürütülen süreci tıkadı diyebiliriz. Ermenistan ve Ukrayna geçtiğimiz senenin sonunda AB ile neredeyse 20 yıldır yürütülen görüşmelerin sonunda hazırlanan anlaşmayı imzalamayacaklarını açıkladılar. Bunun üzerine Ukrayna’da biraz önce bahsettiğimiz AB yanlısı grup sokaklara döküldü. Özellikle başkent Kiev’de meydanları işgal ettiler. Böyle olunca ağırlıklı olarak ülkenin doğusunda yaşayan ve Rusya yanlısı olarak bilinen muhafazakâr kesim de karşıt bir pozisyon aldı. Bu pozisyon sokaklara yansıyan zaman zaman silahlı çatışmalarla büyüdü. Anlaşmanın imzalanmayacağı tam olarak netleşince ve Rusya süreci kontrol altına alınca da meydan hareketi ülkede istikrarı alt üst etti. Bütün bunlar yaşanırken Rusya yanlısı Başbakan siyasi hâkimiyeti kaybedip Rusya’ya kaçınca 2004’ten bu güne oynanan oyun tamamen değişti.

Guşıps: Rusya Ukrayna’daki sürece müdahil olmak konusunda biraz gecikti. Bu gecikmenin Soçi Olimpiyatlarının sürüyor olması ile bir ilgisi var mıydı?

Doç. Dr. Mitat Çelikpala: Evet, Soçi Olimpiyatları’nın bitişine kadar bekledi Rusya. Çünkü Soçi’de Putin’in neredeyse on yıldır yürüttüğü bir itibar kampanyası vardı ve Putin bu şovun gölgelenmesini istemedi. Fakat Soçi son aşamaya geldiğinde Rusya sert tavrını sergiledi. Nereye kadar ileri gidebileceğinin ilk ve en sert ipucunu verebileceği yer Kırım’dı. Bu sebeple Kırım’a operasyon yaptı. Kırım’a operasyon yapmasının sebebi Kırım nüfusunun neredeyse yüzde 60-65’inin Rus dilli halk olması ve bunların Rus pasaportunu taşımasıdır. Buna Kırım’daki askeri üsleri ve asker varlığını da eklediğimizde en rahat operasyonun burada yapılabileceği aşikâr. Aslında Rusya, Gürcistan’da uyguladığına benzer bir projeyi Kırım’da devreye soktu. Hem Ukrayna’daki Batı yanlılarına gözdağı, hem de Batı dünyasına ders vermek adına Kırım’ı Ukrayna’dan koparttı. Ve bu süreçte Batı dünyasına önümüze çıkar ve olayları daha da büyütürseniz Ukrayna’yı da böleriz mesajını vermiş oldu. Kırım’da böyle bir operasyonun alt yapısı da vardı. Sonuçta ciddi bir halk desteği var. Rusya’nın yakın çevre politikasında geliştirdiği bir argümanı var biliyorsun: “Nasıl Batı, Batı yanlısı grupların haklarını ve güvenliklerini sağlamak ve korumak için müdahale edebiliyor ise ben de Rus dilli ve kimlikli halkların güvenliğinden sorumluyum. Bu konuda meşruiyet de var bu halkların güvenliğini sağlamak için müdahale ederim.” diyor Rusya. Bu politikasını da Barış Gücü operasyonu adı altında yürütüyor. Kırım’da da parlamento eliyle bir süreci başlattı biliyorsun. İlk önce Kırım’da resmi binaları ve parlamentoyu kim olduğunu bilmediğimiz maskeli paramiliter gruplar işgal ettiler ve resmi binalara Rus bayrakları çektiler. Rusya bunların kendi askerleri olmadığını açıkladı ancak bunların Rusya tarafından örgütlendiği görülmekteydi. Takip eden bir hafta içerisinde de Kırım’ın hem Kuzey ile hem de diğer halklar ile bağlantılarını kestiler. Ukrayna birliklerini etkisiz hale getirdiler.

Guşıps: Zaten Kırım’a ayrıca asker çıkartmasına da gerek yoktu sanırım.

