Haber / Etyen Mahcupyan: Türkiye hala bir toplum değil…
14:28 31 July 2013

Yeni Anayasa yapım sürecini yakından izleyen, yaptığı araştırmalar ile toplumun nabzını tutan “Türkiye  Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı” son günlerde yeni anayasa yapımıyla ilgili tartışmaları, TESEV Demokratikleşme Programı Danışmanı ve Zaman Gazatesi Yazarı Etyen Mahcupyan’a sordu. Çarpıcı açıklamalarda bulunan Mahcupyan ile Sezen Ünlüönen’in gerçekleştirdiği roportaj:

İlk olarak yeni anayasa sürecinde son yaşananlar; liderler turu, Komisyon’a verilen sürenin uzatılması ve 48 madde tartışmasına dair bir genel yorumlama almak istiyorum sizden. Ne düşünüyorsunuz?

Anayasa esas olarak AK Parti’nin projesi, şu anda giderek daha da fazla AK Parti’nin projesi halini alıyor. AK Parti’nin de önünde, en azından bu yaz aylarında, Gezi ile başlayan süreç ve PKK’nın tam olarak çıkamaması olayı ortaya çıkınca bir tür duraklama yaşama ihtimali belirdi. AK Parti bunu aşmak için şu anda birtakım hamleler yapıyor. Bu hamlelerden biri de anayasa hamlesi. Aslında çok mantıklı bir öneriyle geldiler çünkü bu 48 madde herkesin evet dediği maddeler ve diğer maddeler yüzünden de değişme ihtimali olmayan maddeler. Dolayısıyla aslında bu 48 maddenin geçmemesi için bir neden yok. Öte yandan 48 maddeyi geçirdiğiniz zaman bundan sonrası için bir yol çizmiş oluyorsunuz. Bundan sonrasının da “bu şekilde” yapılma şansını arttırıyorsunuz ve o zaman, sözgelimi, başkanlık sisteminin de kabul edilmeme ihtimali artıyor. Muhalefet açısından da çok avantajlı bir durum bu ve buna rağmen muhalefet şu an bu 48 maddenin geçirilmesi fikrine evet demiyor. Böyle bir durum “içerik” yerine siyasi çatışmanın öne çıktığını söylüyor bize, yani muhalefet şu anda AK Parti’nin hiçbir teklifine evet demeyecekmiş gibi gözüküyor. Bu da bizi şuna götürüyor, muhtemelen AK Parti anayasanın en azından komisyon bazında ilerlemesi için her türlü koşulu yaratacak, teşvik edecek. Diğer partiler eğer buna rağmen çalışmazlarsa da o zaman topluma dönecek, “benden bu kadar, ben gereğini yaptım” diyecek ve toplum da AK Parti’yi haklı görecek ve o kadar haklı görecek ki – bunu şimdiden söyleyebilirim diye düşünüyorum – AK Parti’nin getirdiği öneriye de evet diyecek.

Bir referandum gibi mi diyorsunuz?

Evet, AK Parti referanduma götürecek ve bütün bu yaşananlardan sonra toplum AK Parti’nin getirdiği öneriye evet deme eğilimini daha fazla duyacak. O zaman da başka kimse pek itiraz edebilecek bir konumda olmayacak. Böyle bir senaryoya doğru ilerlediğimizi düşünüyorum.

Başka bir görüş de “eğer bu 48 madde geçirilirse, diğer maddeler üzerinde müzakere etmek için bir motivasyon kalmayacak. Bu anayasal süreç bütünüyle yeni bir anayasadan ziyade sadece 48 maddelik bir reformla sınırlı kalacak” yönünde.

