Haber / Şenol Karakaş ile Söyleşi
16:47 20 May 2013

Şenol Karakaş DSİP (Devrimci Sosyalist İşçi Partisi) Eş Sözcüsü. Ayrıca darbelere karşı eylemlerde, soykırım anmalarında yada barış mitinglerinde sloganlarını duyabileceğiniz bir aktivist. Son olarak bir çok görüşten insanı bir araya getiren “Çözüme Evet Koalisyonu”nda aktif çalışmalarıyla karşılaştığımız Şenol Karakaş ile Çözüm Sürecini ve “demokrasi olmadan barış olmaz “söylemini ve “Çözüme Evet”i konuştuk.

Guşıps:  DSİP (Devrimci Sosyalist İşçi Partisi) çözüm ve barış sürecini destekliyor. Ancak Türkiye’de sol kesimlerin süreç konusunda bir dirençlerinin daha net ifadeyle “ama” larının olduğunu görüyoruz. Bu direnci siz neye bağlıyorsunuz?

Şenol Karakaş: Evet, biz süreci destekliyoruz. Bunun çok basit bir nedeni var. Biz Türkiye’de örgütlü sosyalist bir partiyiz ve ezilen halkın mücadelesini koşulsuz desteklemek gerektiğini düşünürüz. Kürt halkı, bugün, barıştan yana güçlü bir irade ortaya koydu. Biz, dün, Kürt halkı savaşırken de koşulsuz destekliyorduk, barışırken de koşulsuz destekliyoruz. Görevimiz akıl vermek değil, ezilen halka destek olmak, onun talpelerini kazanmasını kolaylaştırmak için yardımcı olmak.Çözüm sürecine direnç gösteren, ”ama”larla çözüm sürecinin ya karşısında yer alan ya da tutumsuz görünerek çözüm sürecine destek olmayanların problemi tam da burada. Onlar, çözüm sürecini AKP’nin tek başına geliştirdiği bir planın parçası olarak okuyor ve çözüm sürecine koşulsuz destek olmayı AKP’nin ekmeğine yağ sürmek olarak kavrıyor. İşin içine bir de geleneksel bir eğilim olan Kürt halkına akıl verme eğilimi girince, ortaya ”ama”lar, ”fakat’lar çıkıyor.Birincisi, ezilen halka akıl vermenin şovenizmin tehlikeli sınırları içine girmekle eş anlamlı olduğu görülmek zorunda.İkincisi ise çözüm süreci sadece AKP’nin bir tercihi değil, süreç, her şeyden önce Kürt halkının mücadelesinin ürünü. AKP’ye karşı ulusalcı muhalefetin, özgürlükçü olmayan bir AKP karşıtlığının etkisi sonucunda, ne yazık ki bir dizi çevre Kürt hareketinin taleplerine sırtını dönmüş oluyor. Biraz CHP efektinden de söz edebiliriz burada.

Guşıps: PKK’nın geri çekilme kararıyla birlikte yeni bir evreye girilmiş durumda. Daha önceki provakasyon girişimlerini biliyoruz. Şu andan itibaren süreci sabote edebilecek bir provakasyon ihtimali var mi sizce?

Şenol Karakaş: Süreç her zaman sabote edilmeye çalışılabilir. Her zaman bir provaksyon ihtimali var. Ama bu kez, sabotaj yapılsa bile, geri dönüşün imkansız olduğu bir evrede olduğunu düşünüyorum.Bunun birinci nedeni, sürecin, önceki görüşmelere göre şeffaf olması. Yani Abdullah Öcalan’ın bir siyasi figür olarak kamuoyu nezdinde meşrulaşması. Kandil görüşmeleri, İmralı görüşmeleri, Kürt hareketinin liderliğinin açıklamaları, Türk kamuoyunun bir sabotajın PKK’den gelmeyeceği yönünde bir algıya nihayet sahip olmasına yarıyor. Akil İnsanlar heyetinin çalışmaları ve binlerce insanla toplantılar yapmaları, hemen hemen her şehirde Kürt sorununun bir halk tartışması biçimi almasına yardımcı olarak süreci daha da şeffaf hale getiriyor. Hükümet kanadından zaman zaman yapılan kabul edilemez açıklamalara rağmen, esas olarak çözüm sürecine uygun bir tutumun alınması, bu şeffaflığı daha da netleştiriyor. Bu durumda, süreci sabote etmeye çalışanlar, deyim yerindeyse, tüm sahne ışıklarının üzerlerine tutulmasına izin vermiş olurlar. Sabotajı engelleyecek olan, sürecin daha fazla demokratikleşme ve şeffalaşmayla elele gitmesidir.