Doç. Dr. Mitat Çelikpala: Gerek yoktu çünkü Rusya’nın Kırım ve civarında askeri üsleri var. Kırım, Rusya için aynı Abhazya gibi Karadeniz bağlamında, donanma ve güvenlik politikası bağlamında çok önemli bir yer. Kırım’daki alt yapısı ise Abhazya ile kıyaslanmayacak kadar büyük ve etkin. Dolayısıyla Ruslar buraya girdiler ve parlamentodan bir karar çıkarttılar. Parlamentodaki kararın ardından Kırım’ın siyasal statüsünü değiştirecek referanduma gittiler. Referandumdan istedikleri yönde bir karar çıkacağını zaten biliyorlardı ve referandum marifetiyle açıkça Kırım’ı ilhak etti Rusya. Kırım artık Rusya toprağıdır. Batı’ya da, bu iş büyütülürse Kırım ile kalmayız Ukrayna’yı da böleriz mesajı veriyorlar bir taraftan. Çünkü şunun farkında Rusya; Avrupa enerji anlamında Rusya’ya çok bağımlı, Amerika ise Gürcistan örneğinden de görüleceği gibi bu coğrafyaya müdahale edebilecek kapasiteye ve etkinliğe sahip değil, çıkarları da bununla uyumlu değil. Dolayısıyla son tahlilde burada bir oldubitti ile yakın çevresine çok net ders vermiş oldu Rusya.

Guşıps: Batı’nın Rusya’ya uygulayabileceği yaptırımlar, mesela son dönemde G8’den çıkartılması ya da ekonomik uygulamalar Rusya üzerinde etkili olabilir mi?

Doç. Dr. Mitat Çelikpala: Bu uygulamaların Rusya üzerinde çok etkili olacağını düşünmüyorum açıkçası. En azından Rusya’ya geri adım attıracak şeyler değil bunlar. G8 ya da G20 gibi yapılar Batılıların, yani Amerika ve Avrupa’nın büyük aktörlerinin uluslararası alandaki kararlarını meşrulaştırmak için kullandıkları araçlardır. BM’nin Daimi Konsey’de veto gücü olan aktörler nedeniyle bir meşruiyet sorunu var. Bu sebeple G8 ve G20 gibi araçlar ile bu alanı genişletti Batılılar. Bu örgütlenmeler uluslararası ilişkilerde küreselleşmenin en önemli araçları arasındadır. Bu sebeple G8’de Rusya ile konuşmamak, yani onu oradan dışlamak aslında Rusya’yı cezalandırmak bir yana Batı toplumunun Rusya’yı sürecin içinde tutamaması ve Rusya’nın üzerindeki etkinliğini kaybetmesi anlamına geliyor. Aynı tartışma hatırlayacaksınız Gürcistan–Rusya Savaşı döneminde de gündeme getirilmişti. O zaman bu yönde bir kararı alamadılar. Burada aldılar ama büyük bir ihtimalle benim beklentim bu karardan vazgeçecekleri yönünde. Çünkü Rusya ile bir şekilde sürekli olarak etkileşim içerisinde olunması gerekiyor. Aksi takdirde Rusya’yı sistemin içerisinde tutamaz ve kontrol edemezsiniz. Rusya’nın Dünya Ticaret Örgütü’nün parçası yapılması, AGİT gibi, BM gibi yapılanmaların içerisinde tutulması çok önemli. Yoksa Rusya’yı tamamen sistemin dışına çıkarttığınızda Rusya’nın ne yapacağını bilemiyorsunuz. Bu yapıların içerisinde tutarsanız en azından Rusya’nın davranışlarını kontrol etme şansınız oluyor. İkincisi tabi artık bu yaptırımlar çok basit yaptırımlar haline geldi ve sonuç yaratmıyor. Çok etkili kararları da ne NATO içerisinde ne de BM içerisinde çıkartamıyor ABD yönetimleri. Almanya ve Türkiye gibi aktörlerin büyük bağımlılıkları var Rusya’ya ve bu bağımlılıkların giderilmesi öyle iki üç günde olabilecek bir şey değil, uzun bir süreci gerektiriyor. Ama şunu söyleyebiliriz, bu son gelişmeler uzun vadeli yeni bir süreci ya da bakış açısını tetikleyecek. Bunu önümüzdeki dönemde göreceğiz. Avrupa 4. enerji koridorunu kurmaya mı kalkar, alternatif hatlar üzerine mi gider bilemiyoruz ama bu konuda bir takım adımlar atılmasını bekleyebiliriz. Bunun da Azerbaycan ve Hazar bağlamında Kafkasya’ya doğrudan etkileri olacaktır. Ama yine de tekrarlamak isterim özellikle kısa vadede bu yaptırımların Rusya’yı geri adım attıracak etkide olacağını düşünmüyorum ben.

Guşıps: Yine Kırım’a dönecek olursak, Kırım’da yapılan referandumun Uluslararası meşruiyeti olduğunu söyleyebilir miyiz?

