Haber / Dershaneler çarpık eğitim sisteminin sonucudur
14:50 Dün

‘Batı’da Devlet ve Çocuk’, ‘Okulumuz, Resmi İdeolojimiz ve Politikaya Övgü’ gibi kitapları olan, eğitimle ilgili sorunlar üstüne kafa yoran Kürşat Bumin ile son günlerde farklı boyutlarıyla gündeme gelen ‘dershaneler sorunu’nu Agos Gazetesi’nden Ferda Balancar konuştu. Ak Parti – Gülen Cemaati arasındaki mücadeleden Türkiye’de medyanın geldiği son duruma kadar bir konuyu değerlendiren Kürşat Bumin söyleşisi şöyle;

Dershaneler günümüzde Türkiye’de geçerli olan eğitim sistemi içinde nasıl bir yere sahip?

Dershaneler, az sayıdaki kaliteli orta öğretim kurumuna ya da az sayıdaki kaliteli üniversiteye öğrencilerin girebilmesi için geliştirilmiş bir sistem. Dershaneleri bu kadar önemli kılan, eğitim sisteminin temel mantığını oluşturan çoktan seçmeli soru ve eleme sistemi. Bu sistemle öğrencinin bilgisini ölçme işi, ‘aklı olmayan optik okuyucu’ya bırakılmış oluyor. Kaliteli okul sayısı artmaksızın, okula giden öğrenci sayısı arttıkça, dershaneler yıllar içinde daha da önem kazandı. İstihdam artışı da sağlanamayınca, eğitim sorunu iyice büyüdü ve bu arada dershanelerin önemi daha da arttı. Meslek lisesi olgusu Türkiye’de gelişmediği için; üretimin ve eğitimin birlikteliği denilen şeyin bu ülkede bir türlü oturtulamaması nedeniyle, bu böyle oldu. Türkiye’de eğitim reformu adına gösterilen bütün çabalar, meslek liselerinden kaçma yolları üzerine kuruludur.

Çoktan seçmeli denen test sistemiyle bilgi ölçmek ne derece mümkün?

Aslında bu sistemle bilgi ölçmek mümkün değil. Başka sistemlerde insanlar okumaya ve yazmaya teşvik ediliyor. Örneğin, Fransa’da geçerli olan bakalorya sistemi öğrencinin okuma ve yazma kapasitesini ortaya çıkartmaya yöneliktir. Öğrenci bildiğini yazacak, yazmayı da bilecek. Çoktan seçmeli sistemde ise bu yok. Bu sistem, toptan kaldırılmadığı sürece eğitimde ciddi bir reform olamaz. Çoktan seçmeli sistem geçerli olduğu sürece dershaneleri ortadan kaldırmanız da mümkün değil. Milli Eğitim Bakanlığı da bunu değiştirmek istediğini söylüyor.

Sistem değişirse, dershaneler kendini yeni sisteme adapte edemezler mi?

Hayır edemezler, çünkü dershane bilgiden çok kurnazlık öğretiyor. Kısa yoldan öğretme diye bir olgu var. Mesela Fransa’da bir olayla karşılaştım. Bir matematik hocası, Türkiye’den gelen öğrencilerin matematik sorularını diğer öğrencilerden çok daha kısa sürede çözdüklerini görüp şaşırmış. Onlara nasıl çözdüklerini kendisine anlatmalarını istediğinde de, bu öğrencilerin aslında çözüme nasıl gidildiğini bilmediklerini, sadece problemi kısa yoldan çözmeyi bildiklerini görmüş. Türkçe, edebiyat, tarih gibi alanlarda sistem iyice saçma bir hal alıyor. Mesela bir edebiyat sorusu hatırlıyorum. Soru şöyle; Aşağıdaki cümle hangi yazara ait olabilir? Şıklar ise Balzac, Dostoyevski, Çehov şeklinde sıralanmış. Hayatında Balzac, Dostoyevski ya da Çehov okumamış bir öğrencinin bu soruyu yanıtlaması çok saçma. Öte yandan, bu tür soruları nasıl cevaplayacağınızı size ancak dershanelerde öğretebilirler. Çünkü sadece dershanelerde bu tür soruları cevaplamaya yönelik bir öğretim sistemi var. Soru alanları da çok tartışmalı. Mesela SBS’ye girecek adayları bekleyen soru alanlarından biri Atatürkçülük. İnkilap Tarihi de değil; Atatürkçülük. Bir de din ve ahlak bilgisi soruları var. Mesela Hac sırasında yapılması gerekenler soruluyor. Bu soruların cevaplarının öğretildiği bir ders, kredili bir ders olamaz. Ancak ‘hizmet dersi’ olabilir ve isteyenler girer. Bu derslere, Batı’da ‘hizmet dersi’ denir ve kiliseler verir.