Guşıps: Siyasi aktörlerin dışında Akil İnsanlar Heyetinin de çalışmaları var sürece nasıl bir katkısı olacaktır bu heyetin çalışmalarının?

Şenol Karakaş: Bir önceki soruda da değinmeye çalıştım. Farklı görüşten insanlardan oluşan Akiller grubunun çalışmaları çok önemli. Bu çalışmalar, bazı şehirlerde İşçi Partilier, MHP’liler ve CHP’liler tarafından sabote edilmeye çalışılsa da, bu ulusalcı-ırkçı gruplar başarılı olamadı. Hiçbir toplumsal dinamiği harekete geçiremediler. Çok küçük bir milliyetçi azınlık, esas olarak şımarık çocuk terbiyesizliği yaparak toplantıları engellemeye çalıştı ama başarılı olamadı. Hatta bence tersine, Akil İnsanlar karşılarında ırkçı sloganlar atanlara karşı çok sakin, kapsayıcı davranarak daha da meşrulaştılar. Bir dizi şehirde o şehrin kanaat önderleri, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, çeşitli görüşlerden hatta zıt görüşlerden insanlarla bir araya gelip, bence özünde bir arada yaşamanın nasıl mümkün olacağı konusunda demokratik tartışmalar yaptılar ve her şehirde farklı görüşler zaman zaman gergin bir biçimde kendilerini ifade etseler de Kürt sorunu, halkla beraber tartışılmış oldu. Binlerce, onbinlerce insanın eğilimleri ortaya çıktı ki bu bence Akil İnsanlar heyeti fikri ortaya atılırken tam da hedeflenen nokta değildi.

Guşıps: Bir çok farklı kesimden insanın bir araya geldiği Çözüme Evet koalisyonunun da içerisindesiniz. Hangi saiklerle bir araya geldi bu kadar farklı bir görüşten insan ve neler yapacak Çözüme Evet Koalisyonu?

Şenol Karakaş: Gerçekten de çok farklı kesimlerle bir aradayız. Çözüme Evet Koalisyonu, Kürt halkının barış ve çözüm talebine batıdan el uzatmak, batı tarafının da barıştan ve çözümden yana olduğunu göstermek, süreci fiilen götüren güçlere, ”durmayın, devam edin” demek için kuruldu. Koalisyondaki tüm bileşenler, ister dindar kesimden, ister sosyalistlerden, ister Kafkas hareketinden, aydınlardan ya da sendikacılardan gelsin, akan kanın durması, gençlerin artık ölmemesi için bir araya geldiler. Koalisyon, çözüm süreci başlamadan önce ilk adımlarını attı. İlk toplantılarımızı yaptığımızda, henüz KCK tutukluları açlık grevlerinde kritik aşamaya gelmişti. O koşullarda dev bir barış mitingi yapmanın gerekli olduğunu düşünenler, Çözüme Evet Koalisyonu’nu kurdular. Bizler Kürt halkının temel haklarının tanınmasını istiyoruz. Barışı destekleyen bir kitle hareketini örgütleyerek süreci tersine çevirmek isteyen güçlere, ”Bunu yapamazsanız, biz buradayız” mesajını vermek istiyoruz. Kürtler defalarca barış için dev gösteriler örgütlediler. ”Bunu gördük, yanınızdayız, uzattığınız eli tutuyoruz” diyerek, koalisyonun bir barış köprüsü olmasına çalışıyoruz. Önümüzde 26 Mayıs’ta büyük bir miting yapma planı var. Geçtiğimiz hafta İzmir’de Çözüme evet diyenler bir gösteri yaptı. çeşitli yerlerde yerel koalisyonlar kuruluyor. İstanbul’da 26 Mayıs’ta Saraçhane’den başlayacak bir gösteriyle koalisyon ilk pratik adımını atacak. 26 Mayıs’tan sonra, Edirne’den Diyarbakır’a bir Barış Treni kampanyasına başlayacağız. Onun çalışmaları sürüyor. İnternet sitemizde gelişmeler anlık takip edilebilir. Örneği her gün bir kaç yerelde birden bildiri dağıtımı, stant faaliyetleri ya da toplantılar oluyor. Bütün gelişmeleri de www.cozumeevet.org adresinden kamuoyu ile paylaşıyoruz. 