Doç. Dr. Mitat Çelikpala: Teknik olarak, yani belgeler üzerinden konuşacak olursak bu referandum meşru değil. Çünkü eğer böyle bir referandum yapacaksanız sonuçta Kırım Ukrayna’nın bir parçası. Dolayısıyla referandumun Ukrayna’nın genelinde yapılması lazım. Benzer bir süreç Dağlık Karabağ için de geçerli. Abhazya ve Osetya tartışmasında da gündemdeydi biliyorsunuz. Aslına bakarsanız Kosova ile birlikte enteresan bir süreç başladı diyebiliriz. Tanıma kararı, toprak bütünlüğü ve egemenlik kavramlarının önüne geçti. Bu da uluslararası hukuk ve politika açısından bakıldığında bir anlamda güçlünün hukukunun üstünlüğü anlamına geliyor. Bu yüzden teknik olarak Kırım referandumu meşru yani yasal bir referandum değil ama sonuç yarattı. İkincisi bu sonucun karşımıza çıkacağı zaten biliniyordu. Çünkü Kırım nüfusunun yüzde 60-65’i etnik Rus. Referandumu Kırım Tatarları ve Ukraynalılar ağırlıklı bir biçimde boykot ettiler biliyorsunuz. Referandum 20 gün gibi bir süre içerisinde apar topar kotarıldı ve sonuçları bu da bu çerçevede yürürlüğe sokuldu. Yani nereden bakarsak bakalım herhangi bir uluslararası meşruiyetten bahsedemeyiz. Güçlünün hukuku söz konusu burada. Rusya’da burada istediği oyunu oynayabilecek güçte bir aktör ve oyununu oynamış oldu. Kısacası hukuki meşruiyetten ziyade jeopolitik bir oyundan bahsediyoruz aslında.

Guşıps: Rusya’nın Kırım’ı işgal ederek bir nevi Kosova’nın intikamını aldığı ile ilgili spekülatif bir söylem var. Siz katılıyor musunuz buna?

Doç. Dr. Mitat Çelikpala: Tam olarak katılmıyorum çünkü hikâyelerin hepsi birbirinden oldukça farklı. Hatırlarsanız Abhazya ve Osetya’nın bağımsızlık sürecinde de söylendi bu tip şeyler, Rusya Kosova’nın intikamını aldı diye. Kosova başlı başına keyifsiz bir süreç. Kosova’nın bağımsızlığını belki Abhazya ile kıyaslamak mümkündür ama Kırım’da bir ilhak söz konusu. Yani bağımsız bir devlet yaratmıyorsun, o toprakları ilhak ediyorsun ki ikisi birbirinden oldukça farklı şeyler. Burada yaşanan bizim bildiğimiz klasik jeopolitik oyunun bir yansıması sadece. Kosova’da yaşanan süreç Rusya’nın eline bir imkân vermişti ve Rusya bunu her zaman kullanıyor kendince haklı olarak. Uluslararası hukukun temel prensiplerinden birisi Kosova’da bozuldu. Diğer örneklerde farklı yerlerde kendisini gösterdi. Şimdi belli aktörlerin tanıdığı belli ülkeler var. Rusya için mesela Kafkasya’da 5 ülke var ama Batı dünyası için 3 ülke. Dağlık Karabağ’ı bir kenara koyduğunuzda onun dışında dondurulmuş bir anlaşmazlık yok Rusya için, diğerlerinin hepsi Rusya için çözüldü. Tüm bunları değerlendirdiğimizde aslında uluslararası toplum bir geçiş sürecini yaşıyor. Bunun ne zaman bitip nasıl bir şekil alacağını ise önümüzdeki dönemde göreceğiz. Uluslararası toplumun yaşadığı bu dönüşümün başlangıç noktası Kosova. Bugün yaşadıklarımız ise bu sürecin farklılaşan uygulamaları.

Guşıps: Önümüzdeki dönemde Kırım Tatarlarını nasıl bir süreç bekliyor peki?