Bu senaryo gerçekçi değil, çünkü bu 48 maddeyle Kürt meselesini çözemezsiniz. Dolayısıyla zaten AK Parti’nin bunların ötesinde belirli adımları atması gerekiyor, bu adımları BDP ile beraber atması gerekiyor ve atacak. AK Parti bunları BDP ile beraber hazırlamış olmak yükünü taşımak istemeyebilir. Dolayısıyla bu adımları sırf kendi önerisi olarak gündeme getirecektir muhtemelen. AK Parti önerilerini sırf bu Kürt sorunuyla kısıtlamak da istemeyecektir çünkü o zaman Türk milliyetçileri tarafından zorlanabilir. Bu nedenle bu önerileri daha da geniş bir paketin içine yerleştirecektir. Dolayısıyla muhtemelen AK Parti en azından 20-30 maddelik yeni bir paket daha sunmak durumunda. Kısacası bu 48 madde ile sınırlı kalmayacağı zaten çok net. Ama tabi burada esas mesele nasıl bir Türkiye istendiği ve o da nasıl bir anayasa istendiğiyle ilintili. Sadece AK Parti’ye engel olmak şeklinde bir siyaset, siyaset olmuyor. Giderek tıkanma durumumuz da bunu gösteriyor.

Peki, bir zaman kısıtlamasının varlığı (şimdiye dek üç kez uzatılmış olmasına rağmen) sizce sürece dair olumsuz algıyı pekiştiriyor mu, yoksa sürecin işlemesine katkıda bulunan bir olgu mu?

Belirli son tarihler konması kaçınılmaz. Böyle bir tarih konmaması ancak herkes anayasa yapmak istiyor ve tüm çabasını sarf ediyor olsa idi mümkün olabilirdi, ama öyle olmadığını görüyoruz. Öyle olmayınca da, bu komisyonun da tüm maddelerde anlaşma ihtimalinin de olmadığı bilindiğine göre, belirli bir tarih konup o tarihe kadar nelerin yapılıp nelerin yapılamayacağını toplumun görmesi lazım. Öbür türlüsü topluma da saygısızlık. Yani “ben anayasa yapacağım, ama sana tarih vermiyorum” diyemezsiniz topluma, çünkü bu insanlar sizden bir şey bekliyorlar ve bu böyle yıllarca devam edemez. O yüzden de tarih olması şart, zaten bir tarih belirlenmesinin şöyle bir avantajı da var: belirlenen tarihi yakaladığımız anda küçük bir kriz doğuyor, çünkü tarih gelmiş ve anayasa hala bitmemiş. Dolayısıyla yeni bir yöntem, yeni bir öneri yapma şansı da doğuyor. Böyle bir tarih koymazsanız, süreç hiç yeni öneri olmadan ve aynı yavanlıkla, rahatlıkla, yayvanlıkla devam edebilir. Ben o yüzden böyle tarihlerin topluma yeniden bir enerji getirme, yeniden soru sorma, yeniden bir tür zorlama fırsatı yaratma açısından çok kritik ve önemli olduğunu düşünüyorum

Siz de söylediniz zaten, tartışılan anayasa maddeleri üzerinde mutlak bir mutabakata varılmayacağını herkes aşağı yukarı tahmin ediyor. Bir de böyle zaman kısıtlaması uygulanınca, AK Parti’nin ortak bir anayasa üretmek konusunda samimi olmadığı, kendi anayasasını üretip referanduma sunmadan önce zaten mutabakata varamayacak bir komisyonla göz boyadığı yönünde şüpheler dile getirilmeye başlandı. Siz AKP’nin sürece dair samimiyeti hakkında ne düşünüyorsunuz?

Samimiyetten öte, gözlemlediğimiz bir siyasi süreç var ve bu siyasi süreç sizin söylediğiniz şüpheyi doğrulamıyor. Şöyle ki; AK Parti, diğer üç partinin üzerinde anlaştığı her maddeye evet diyeceğini deklare etti, ama diğer üç parti de kendi aralarında anlaşamıyor. Dolayısıyla AK Parti’nin hayalinin ima ettiği bir stratejiyi yaşıyor değiliz . Gerçekten Türkiye’de anlaşamama durumunu yaşıyoruz ve bu da çok şaşırtıcı değil. Türkiye öyle bir noktada ki, öyle bir dönüşüm geçiriyor ki, burada aktörlerin gerçekten anlaşabilmesi ancak bütün geçmiş bagajlarını geride bırakmalarıyla mümkün. Onu yapmadıkları durumda da uzlaşma olmuyor. Bugün bagajlara baktığım zaman ben, en çok bagaj terk edenin de AK Parti olduğunu görüyorum. Onun için bana bu noktada AK Parti’yi eleştirmek çok mümkün gözükmüyor. Öte yandan tam tersten şunu da söyleyebiliriz – ideal bir durum olarak, AK Parti, her parti gibi tabii ki kendi anayasasını çıkarmak ister. Eğer iş oraya doğru giderse ve meşru olursa, bence her siyasi parti gibi AK Parti de doğal olarak kendi anayasasını hayata geçirmek istiyor. Bunda da şaşılacak bir şey yok.

