Haber / Her köşe bir dram
15:29 1 April 2013

Sadece Nizip’teki kamplar değil Gaziantep’in sokakları da Suriyeli sığınmacıların acılarıyla dolu. Çerkesler de ilk kez bir kampa yerleşti.

Gaziantep’in varoşlarında daracık sokakta bir kiler. Suriye’nin Azez kasabasından Muhammed, eşi ve 6 çocuğuna sığınak olmuş. Tavan bir adam boyu, rutubetli ve havasız. Yarım saatten fazla kalmak ciğerlere zarar. Duvarda asılı somun ekmek, kenarda bir kap makarna. “Çatışmadan kaçtık. Kampta yer ublamadık, çaresiz buraya geldik” diyor. “Üstat! Ben dikiş ustasıyım, sizden yardım değil iş istiyorum” diye ekliyor. 10 yaşındaki oğlu atılıyor: “Abi, ben de çalışırım.” Gözleri ışıl ışıl. Yoksulluğuna aldırmadan varlığını sığınmacılarla paylaşan, yüreği Antep kadar geniş, varoşların kadını Fatma Hanım araya giriyor: “Ben yardım ederim, merak etme.”
Yan sokakta Halep’in Selahaddin bölgesinden kaçıp gelmiş Şadi Ebu Ahmet tek göz oda tutmuş, eşi ve 2 çocuğu için. Dram aynı. Suriye’de tutunacakları dal kalmamış. Onlar gibi binlercesi Gaziantep’in sokaklarında savaşın bitmesini bekliyor. Parası olanlar daire kiralıyor. Tabii bu da kira fiyatlarını üçe katlamış, ev sahipleri memnun, kiracılar öfkeli. Bir öğretmen isyan ediyor: “300 liraya oturduğum ev şimdi 1000 lira.”

Savaşçının mola yeri!

45 km ötede Nizip’te Fırat’ın kıyısında 2 kamp var; biri çadır diğeri konteynir. Çadır kampta 4 ayda 3 isyan çıktı, medya karartması sayesinde yankı bulmadı. Ebu Ahmed, 4 kardeşi ve yeğenleriyle birlikte çadır kampta kalıyor. Kardeşleri şimdi Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) saflarında savaşıyor. Bir görevli “Kamptan 1 aylık izinle çıkan savaşçılar cepheye gidip iznin bitiminde dönüyor. Bir süre dinlenip tekrar cepheye gidiyor. Burası onlar için bir rehabilitasyon yeri” diyor. Görevli, çıkan isyandan da sığınmacıları sorumlu tutuyor: “Tüm ihtiyaçları karşılanıyor ama memnun edemiyoruz. Kasıtlı olarak şofbenleri bozuyorlar. Sonra da isyan ediyorlar. 2 Mart’taki isyanda 11 asker ve 2 güvenlikçi yaralandı. Aralarında ‘TOKİ bize niye ev vermiyor’ diyenler oluyor. ÖSO bunları gönderirken vaatte bulunmuş. Katar ve Arabistan’ın gönderdiği paraları Türkiye’nin iç ettiğini düşünüyorlar. Tuvalet ve lavobaları tahrip ediyorlar. AFAD tamir etmekten bıktı. Bazı yerler kokudan geçilmiyor. Hastalık patlak verirse şaşmam.”
Az aşağıda konteynir kent var. Dışarıdan bakınca tel duvar, gözetleme kuleleri ve kontrollerin sıkı olduğu giriş-çıkış kapısıyla sanki açık hava hapishanesi. Önceki gece yeni gelen bir genç kuledeki askerleri ve kapıdaki tankı görünce “Girmem” diye tutturmuş. Komutan koluna girip ikna etmiş. Ama içerdeki ‘kısıtlı bir kasaba’ yaşantısı. İçlerinde mutfak ve banyo da barındıran konutlar, çamaşırhane, spor merkezi, kuaför, internet odası, televizyon salonu bila ücret hizmette. Çocuklar kendi dünyalarını kurmuş oynuyor, kanlı kakofoniden uzak. Kimi elde kitap okul yolunda. İlk, orta ve lise düzeyinde 3 okul inşa edilmiş.

Çerkes kafilesi

Dünya Çerkesleri Dayanışma Komitesi’nin Beyrut üzerinden 15 gün süren bir operasyonla getirdiği 178 Çerkes’in yerleşme telaşesine denk geliyorum. Komite yetkilisi Kenan Kaplan’a göre Çerkesleri ateş çemberinden çıkarmak için Facebook’tan çalışma yürütüldü. Kamp bilgileri paylaşıldı, kimlerin geleceği tespit edildi, güzergâh belirlendi, aileler Beyrut’ta buluştu ve kiralanan özel uçakla getirildi. Kaplan, daha önce 500 Çerkes’i farklı illerde Çerkes ailelerin yanına
yerleştirdiklerini, Nizip’tekileri de evlerini açan aileler oldukça kamptan çıkaracaklarını söylüyor. Torpilli bir yerde olsalar da Çerkesler için kamp fikri biraz ürkütücü. Yemek kuyruğuna girmek bile psikolojik hazırlığı gerektiriyor.