Doç. Dr. Mitat Çelikpala: Türkiye’yi Ukrayna’da en çok ilgilendiren konu bu aslında. Kırım’da yaklaşık 250– 60 bin Kırım Tatarı yaşıyor ama Türkiye’deki rakam yaklaşık 4 milyon. Gördüğünüz gibi rakam kıyaslanacak gibi değil. Kırım Tatarları açısından baktığımızda hayatları acı ve sürgünlerle geçmiş bir halk ve bunun müsebbibi olarak da Rusları görüyorlar. Kırım şu anda Rusya’nın kontrolüne geçmiş vaziyette. Gerçi Kırım Parlamentosu ve Rusya Kırım Tatarlarına tarihte görmedikleri şekilde bir takım siyasi ve sosyal hakları tanıyan resmi kararlar aldı. Putin bu anlamda biliyorsunuz Cemiloğlu ile görüştü Moskova’da ve garantiler verdi. Kazan Tatarları ve diğer Tatar grupları da Kırım’a yolladılar, çeşitli ikna süreçleri yürütüldü. Bir takım pozitif ayrımcılıklar tanındı Kırım Tatarlarına. Yönetimde bir takım kotalar tanımlandı vs. Bunların hepsi sonuçta Kırım Tatarlarına verilmiş olan sözler. Kırım Tatarları buna güvenmiyorlar çünkü tarihe dönüp baktıklarında Rusya onlar için oldukça sabıkalı bir aktör. Bu vaatlerini gerçekleştireceği konusunda kimse Rusya’ya güvenmiyor. Cemiloğlu’nun açıklamasına göre tam da bu sebeple referandumu da boykot ettiler. Ancak bir taraftan da fiili bir durumla da karşı karşıyalar. Çok hassas bir şekilde süreç ilerleyecektir ama Kırım Tatar toplumunun çok huzursuz olduğunu biliyorum. Özellikle sürecin radikalleşmesi, El Kaide türü yapılanmaların Kırım’a geri dönmesi ihtimali, Rusya’ya karşı bir yer altı mücadelesine başlanması ve buna karşı Rusya’nın sertleşerek Çeçenistan benzeri bir senaryoyla karşı karşıya kalmaları vs. onları endişelendiriyor. Ki Çeçenistan’dan farklı olarak burada Rus nüfus çok ağırlıklı. Yeni bir sürgün, yeni bir zorunlu terk ediş ve yok oluşla karşı karşıya kalırlar mı? Bunların tamamı Kırım Tatarlarının gündeminde ve ciddi bir şekilde tartışıyorlar. Kırım Tatarlarının lider kadrosu da bunun kabul edilemez bir durum olduğunu açıklamış vaziyette. Siyasal müzakereler nasıl ilerleyecek, Rusya’nın pozisyonu nasıl olacak önümüzdeki dönemde göreceğiz ama Kırım Tatarlarının oluşan fiili durumdan mutsuz olduklarını biliyoruz.

Guşıps: Ukrayna’da Rus nüfusun ağırlıkta olduğu tek bölgesi Kırım değil. Rusya’nın Kırım’da gerçekleştirdiği ilhak süreci Kırım ile sınırlı kalacak mı yoksa Ukrayna içerisinde yayılma ihtimali var mı?

Doç. Dr. Mitat Çelikpala: Süreç şu anda durmuş gibi gözüküyor fakat Rusya’da Başkan’ın, yani Putin’in, Ukrayna’nın doğu topraklarında askeri güç kullanımıyla ilgili aldığı yetki elinde bir koz olarak duruyor biliyorsunuz. Burada Rusya Batı dünyasının tepkisini bekliyor. Bu tepkinin ne olacağı çok önemli. Ukrayna’nın doğusunda Rus veya Rus dilli halka yönelik bir tehdit algısı oluşursa, Rusya Ukrayna’ya girecek ve ülkeyi bir bölünmeye götürecek gibi gözüküyor. Tabi Ukrayna yönetiminin seçimler sonucunda nasıl şekilleneceği de önemli. Yeni kurulan hükümetin Rusya’ya tavrı ne olacak mesela. Batının politikasıyla birlikte bu da oldukça önemli bölge için. Bildiğiniz gibi Timoşenko’nun konuşma kayıtları gazetelere de yansıdı. Bu konuşmalarda olduğu gibi Rus nüfusa yönelik dışlayıcı ve hatta silahlı faaliyetlerin gündeme geleceği bir dönemi yaşarsak Rusya’nın müdahale edeceğini ve Ukrayna’yı çekinmeden ikiye bölebileceğini söyleyebiliriz. Bu bölgede elbetteki çok farklı ve olumsuz bir havanın doğmasına sebep olur ama Rusya bunu yapabileceğinin işaretlerini veriyor. Rusya şunu biliyor ki Batı dünyası kendisine etkili yaptırım uygulayacak kadar güçlü değil. Mesela enerji konusu tartışılıyor ama nasıl Batı kendisine alternatif yaratmaya çalışıyorsa, Rusya’da son 3 senedir Çin’e, Japonya’ya, Kore’ye doğru yeni bir hat yeni bir bağlantı kurmaya çalışıyor. Bu jeopolitik oyun, ekopolitik süreç çok taraflı bir şekilde devam ediyor bunu da dikkate almak gerekiyor.

Guşıps: Türkiye bu aşamada sürece müdahil olabilecek güçte mi? Ve tabi bu yaşananlar Türkiye’yi nasıl etkileyecek?

