Haber / “Yanlış” Cumhuriyet: Cumhuriyet’ i birde böyle okuyalım…
14:54 29 October 2013

Bugün 29 Ekim. Nam-ı diğer Cumhuriyet Bayramı. İlkokuldan itibaren başlayan endoktrinasyon çalışmaları sonucunda hep olumlu bir şey olarak gördük Cumhuriyeti ve ilanını. Sadece okul sıralarında karşılaştığımız bir ezber süreci değildi bize dayatılan. Yazılı ve görsel basında eleştirel bir yazı yada görüntü görmek dahi mümkün değildi. Bütün gazeteler her 29 Ekim’de sürmanşetten kutlarlardı resmi gazete misali bayramımızı. Çok bir değişiklik yok belki ama yine de Cumhuriyet eleştirisinin en çok gündeme geldiği bir 29 Ekim yaşıyoruz. Cumhuriyeti birde eleştirel okumakta fayda var düsturuyla sizler için Türkiye medyasından bir seçki hazırladık.  

Cumhuriyeti çok severiz!

Ayşe Hür 

Mustafa Kemal’in en yakın arkadaşlarından yazar Falih Rıfkı (Atay), Çankaya adlı eserinde, Mudanya Mütarekesi’nin imzalanmasının (11 Ekim 1922) ardından Halide Edip (Adıvar), Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), Ruşen Eşref (Ünaydın), Asım (Us) Bey ile birlikte, ‘Yunan zulümleri üzerine belge toplamak üzere’ gittikleri Bursa seyahatinden söz ederken, Bursa valisinin Mustafa Kemal’i karşılama programına Sultan Osman’ın Türbesi’nin ziyaretini de koyduğunu görünce, “Mustafa Kemal’in bu ziyarette bulunacağını zannetmiyorum” demesinin, hazır bulunanlar tarafından nasıl şaşkınlıkla karşıladığını anlattır ve devam eder: “Mustafa Kemal’in İstanbul’a giderek yeni bir sadrazam olmayacağını pek iyi biliyorduk. Hanedan intihar etmişti. Ortaçağ’da olsaydık Mustafa Kemal’e biat edileceği ve hanedanın isim değiştireceği zamanda idik. Yirminci asırda, çöken hanedanların yerine cumhuriyetler gelir. Mustafa Kemal’in devlet reisi olmaktan başka hiçbir şey olmasına ihtimal yoktu.” (s. 331-332)

http://www.agos.com.tr/haber.php?seo=cumhuriyeti-cok-severiz&haberid=5997

 

Cumhuriyet yeryüzü tanrısı mıdır?

Prof. Dr. Atilla Yayla

Türkiye’de belli çevrelerde epey derinlere nüfuz eden bir anlayışa göre, cumhuriyet bir yönetim biçimi olarak insanlığın ulaştığı en son ve aşılamaz merhale. Türkiye Cumhuriyeti ise, tarihte eşi benzeri görülmeyen, üstün meziyetlere sahip, (bilhassa tek parti dönemi itibariyle) kusursuz bir siyasî entite. Az söyledim, bir ‘mucize’. Bu ülkenin tarihinin hem başlangıcı hem sonu. Toplumca sahip olduğumuz en büyük değer ve varlık…

İlginçtir, daha çok kemalistlerin dile getirdiği bu abartılı cumhuriyet sevgisi ve yüceltmesi neredeyse hiç muhalefetle karşılaşmıyor. Hemen hemen herkes, cumhuriyet fikir ve uygulamasının münasip, alternatiflerinden üstün, hatta ‘yüce’ olduğu kanaatinde. Bunun sağlıklı bir tutum olmadığı açık. Bir ülkenin siyasî ufkunun bu şekilde daraltılması hem zararlı hem de utanç verici. Bir vaka üzerinden meramımı anlatayım. İngiltere’de kraliyet ailesine birkaç ay önce yeni bir bebek geldi.