Sistem değişmeden dershaneler kapatılırsa bunun sonucu ne olur?

Sistem değişmeden kapatılırlarsa, dershaneler kayıtdışı biçimde varlığını sürdürür. Merdiven altı dershane kavramı da zaten buradan çıktı. Mevcut sistem sürerken dershanelerin kapatılmasına karşı çıkanlar, bu noktada haklı.

Dershanelerin fırsat eşitliği sağladığına katılıyor musunuz?

Milli Eğitim Bakanlığı’ nın istatistikleri bunun doğru olmadığını söylüyor. Gelir dağılımının düşük olduğu illerde, sınavlarda başarı oranı da düşük. Dershaneler arasında da kalite farkı var. Rekabet o kadar büyük ki, artık dershaneye gitmek yetmiyor. Bir de özel ders alınıyor.

Dershaneler tartışması dini cemaatlerle de yakından ilişkili. Bu sadece Türkiye’de mi böyle?

Eğitim aslında son derece politik bir şey. Fransız Devrimi de kendi okulunu yapmaya çalışmıştı. Türkiye’de dershanelerin bu kadar yaygınlaşmasına neden olan motivasyon ise ‘yeni nesil’ yetiştirmek. Bunun üstünde düşünülmesi lazım.

Bu, demokratik sistemde kabul edilebilir mi?

Demokratik bir sistemde, belli grupların bunun için çalışmaya hakkı olabilir elbette ama başkalarının da bunu eleştirme hakkı olmalı.

Mart 2014’teki seçimlere bu kadar az kalmışken, AK Parti’ nin dershaneler konusunu gündeme taşımasının anlamı ne?

Bence bu sorunun yanıtı Başbakan’ın her şeye meydan okuyan tavrında gizli. Başbakan Erdoğan’ın Gezi protestolarında başlayan hiddeti, kendi seçmeninde de kabul gördü. Ardından gelen öğrenci evleriyle ilgili çıkışı ve partinin ağır topu Bülent Arınç’a gösterdiği tavır da bu sürecin uzantıları. Maalesef bu, ‘ben bilirimci’ otoriter yaklaşım, seçmen nezdinde de prim yapıyor. Ayrıca sanıyorum Başbakan, Cemaat’in tabanının kendisine oy vereceğinden emin. Cemaat’in oy potansiyelinin sanıldığı kadar yüksek olmadığı da sık sık vurgulanıyor.

Dershanelerle ilgili tartışmaların basında ele alınma biçimini nasıl buluyorsunuz?

Zaman gazetesinin Talim Terbiye Kurulu’nun lağvedilmesine şiddetle karşı çıkması çok ilginç. 1930’larda kurulan bu kurul eğitim sistemindeki pek çok sorunun da nedeni. Bu kurulun bir tür danışma kuruluna dönüştürülmesi çok doğru. Herkesin şikâyetçi olduğu müfredatın sorumlusu olan bir kurulu Zaman gazetesi ısrarla savunuyorsa bu kurulda kendilerine yakın kişilerin çoğunluğa geçmiş olmalarından ötürüdür. Hem eğitim sistemine karşı çıkacaksın hem de Talim Terbiye’nin mevcut haliyle devamından yana olacaksın. Bu ciddi bir tutum değil.

Medyayı ve medyadaki gelişmeleri de yıllardır yakından takip ediyor ve yazıyorsunuz? Son yıllarda medyanın geldiği durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bazıları ‘medya hiç bu kadar kötü olmamıştı’ diyor ama bence medya ifade özgürlüğü açısından her zaman kötüydü. Bugün de daha kötü değil. Medya kendi varlık nedeninin ifade özgürlüğü olduğunu yok saydığı ya da unuttuğu için bu durumda. Günümüzün farkı ise medya üstünde artık bir tiraj baskısının olmaması. Günümüzde Başbakan’ın gazeteyi beğenmesi ve kendilerine tepki göstermemesi asıl hedef haline geldi. Medya için satış kaygısı, toplumdan destek bulma arayışı anlamına gelir. Bu ortadan kalkarsa kalite de ortadan kalkar. Günümüzdeki durum da budur.

agos.com.tr

Comments are closed.

HABER / En Çok Okunanlar