Doç. Dr. Mitat Çelikpala: Türkiye Batı dünyası ile birlikte hareket edeceğini, referandumu ve ilhakı kabul etmeyerek gösterdi. Dolayısıyla Batı dünyasının yaptırımlarının bir parçası olacak Türkiye. Türkiye yeniden NATO üyesi olduğunu ve Avrupa Birliği ile müzakere ettiğini hatırladı ve Batılı bir aktör kimliğini öne çıkarttı. Fakat bu yaptırım kararlarının alındığı süreçte Türkiye ne kadar masadaydı bu tartışılır. Sonuçta Türkiye Almanya ile birlikte bu süreçten en çok etkilenecek aktör. Türkiye açısından konu sadece Kırım Tatarları ve Karadeniz’deki dengelerin değişmesi ile sınırlı değil. Karadeniz güvenliğinde Türkiye, Rusya ile birlikte hareket ediyordu şimdiye kadar. Karedeniz uyumu vb. faaliyetleri vardı. Sonuçta Karadeniz’in güvenliğini çok fazla Batılı aktörleri müdahil etmeden Rusya ve Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerle birlikte yürütüyordu Türkiye. En azıdan unun için çaba sarf ediyordu. Bu denge kayboldu. Artık o projede Ukrayna ve Gürcistan yok. Romanya ve Bulgaristan zaten NATO üyesi. Rusya ise şu anda öteki haline geldi Türkiye için. Bu şekilde bölgesel yapılanmaların tamamının dinamitlendiğini söyleyebiliriz şu durumda. Türkiye Karadeniz’in güvenliği konusunu önemsiyor ve görünen o ki Türkiye güvenlik konusunda NATO’ya dönecek. İkincisi ekonomik yaptırımlar. Eğer bir takım üst seviyede kararlar alınırsa şimdikilerden farklı olarak, Almanya ve Türkiye bundan çok fazla etkilenecek. Unutmamak gerekiyor ki Türkiye enerji olarak sadece petrol ve doğalgaz değil nükleerde de Rusya’ya bağımlı artık. Birde tabi 37-38 milyar dolarlık ticari ilişkilerimiz var. Bunun yerine ikame edebileceği bir alternatifi yok şu aşamada Türkiye’nin. Bunlar Türkiye’yi çok etkileyecek, bir taraftan Türkiye’nin Kırım Tatarları politikası var. Akraba ve dost topluluklar politikası diyor devlet buna. Türkiye 2008’den farklı olarak Rusya ile bu konuları konuşmaya başlamadı. 2008 Gürcistan meselesinde biliyorsunuz önce Moskova’ya gidilmişti. Türkiye bu konuda halen sessiz duruyor diyebiliriz. Diğer yandan Türkiye son 3 aydır içine öyle bir kapandı ki Bakanlık ve ilgili kurumların dışında her hangi bir siyasi inisiyatiften söz etmek mümkün değil yakın çevresine yönelik. Karar alma ile ilgili sıkıntıların yaşandığını görüyoruz.

Guşısp: Kırım’daki sürece Türkiye’de yaşayan Kırım diasporasının bir etkisi olabilir mi? Yani şu anda bir hareketlenmeden söz edebiliyor muyuz diasporada?

Doç. Dr. Mitat Çelikpala: O tarz etkili bir hareketlenmeden söz edemiyoruz ama Kırım Tatarlarının Kırım’da alacakları pozisyona göre bu çok hızlı değişebilir ve diaspora bir anda devreye önemli bir aktör olarak girebilir. Kırım Tatarlarının oradaki siyasi pozisyonu Ukrayna ve Batıdan yana kayarsa o zaman diaspora önemli bir aktör olarak devreye girebilir ki, böyle bir ihtimal var. Türkiye’deki Tatar örgütlenmeleri aslında çok bilinmese de oldukça etkin ve güçlü yapılanmalar. Bunların Türkiye’nin daha etkin olması için çaba harcayacaklarını söyleyebiliriz. Türkiye’nin politikalarında seçimler atlatıldıktan sonra bir hareketlenme görebiliriz.

Burada şunu da söylemek gerekiyor. Türkiye’deki Kafkas diasporası ile Kırım diasporası arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi ve bir dayanışma hattının sergilenmesi bence oldukça önemli. Daha önce biliyorsunuz gerek Abhazya gerek Çeçenistan savaşlarında Kırım diasporası ciddi bir destek vermişti Kafkasyalılara. Uzun zamandır atıl olan bu ilişkilerin kurulması gerekiyor, çünkü bu dayanışma hattı muhatapları açısından iki grubun da dikkate alınmasını sağlayacaktır.

Guşıps: Rus nüfus sadece Ukrayna’da yok. Önümüzdeki dönemde Polonya, Estonya, Letonya gibi ülkelerde de benzer süreçlerin yaşanma ihtimali var mı peki?