 

Tarafsızlık da Çerkesleri koruyamadı

 

Suriye’deki Çerkesler rejimden yana oldukları varsayılsa da çatışmada tarafsız kaldılar. 1967’de İsrail’le savaşta en fazla mağdur olan Golan’daki Çerkesler kendilerini tarafı olmadıkları savaşın ortasında buldu. Kampa yerleştirilenler de Golan’da ateşkes hattının dibindeki Bir Acem ve Barika köylerinden geldiler. Anlattıklarına bakılırsa “Kasımda Dera’ya gitmek isteyen 500-1000 arasında ÖSO savaşçısı, rejim güçleri İsrail’den korkar ve saldırmaz diye Golan’daki ateşkes hattından geçmeye kalkıştı. Bir Acem’in yanındaki ormanlık alanda kamp kurdular. Bunu fark eden ordu bombardımana başladı. Çerkesler de iki ateş arasında kaldı. Bir Acem’de evlerin yüzde 70’i, Barika’da da birkaç ev yıkıldı.” Muhalifleri destekleyen Türkiye’nin ev sahipliğini ve biz konuşurken yanımıza gelip İdlib’de nasıl yaralandığını anlatan Ahrar-uş Şam üyesi Muhammed gibi savaşçıların da burada barındığını dikkate alarak yani ‘kamp etkisi’ni hesaba katarak Çerkeslerin hikâyelerine kulak verelim:
Barikalı Muhlis Ghış: “Çatışma oldu, evlerimiz bombalandı, kaçmak zorunda kaldık. Biz köyü boşalttıktan sonra evler askerler tarafından yağmalandı. Halbuki biz taraf değildik. Yaşlılar evler yağmalanmasın diye geride kaldı. Öncelikle delikanlıları ve kızları çıkardık, çünkü kızlara musallat olmaya, erkekleri de zorla askere almaya başladılar.”
Bir Acemli Hukun Yusuf: “Bir Acem diye bir şey kalmadı. Üzerimdeki elbiselerle çıktım. Bombardıman başlayınca hep birlikte sığınaklara indik. Bir hafta aç susuz kaldık. Yiyecek getirmek için sığınaktan çıkan 5 genç öldürüldü.”
Barikalı el sanatçısı Hişam Hacımaf: “Aylarca mahsur kaldık. 10 gün önce Barika’dan çıkmayı başardık. Önce rejimi destekliyordum ama artık rejime güvenim kalmadı. Askerler güya bizi korumak için geldi ama köyümüzü mahvetti.”
Barikalı Ahmet Osman: “Barika’ya ÖSO değil askerler girdi. ÖSO’ya yardım ettiğimiz suçlamasıyla evleri yağmaladılar. Evin birinde ev sahibi evi terk etmemişti, görünce afalladılar, ellerini bağlayıp tokat attılar. Telefon ve televizyonu alıp çıktılar. Evde çalınacak bir şey yoksa duvarlara çirkin resimler çizip tahrip ettiler. Hatta Çerkes General Faruk İsa’ya Hafız Esad’ın ödül olarak verdiği evi yağmaladılar. Rejim artık Çerkeslerin eskiden rejim yanlısı olduğunu hatırlamıyor bile. Çerkes subaylar da bu köylere yapılanlar karşısında çaresiz kaldı. Güvenli çıkış bulurlarsa onlar da ülkeden ayrılabilirler.”
Kasımda Bir Acem’den bir tanık ÖSO’ya “Buradan gidin, bizi ateşe atmayın” dediklerini ama dinletemediklerini anlatmıştı. “Nihayetinde başınıza gelenlerden dolayı kimi suçluyorsunuz” sorusuna verilen yanıt şöyle özetlenebilir: “Her iki taraf da suçlu. Muhalifler neden köyün yakınına gelip bizi tehlikeye attı? Rejim neden hemen bombaladı?”
Daha önce Çerkeslerden bir kısmı anavatanları Kafkasya’ya dönmüştü. Kampa gelenlere soruyorum, şimdilik Kafkasya’yı düşünen yok. Müteahhit Varoka Hami “Kafkasya’ya 4 kez gittim, beğenmedim. Savaş uzarsa Türkiye’de kalırım” yanıtını veriyor. Hukun Yusuf “Henüz Kafkasya’ya gitmeyi düşünecek durumda değiliz” derken bir başkası “Orada yaşayamayız, pahalı, iş yok. Suriye’de halimiz iyiydi” ifadelerini kullanıyor.

radikal

Comments are closed.

HABER / En Çok Okunanlar