Bu 48 maddenin meclisten hızlıca geçirilmesi bir samimiyet göstergesi olarak okunabilir mi? Geçirilmeli mi sizce? Geçirilmesi süreci ne yönde etkiler?

Bu 48 madde, herkesin sahiplendiği bir 48 madde olduğu için, bu maddelerin geçirilmesi herhangi bir partiye güç verecek bir şey değil. Böyle bir adım ancak siyaseti güçlendirecek bir adım olur. Yani parlamentonun Mısır’daki darbeye karşı dört partinin ortak deklarasyonunu yayınlaması gibi, şimdi de dört partinin, “biz bu 48 maddede anlaştık ve bundan sonraki maddelerde de anlaşmak üzerine masaya oturmayı tahayyüt ediyoruz” demeleri Türkiye’de siyaseti, demokrasiyi güçlendirir. Benim gördüğüm kadarıyla da bundan muhalefet partileri, özellikle CHP, daha çok yararlanır. Çünkü CHP’nin şu an sahip olduğu imaj sadece AK Parti karşıtlığına sıkışmış bir parti şeklinde. Hâlbuki buna benzer adımları CHP atsaydı, yani şu teklifi CHP yapsaydı mesela, parti için çok olumlu olurdu. Ama böyle adımları AK Parti’nin atması, AK Parti’ye o kadar yarar getirmiyor, çünkü AK Parti zaten iktidarda, zaten anayasa yapmak istiyor. Sonuç olarak böyle bir hamle, genel olarak siyasetin samimiyetini gösterir, yoksa herhangi bir partiyi kayıracak bir durum değil.

Peki, sürecin bundan sonra sorunsuz bir şekilde devam etmesi ve ideal olarak herkesin anlaştığı bir anayasada sonuçlanması için sizce olmazsa olmaz şartlar nelerdir?

Tabii herkesin olmazsa olmaz şartları değişecektir, dolayısıyla kendi başında the ideal “olmazsa olmazlar” yok. Ama şu var – geri dönüşü mümkün kılmayacak, bugünün dünyasında Türkiye’yi taşıyabilecek, Türkiye’nin kimi sorunlarını kalıcı olarak çözebilecek, aynı zamanda Türkiye’nin bütünlüğünü sağlayacak olan ve de Türkiye’yi yeniden toplum haline getirecek olan bir anayasa lazım. Bunun için en azından yeni anayasada geçmiş anayasadaki bazı şeylerin olmaması gerekiyor. Anayasasın giriş bölümünün büyük oranda değişmesi gerekiyor. Herhangi bir etnik, dinsel ya da başka bir kimliğin egemenliğine tahammülü olmayan bir anayasa gerekiyor. Şu anda Avrupa Birliği’nin – sembolik olarak, bir referans olarak söylüyorum – kabul etmiş olduğu tüm sözleşmelerin otomatikman kabul edildiği bir anayasa gerekiyor. Bundan sonra da mümkün olduğu kadar çeşitliliğe, çoğulculuğa kendini açık bırakan bir anayasa gerekiyor. Bence “olmazsa olmaz” diyebileceğimiz şey bu; bunlar olmazsa, üç dört sene sonra bir daha anayasa konuşuruz, çünkü bunların olmadığı bir anayasa Türkiye’yi çok uzun vadeli taşıyamaz. Belki de böyle olacak; gerçekçi olarak bakıldığında bu anayasa sürecinin tahminlerden daha uzun süreceğini, aşama aşama gideceğini ve de birkaç tane ara anayasadan sonra uzun vadeli, kalıcı bir anayasaya kavuşacağımızı öngörmek ve buna hazır olmakta önem var.