Doç. Dr. Mitat Çelikpala: Bu tarz bir girişimi Polonya vb. Coğrafyalarda şu anda yapması oldukça zor. Rusya’yı yönetenler hangi alanlarda operasyon yapabileceklerini hesaplıyorlar. Transdinyester bir sorun bölgesi yine Moldova bir sorun bölgesi ama onun dışında ben bunun Polonya vb. coğrafyalara sarkabileceğini sanmıyorum. Tabi bu bölgelerdeki Rus dilli halklar üzerinden olumsuz etkileri olacaktır bu yaşananların. Özellikle Baltık Cumhuriyetlerindeki etnik Rusların zaten bir takım sıkıntıları var. Kimlik alamıyorlar ve parçası olamıyorlar sistemin. Bu halklara yönelik Rusya korkusuyla bir takım sert politikalar uygulanabilir. Yine Doğu Avrupa Cumhuriyetlerinde, Baltık ülkelerinde hatta Finlandiya’da Rus korkusu yeniden depreşmiş vaziyette. Önümüzdeki dönemde bu coğrafyanın Batı’ya biraz daha yanaşacağını öngörebiliriz. Bu da o bölgelerdeki etnik Rus halkı etkileyecektir. Göçler söz konusu olabilir belki ama ben kısa vadede Rusya’nın özellikle bu coğrafyaya girebileceğini düşünmüyorum. Burada Ukrayna’nın ortalarından bir yerden başlayan hat bir nevi fay hattı, Rusya’nın onun ötesine geçmesi zor.

Guşıps: Aslında çok spekülatif bir soru ama oldukça da tartışılıyor. Yeni bir Soğuk Savaş’ın eşiğinde olduğumuzu söyleyebilir miyiz? Hatta son dönemde “Serin Savaş” gibi kavramların üretildiğine de şahit oluyoruz.

Doç. Dr. Mitat Çelikpala: Ben açıkçası yeni bir Soğuk Savaş’ın eşiğinde olduğumuz kanaatinde değilim. Soğuk Savaş’ın ardında sonuç itibariyle çok keskin bir ideoloji vardı ve ciddi bir kırılma yaratıyordu. Burada bir ideolojik mücadeleden bahsedemeyiz. Tabiî ki bir bakış açısından bir siyasal tutumdan söz edebiliyoruz ama bu küresel bir ideolojik mücadele değil. Rusya’nın nihayetinde böyle bir kapasitesi de yok. Rusya yeni bir savaş başlatıp Amerika ile ya da Avrupalı aktörler ile topyekûn bir rekabete girecek bir güce sahip değil. Ayrıca Rusya Sovyetler Birliğinden farklı olarak küresel ekonomik sistemin bir parçası ve onun dışına çıkması mümkün değil. Böyle bakınca da bir Soğuk Savaş’ın başlayacağını öngörmek mümkün değil. Ama sonuçta Batı ile Rusya arasındaki gerginlik bir süre yaşanacak gibi duruyor. Sonunda bir çözüm bulunacak ve bu mücadele bir dengeye oturacak bence.

Guşıps: Ukrayna’da yaşanan olayların Rusya’nın iç siyasetine etkisi nasıl olur peki?

Doç. Dr. Mitat Çelikpala: Bence bu bir kaç boyutlu. Bir kere Rusya’nın iç politikasıyla da çok yakından ilgili Ukrayna meselesi. Rusya burada Ukrayna ve Kırım üzerinden yakın çevresine mesajlar veriyor. Gürcistan meselesini de bu şekilde okumuştum ben: “Benim istemediğim herhangi bir süreç yaşanamaz bu coğrafyada, herkes hizaya girsin” diyor bir anlamda. Avrasya Birliği gibi Gümrük Birliği gibi projeleri yürürlüğe soktular biliyorsunuz. Rusya’nın Ermenistan’da, Kazakistan’da bu coğrafyanın neredeyse tamamında etkinliği daha da arttı. İkincisi Rusya içerideki Putin karşıtı söylemleri gidermiş oldu Ukrayna’da attığı adımla. Ciddi bir pekiştirme var şu anda, herkes, özellikle Batı’ya karşı Putin’in çevresinde birleşmiş gözüküyor. Bu anlamda Putin içeride pozisyonunu sağlamlaştırıyor ve bunun içinde Batı karşıtlığını kullanıyor. Bunun en temel sebebi aslında şu; bunu Ukrayna’da durdurmasa biliyor ki bu Bahar meselesi büyüyerek Moskova’ya atlayacak. Bunun için Rusya gittikçe daha otoriter bir ülke olmaya başladı. Demokratik değerlerden bahsetmek pek mümkün değil. Ayrıca Putin öyle gözüküyor ki en azından 10 yıl daha buralarda olacak. Bu da Rusya’da değişim, dönüşüm, demokratikleşme gibi kavramların önüne geçmiş vaziyette. Bu atmosfer, yani militarizasyon ile birlikte oluşan gergin hava Putin’in elini güçlendirmiş vaziyette ve Putin muhalefetinin neredeyse sıfırlandığı bir süreci yaşıyoruz. Rusya içerisinde otoriterleşmenin gittikçe artacağını ön görmek mümkün bu anlamda.