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/atillayayla/cumhuriyet-yeryuzu-tanrisi-midir/40292

 

Mete Tunçay’la 1908-1945 arası Türkiye sosyalist hareketi üzerine

Prof. Dr. Mete Tüncay

Marksist.org, 29 Ekim özel yayını için Mete Tunçay’la Osmanlı’nın son ve Cumhuriyet’in erken dönemlerinde sosyalistler üzerine bir röportaj yaptı…

Marksist.org: Türkiye sosyalist hareketi kendisini en fazla Mustafa Suphi’lere kadar geri götürür. Oysa sosyalist hareketin geçmişi daha geriye dayanıyor. Siz 1908 öncesinin sosyalist hareketlerini daha çok “bilinçli bir işçi sınıfına dayanmaksızın salt ekonomik amaçlı işçi hareketleri” olarak görüyorsunuz. 1908 sonrası ise Osmanlı Sosyalist Fırkası, Ermeni sosyalist partileri ve benzerleri var. Bize Osmanlı döneminde sosyalist hareketin ne zaman ve nasıl başladığını, ne şekilde geliştiğini anlatabilir misiniz?

Mete Tunçay: Türkiye’de 1908’de ilan edilen İkinci Meşrutiyet başlamadan önce Türk ve Müslüman kişilerin katıldıkları yahut başlattıkları bir sol hareket yok. Buna karşılık gayrimüslim anasırdan Rumlar arasında, Ermeniler arasında, Yahudiler arasında bir takım hareketlenmeler olmuş ve İkinci Meşrutiyet’te bunlara katılan Türk ve Müslüman kişiler de bulunabiliyor. Ama Osmanlı sosyalizmi dediğin ve en tanınmış temsilcisi İştirakçi Hüseyin Hilmi olan bir hareket var. Bu, sosyalist olmaktan çok, bir işçi örgütlenmesi ve başarılı grevler yapıyorlar. Hüseyin Hilmi’nin partisi daha çok bir sendika/sendikalar birimi gibi görünüyor. Zaman zaman işçileri örgütlemekte, greve kaldırmakta ve bir takım haklar elde etmekte başarılar göstermiş vaziyette ve bu, cumhuriyetin ilk yıllarına kadar devam eden bir durum.

http://www.marksist.org/roportajlar/13079-roportaj-mete-tuncayla-1908-1945-arasi-turkiye-sosyalist-hareketi-uzerine

 

Yaşasın Cumhuriyet

Hayko Bağdat

Alamanya acı vatan.

İnsanın en vahşileştiği, vicdanların öldüğü, şehirlerde taş üstünde taş kalmadığı 2. Dünya Savaşı’ndan sonra işçi diye gurbete giden Türkiyelilerin dramatik öyküsünün evidir Almanya.

Bir deliliğin enkazını kaldırmaya gitti milyonlar.

Deutsche Mark” için yaban ellerde geçen ömürlerin hikâyesini bıraktılar bizlere.

Bizim Ahmet Emmi de onlardan biri.

1960’larda giden ilk işçi kafilelerinden.

Sivas’ın Zara ilçesinden çıkıp, İstanbul’a şöyle bir uğrayıp ver elini Almanya diyerek bir tersanede kaynakçı olarak bulmuş kendini.

Bekâr lojmanlarında birbirine sığınmış insanların, ekmeklerini paylaştığı, aynı dili konuşan herkesin birbirini kardeş bellediği, yorgun iş dönüşlerinde sadece memleket hasretini konuşacak kadar takatlerinin kaldığı zor günler başlayıvermiş.

http://www.taraf.com.tr/hayko-bagdat/makale-yasasin-cumhuriyet.htm

 

Kutlu olsun demiyorum…

Eren Keskin

Çocuklarını, yalanlarla eğiten bir ulusun, “sahte zaferinin” yıldönümü bugün…

Bir kez daha zafer törenleri düzenleyecekler.

Bir kez daha bu devleti nasıl zorluklarla kurduklarını anlatacaklar.

Çektikleri acıları anlatırken, çektirdiklerini yine hiç dile getirmeyecekler.

Devletin kuruluş anayasası olan Lozan Antlaşması’nın, Kürdistan’ı nasıl bölüp parçaladığını, Kürt halkını lime lime ettiğini, akrabaların arasına duvarlar ördüğünü, bir anadilin nasıl yasaklandığını hiç anlatmayacaklar.

Onlar bu devleti kurarken, bir tek kimliği esas aldılar.

Türk ve Sunni Müslüman!