Sizce partilerin bu süreç içerisinde atması gereken somut adımlar var mı?

Öncelikle AK Parti süreçten esas sorumlu olan partidir, çünkü yöneten parti konumundadır. Yönettiği zaman muhalefetin ana bölümünden destek bulmuyor, bunu herkes görüyor. Fakat sırf bu şikâyeti seslendirerek de yönetim olmaz, bu yeterli değil. Ne yapabilir? Bence AK Parti, sivil toplumla daha sıkı ilişkiler kuran bir mekanizma üretebilir ve bu şekilde diğer siyasi partileri psikolojik olarak bypass edebilir. Diğer muhalif siyasi partilerin direncini kıracak şekilde toplumsal taleplerin yoğunluğunu su yüzüne çıkarabilir. Aynı zamanda, belki diğer partilerin daha fazla toplumsallaşmasını, böylece daha fazla demokrasiden yana bir tutum almalarını da sağlayabilir. Böyle bir yol açık. Şu ana kadar çok denenmedi, sadece anayasa ile ilgili toplumdan öneriler alındı, ama onlar da bir bohçanın içine atıldı, orada bekliyor. Bunun ötesinde, bence biraz sahaya inmeyi gerektiren bir durum ortaya çıkabilir ve özellikle de daha kritik maddelerde bu çok yararlı. Vatandaşlık, laiklik, ifade özgürlüğü, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile ilgili maddelere ve tabii ki anayasanın dibacesine değin tartışmalarda toplumu işin içine katmazsanız çok fazla ilerleme şansınız olmayabilir. AK Parti’nin de demokratik bir anayasayı çok fazla istemediğine dair tespitlerin haklılık payı olmaması için AK Parti’nin bunu yapması lazım.

Zaten TESEV’in araştırma ve raporlarından da halkta belirli konsensüslerin oluşmuş olduğu ama siyasi partilerin bu gündemi takip etmedikleri, bu talepleri aktüel siyasa yapımlarına çeviremediği yönünde bir sonuç çıkıyordu. Diğer siyasi partilerin aracılığını atlayıp, doğrudan halkla temas etmek daha iyi olur diye mi düşünüyorsunuz?

Öyle bir hamle ancak ilkesel zemini sağlar. Bütün bu saha çalışmalarında çıkan sonuç: toplum, reformları ilkesel olarak destekliyor. Doğru bir dünya konsepti var kendi kafasında ve onun doğrusu dünyadaki doğruya çok benziyor. Ama bunun nasıl somutlaşacağı konusunda tereddütleri var. O somutlaşma hem teknik bir olay, hukuki bir tarafı var, hem de ideolojik tarafları var. Bunun ayarlanması da siyaset adına çok önem taşıyor. Burada, siyasi aktörlerin hiç katkısı olmazsa o zaman yeni bir anayasa yapımı o kadar kolay olmaz. Bugün sivil toplumu işin içine kattığınız zaman beklenen şey doğrudan anayasa maddelerinin yazılması değil. Ama sivil toplumun üreteceği “basınç”, diyelim, siyasal aktörlerin ilkesel olarak kabul edilmiş olan bu maddeleri doğru bir şekilde kaleme almalarını sağlayabilir, bu anlamda bir katkı olabilir. Yoksa Türkiye’nin çok cemaatçi bir toplum olduğunu da görmezden gelemeyiz. Hala birbirini tanımayan, birbirine mesafeli olan bir sürü cemaat var ve bunlar birbirinden de hala ürküyorlar. O yüzden Türkiye hala bir toplum değil, Türkiye’de toplumun oluşturulması hala bir amaç. Ama şu var, bütün cemaatlere gidip sorduğunuzda, cemaatler size aynı normları söylüyor. Bu da, aslında Türkiye’nin şimdi hakikaten yeni bir anayasa yapabileceğini söylüyor, yeter ki o her bir cemaati temsil eden siyasi aktörler de bu basireti gösterip o ortak cümleleri yakalayabilsinler.

Röportaj: Sezen Ünlüönen

Comments are closed.

HABER / En Çok Okunanlar