Guşıps: Dugin’in Avrasyacı Politikalarından Putin’in de etkilendiği zaman zaman gündeme geliyor. Hatta Avrasya Birliği projesinin de Avrasyacı bir proje olduğu söyleniyor. Putin’in Ukrayna’da attığı adımı Avrasya Birliği projesi kapsamında değerlendirmek mümkün mü?

Doç. Dr. Mitat Çelikpala: Bir kısmı için mümkün. Özellikle Kazakistan, Ermenistan gibi ya da Orta Asya’daki bazı Cumhuriyetler ayrıca Belarus hatta belki de Ukrayna’nın doğusu seçimlerle de olsa Rusya’ya doğru yanaşacaklar. Rusya’nın Avrasyacı politikası bu anlamda Rusya merkezli bir jeopolitik alan yaratmaya doğru ilerliyor. Ama bu otoriter ve kapalı bir alan olarak gelişmeye başladı. Batı dünyası ise her geçen gün biraz daha geri çekiliyor. Dolayısıyla Duginvari bir Avrasyacılıktan ziyade Putin’in ve Rus devletinin kontrolü altında bir Avrasyacılık karşımıza çıkıyor gibi gözüküyor.

Guşısp: Rusya’nın kullandığı argümanların başında etnik Rus veya Rusça konuşan halkların güvenliği geliyor. Sizinde dediğiniz gibi bu halkların güvenliği bizim garantimiz altındadır diyor Rusya. Abhazya ve Güney Osetya’da da ciddi bir nüfusa Rusya pasaportu dağıtıldığını biliyoruz. Önümüzdeki yıllarda bu bölgeler için bir ilhak süreci ya da Kırım’da olduğu gibi bir referandum ile birleşme süreci yaşayabilir miyiz?

Doç. Dr. Mitat Çelikpala: Koşullar değişir ve siyasi atmosfer farklı seyrederse böyle bir oyun yaşanabilir. Bunun alt yapısı var şu anda Rusya’nın elinde. Onun için çok kolay bir süreç olur Rusya için. Çünkü hem Abhazya’da hem Güney Osetya’da Rusya önceki dönemlerle kıyaslanmayacak kadar, hem nüfus anlamında hem de siyasal etkinlik anlamında güçlü. Burada özellikle Abhazya’nın bir kaç defa düşünme zorunluluğu var. Güney Osetya’yı biraz ayırıyorum, orası biraz daha farklı bir coğrafya ama Abhazya’nın pozisyonu oldukça önemli burada. Rusya Ukrayna gibi Batı dünyasının kıyısında ve çok daha büyük bir devlete karşı bunu yapabiliyorsa Abhazya gibi coğrafyalarda bunu yapmaması söz konusu değil. Şartlar uygun olduğunda hiç tereddüt etmeyeceğini açıklıkla söyleyebiliriz. Şu anda siyasal dengeler açısından Abhazya kısmen kendisini iyi konumlandırmış gözüküyor fakat bunun bozulabileceği ortam her an oluşabilir. Ve böyle bir ortam oluştuğunda Abhazya çok yalnız kalabilir ki bu çok tehlikeli. Üstelik Ukrayna gibi Batı’nın çok önemsediği ve gündemine aldığı bir süreçte yaşanmaz Abhazya’da. Çok kolay bir oldubittiye getirilebilir Abhazya. Bir taraftan biz çok görmek istemiyoruz ama baktığımızda zaten fiili bir durumda var ortada. Bu fiili durumun resmi hale gelmesi de oldukça kolay olur Rusya için. Böyle bir tehlike Abhazya için her zaman var. Bu beni hep rahatsız etmiştir.

Guşıps: Peki böyle bir tehlike karşısında Abhazya ne yapabilir şu durumda?