Guşıps: Son günlerin tartışma konularından birisi de Demokrasi olmadan Barış olmaz tartışması, sizin bu konudaki görüşünüz nedir?

Şenol Karakaş: Bu sahte bir tartışma sanırım. Doğrudan çözüm sürecine karşı çıkamayanların bu sefer bulduklarını sandıkları zayıf halka da demokrasi olmadan barış olmaz halkası. Ne dediği belli olmayan bir tez bu! Politika çekincelerin, endişelerin değil net tercihlerin yapıldığı bir alan. Ne demiş oluyor demokrasi olmadan barış olmaz diyenler ve daha önemlisi kime sesleniyorlar? Hükümete mi? Hükümet, ”Başım üstüne hemen demokrasiyi de getiriyorum” mu diyecek? Söz konusu demokrasi olduğunda, bu hükümetle verilecek bir mücadelenin konusu. Hükümete değilse kime sesleniyorlar? PKK’ye mi? Eğer böyleyse, işte bu vahim! Ezilen halktan, kendi demokratik kriterleri hayata geçene kadar savaşmasını istemek oluyor bu. Zaten, çözüm sürecine, kabaca söyleyeceğim ama vıcık vıcık bir seslenişle karşı çıkanlar oldu. Çözüm olsa da çocuk işçilerin ölmeye devam edeceğini, fakirliğin yok olmayacağını söyleyenler çıktı. Ben dağdaki gerilla olsam güler geçerim, bu yine şımarık zengin çocuğu açıklamalarına ama bu türden iddialar solcu olduğu sanılan insanlardan gelince, sol kamuoyunda, demokrat insanlarda zaman zaman şüphe yaratabiliyor. Ersamus benzeri bir değiş tokuş öneriyorum bu endişeli arkadaşlara. Onlar Cihangir’den dağlara gitsin, savaşmaya devam etsin, dağdaki gerillalar da çeşitli gazetelerde köşe yazmaya başlayıp bu endişeli yeni savaşçılara akıl versin ve demokrasi için daha ne kadar savaşmaları gerektiğini tekrar edip dursunlar. Kapitalizmin yarattığı tüm sorunların çözümünü Kürt halkının sırtına yıkmaya çalışan bu yaklaşımın iki yüzlü olduğunu düşünüyorum. Ezilen bir halkın kimliğinin tanınması ve silahların sesinin susup yerine demokratik mücadelenin yerleştirilmesi olarak bizzat Abdullah Öcalan tarafından tanımlanan bir sürecin sonucunun otoriter bir AKP diktatörlüğü olacağını düşünmek, bunu yazmak, bunun kampanyasını yapmak, Kürt halkının moralini bozmaktır. Bir halkın kimliğinin tanınması süreci, kapitalizmin sonunu getirmeyecek elbette ama her şeyden önce Kürt halkının demokrasiyi çok daha güçlü solumaya başlayacağı bir dönemin kapısı aralanacak. Bunun genel demokrasinin gelişmesi için eşsiz bir fırsat olduğunu göremeyenler, sadece kendine demokrat olanlar. Zaten bu türden görüşleri savunanlara yakından bakarsanız özgürlükleri sınırsız bir şekilde savunmadıklarını, bazı özgürlükleri tanımadıklarını, Kürtlere akıl vermekten başka bir işlevlerinin olmadığını göreceksiniz. Sorun başörtüsü özgürlüğünden yanalar mı? Alacağınız yanıt bellidir.Ya Kürt, ya dindar ya da azınlık fobileri vardır. Ne yapalım böyle bir gruplaşma oldu.Ben biraz kendi hallerine bırakmaktan yanayım bu arkadaşları. 

Comments are closed.

HABER / En Çok Okunanlar