Bunun dışındaki tüm etnik ve dinsel kimlikler yok sayıldı.

http://www.marksist.org/yazarlar/eren-keskin/13078-kutlu-olsun-demiyorum

 

10 soruda 90 yıllık Cumhuriyet’in büyük günahları üzerine…

Hasan Cemal 

İlk sorum:

Cumhuriyet’i 90 yılda ne kadar demokratikleştirebildik?..

Her yıl 29 Ekim’de Cumhuriyet bayrağını övünçle sallarken, demokrasi ve hukuk devletini ne kadar umursadık?

İkinci sorum:

Bu ülkede demokrasi ve hukuk devleti 90 yıldır birinci sınıf olabildi mi?

Olamadıysa neden?

Bu açıdan, 90 yıl önce Türkiye Cumhuriyeti kurulurken yapılan hataların payı nedir?

Bu konuyu ne kadar önemsedik?

Ne kadar düşündük?

Üçüncü sorum:

http://t24.com.tr/yazi/10-soruda-90-yillik-cumhuriyetin-buyuk-gunahlari-uzerine/7702

 

Cumhuriyet başka bir şeydir; Demokrasi ise bambaşka bir şey

Prof. Dr. Cemil Koçak 

Eskiler, ‘her gördüğün sakallıyı deden sanma’ derlerdi; her gördüğünüz cumhuriyeti de sakın ola demokrasi sanmayın! Çok karıştırılan bir şey de, cumhuriyetle demokrasi arasındaki ilişkidir. Bizde demokrasiye cumhuriyetle birlikte geçildiğine ilişkin o kadar yanlış bir bilgi var ki, tam bu noktada ‘sağolasın millî eğitim’ demeden geçmek de olmaz, bu ikisinin ayrılmaz bir bütün oluştuğu düşüncesi bayağı yaygın. Oysa durum göründüğünden çok daha karmaşıktır. Şöyle ki; bütün cumhuriyetler demokrasi değildir; bütün demokrasiler de cumhuriyet değildir; bazı cumhuriyetler demokrasi iken; bazı demokrasiler de cumhuriyet değildir. Bu karışıklığı çözmeye çalışalım,

Cumhuriyet nedir? Monarşi nedir?

Önce cumhuriyetin ne olduğunu tarif etmemiz lâzım: Cumhuriyet, monarşinin rakibi ve alternatifidir. Devlet başkanının nasıl tâyin edileceğine ilişkin soruya vereceğiniz yanıttan sadece biridir. Eğer devlet başkanının herhangi bir seçim olmaksızın, belirli bir ailenin (hanedanın) belirli bir veraset usûlü ile işbaşına gelmesinden yanaysanız; monarşistsiniz demektir. Monarşiler de, çeşit çeşittir. Osmanlı monarşisi, uzun yıllar, pek çok çağdaşı gibi, mutlak monarşiydi. Yani sultanın egemenliğini sınırlayan ve kayıtlayan bir anayasadan yoksundu. Pek çok Batı monarşisinde de olduğu gibi. Fakat zamanla Batıda mutlak monarşiler, anayasal gelişmeler karşısında egemenliklerini kaybettiler.

http://haber.stargazete.com/yazar/cumhuriyet-baska-bir-seydir-3b-demokrasi-ise-bambaska-bir-sey/yazi-800537

 

“Cumhuriyet”i demokrasi karşıtı “Cumhuriyetçilik”ten kurtarmak

Prof. Dr. Şükrü Hanioğlu

Türkiye’de yaratılan toplumsal tabandan yoksun “cumhuriyetçilik” kültü, kendini yeniden üreterek ve demokrasi karşıtlığını güçlendirerek demokratikleşme önünde bir engel haline gelmiştir İki gün sonra Türkiye Cumuriyeti’nin doksanıncı kuruluş yıldönümü kutlanacaktır. Bu nedenle her yıldönümünde olduğu gibi “ortaçağ karanlığından çıkış,” “kuldan vatandaş, ümmetten millet” benzeri klişelerin tekrar edileceği şüphesizdir. Bu tür “kopuş vurgulayıcı” ve “devr-i sabık yaratıcı” söylemin Erken Cumhuriyet döneminde kullanılmasının anlamlı gerekçeleri olduğu ortadadır. Ancak doksan yıl sonra “cumhuriyet”in bu düzeyde tartışılması fazlasıyla hayal kırıcıdır.