Doç. Dr. Mitat Çelikpala: Dengeli bir politika yürütmesi gerekiyor her şeyden önce. Bu sürecin bir şekilde normalleşmesi lazım. Yani Abhazya’nın uluslararası konumunun normalleşme ve meşrulaşma yönünde ilerlemesi gerekiyor. Bu da büyük bir ihtimalle yeniden başa dönmekle alakalı bir durum. Yani Gürcülerle ve Batı dünyası ile farklı seviyelerde müzakere yollarını araması lazım Abhazya’nın. Abhazya’nın bağımsızlığını ve devlet yapılanmasını Kafkasya içerisinde diğer aktörlerle de görüşerek normalleştirmesi şart. Ama görünen o ki daha kapalı bir yapı olarak duruyor şu anda ve herhangi bir etkileşim gözükmüyor. En bilineni Cenevre süreci ama oda bir yere gitmiyor. Batı dünyasının öncelikleri farklı alanlara kaymış vaziyette. Rusya’da bu ortamda bu coğrafyada kendisini çok huzurlu hissediyor. Mesela Gürcistan ile Rusya arasında farklı ve daha ılımlı bir denge kurulursa bu Abhazya’ya nasıl yansıyacak vs. bunların hepsinin değerlendirilmesi gerekiyor, sonuçta bunların hepsi bir ihtimal. Gürcistan’da yeni iktidarın Rusya ile ilişkilerde eskisi kadar katı olmadığını biliyoruz örneğin ve bu önümüzdeki dönemde bir yakınlaşmaya sebep olabilir. Böyle bir ortamda Abhazya’nın pozisyonu tekrar gündeme gelebilir. Şu anda öngörü yapmak çok zor ama hepsinin çok yoğun bir şekilde düşünülmesi ve her şart için dengeli politikalar üretilmesi lazım. Her şeyden öncede bu bölgede Rusya’nın güvenilir bir aktör olmadığını akılda tutmak gerekiyor.

Guşıps: Kırım’da halkın kendi kaderini tayin hakkı argümanı da gündemdeydi. Ukrayna’da tüm bu yaşananların ve kullanılan argümanların Kuzey Kafkasya’ya yansımaları neler olabilir kısa ve uzun vadede?

Doç. Dr. Mitat Çelikpala: Burada bir kaç nokta var aslına bakarsanız. Buradaki özerk bölgeler ve halklar ciddi bir umutsuzluk içerisindeler. On yıl öncesinde konuşulabilen bağımsızlık ya da Rusya içerisinde daha geniş bir özerklik sürecinden bu gün bahsetmek mümkün değil. Bu kavramların hepsinin rafa kalktığı çok açık. Hatta bundan ciddi bir geri gidişin olduğunu söyleyebiliriz, yani özerk yapıların statüleri ve imkânları bağlamında. Daha otoriter bir Rusya var şu anda karşımızda ve bu da bölgelerdeki siyasal yapıların tamamını merkeze, yani Moskova’ya daha bağımlı bir hale getirdi. Son olayların ardından bu bölgelerde Rusya ve Putin demir yumruğunun ağırlığını daha da artıracak gibi gözüküyor. Radikal İslami hareketlerin pozisyonlarının ne olacağı burada önemli. Yani El Kaide benzeri yapılanmaların bu bölgede etkinliklerini artıracağı bir dönem yaşar mıyız? Yani yeni bir Çeçenistan senaryosu, daha geniş bir coğrafyada gerçekleşir mi? Bu da korkulardan bir tanesi çünkü Kırım ile Kuzey Kafkasya tarih boyunca iç içe yerler. Birbirlerinden çok etkilenmişler hem Müslümanlık, hem Modernleşme süreçlerinde. Bu anlamda Dağıstan’dan Kırım’a kadar bir hattan bahsediyoruz. Burada çeşitli alt grupların, yer altına girmiş unsurların birbirleriyle ilişkileri ne olacak, otoriteye ne şekilde baş kaldıracaklar. Bunların hiç birinin nasıl seyredeceğini bilmiyoruz şu anda. Rusya istihbaratı bu sürece nasıl müdahil olacak, bu da belirsiz. Tüm bu yaşananlar ve yaşanma ihtimali olanlar aslında bir istikrarsızlık kaynağı ama şunu açıkça ifade edebiliriz ki bölge daha otoriter ve baskıcı bir Rusya ile karşılaşacak gibi gözüküyor. Ayrıca Türkiye ile Rusya’nın ilişkilerinin kötüye gitmesi, vize serbestiyetinin kalkması vs. gibi gelişmelerin yaşanması diasporayı doğrudan etkileyecektir. Yani diasporanın bölge ile bağlantısında ciddi sorunlarla da karşılaşabiliriz önümüzdeki süreçte. Bunlar senaryolar nihayetinde ama “olmaz öyle şey” diyebileceğimiz şeyler değil. Bahsettiğimiz ülke nihayetinde Rusya.

Guşısp: Sorularımıza verdiğiniz cevaplar için çok teşekkür ederiz.

Yorumlar (1)
  1. merve on said:

    Kirimdaki Rus nüfusunu koruma adi altinda baslayan süreç,kirim topraklarinin tekrar ilhakina kadar ilerledi. Eger kirimdaki rus nufusunun bölgeye yerlestirilmesi, kafkasyadaki gibi olduysa, Rusya yuzyil onceki kolonizasyon politikasinin meyvelerini bugun bir kez daha aliyor demektir.

HABER / En Çok Okunanlar