Söz konusu söylemin en önemli sorunu tarihî gerçeklikle çelişmesi değildir. Anayasa ile idare edilen ve sosyalist işçi örgütlenmelerinden feminist vurguları kuvvetli kadın hareketine, materyalist düşünce akımlarından milliyetçi teşkilâtlanmalara ulaşan bir renkliliği yansıtan Cumhuriyet öncesi toplumun “kul,” “ümmet,” “ortaçağ” gibi benzetmelerle açıklanması anlamlı değildir. Buna karşılık bu yaklaşımın yarattığı öncelikli sorun bu değil, “cumhuriyetçi” söylemin demokrasi karşıtı bir ideolojiye evrilmiş olmasıdır.

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/hanioglu/2013/10/27/cumhuriyeti-demokrasi-karsiti-cumhuriyetcilikten-kurtarmak

 

Cumhuriyet’ini arayan çocuklar!

Leyla İpekçi

Yetmişli yılların ikinci yarısında başladığım Fransız okulunda, daha önce de başka vesilelerle yazdığım gibi pek çok Rum, Ermeni, Yahudi öğrenciyle bir arada okudum.

Hayatın başlangıcındaki bizler için bu çeşitlilik bizi bütünleyen doğal bir durumdu, kimliklerimize göre kendimizi tanımlamaya henüz başlamamıştık. İlk yıllarımda, yakın bir arkadaşımın ailesi, diğer yakın bir kız arkadaşımızla görüşmemizi “o sizi kötü etkiliyor” diye yasaklamıştı. Kötü etkilemesinin tek bariz nedeni bu arkadaşımızın Yahudi olması ve veli toplantılarına gelen ailesinin Türkçeyi aksanlı konuşmasıydı.

Arkadaşımıza haksızlık edildiğini algılamıştık. Onun ailesiyle konuşurken, elimizde olmadan biz de şivemizi biraz değiştirir, onlar gibi ‘bozuk’ konuşmaya çalışırdık. Aramızda bu konuda bir şey konuşmuş değildik. İçten gelen bir dürtüyle onları dışlamadığımızı, ailelerimizin bu konudaki yaptırımlarını doğru bulmadığımızı bizzat kendimize göstermekti sanırım gayemiz. Bu arkadaşımızın ilk öğrendiği dil İbraniceydi. Ama çok geçmeden tek dili Türkçe oldu.

http://www.zaman.com.tr/leyla-ipekci/cumhuriyetini-arayan-cocuklar_2158608.html

 

Cumhuriyet hakiki mi

Bugün Cumhuriyet’in 90. yılı kutlanıyor. Aslında 29 Ekim 1923’ten önce, 1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu egemenlik hakkını kesin olarak millete vermekle yeni kurulan devlet aygıtını seçime dayandırmakla, yasama ve yürütme ve hatta yargı yetkilerini Büyük Millet Meclisi’nde toplamakla ilk Osmanlı Anayasası olan 1876 tarihli Kanun-u Esasi’nin varoluş nedenlerini kaldırmış bulunuyordu. Yeni düzenleme, adı konulmamış cumhuriyet rejiminden başka bir şey değildi. Ancak bu gerçek, koşullar gereği, 1921 Anayasası tarafından açıkça ifade edilmemiştir. Bu dönemde, K.E’nin T.E.K ile çelişmeyen hükümlerinin uygulandığı bilinmektedir. Bunun anlamı asıl anayasanın T.E.K olduğu, fakat bunun değiştirmediği hükümleri bakımından, K.E’nin ikincil planda yürürlüğünü sürdürdüğüdür. Bu ikilik, K.E’nin 1924 Anayasası ile yürürlükten kaldırıldığının açıkça belirtilmesiyle son bulacaktır.

30 Ekim 1922 tarihli ve 307 sayılı “Osmanlı İmparatorluğunun İnkıraz Bulup Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Teşekkül Ettiğine Dair Heyet-i Umumiye Kararı” ile milletin egemenlik ve hükümranlık hakkı uyarınca saltanat halifelikten ayrılıp kaldırılmış, halifelik makamı ise saklı tutulmuştur.

http://www.taraf.com.tr/umit-kardas/makale-cumhuriyet-hakiki-mi.htm

 

Comments are closed.

HABER / En Çok Okunanlar