Haber / Anadil İnsanların Varoluş Nedenidir
13:39 21 February 2013

2000 yılından beri her 21 Şubat “Dünya Anadil Günü” olarak kutlanıyor. UNESCO’nun, “Tehlike Altındaki Diller Atlası”na göre dünyada dillerin 200’ü son üç kuşakta kayboldu, 2 bin 300’ü kaybolma riski altında. Bugün, dünyada konuşulan dillerin (6.000 civarında) yüzde 90’ının yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
UNESCO’nun tahminlerine göre 21. Yüzyılın sonuna kadar var olan dillerin yüzde 50’si yok olacak. Aynı belgede Türkiye’de 15 dilin tehlike altında olduğu vurgulanıyor. Söz konusu Atlasa göre yakın tarihte Türkiye’deki üç dil kayboldu. Kaybolan Kapadokya Yunancası, dünyada da son derece tehlike altında. Diyarbakır Lice’deki Kamışlı köyünde konuşulan Mlahso Suriye’ye göçen köylülerden İbrahim Hanna’nın 1995’te ölümüyle bitti.

Ortak bir sorun
Ubıhça da Tevfik Esenç’in 1992’de ölmesiyle kayboldu. Yukarıdaki bilgilerden anlaşılacağı üzere aslında kutlama yapılacak bir durum yok ortada. Dolayısıyla bugün vesilesiyle, dünyada konuşulan dillerin korunması, dil temelli kısıtlamaların ve hak ihlallerinin sona ermesine yönelik bilgi ve bilincin yükseltilmesine matuf faaliyetler yoğunluk kazanıyor.
Dil hakları denince akla anadilde eğitim (hakkı), anadilde yayın (hakkı), anadilde savunma (hakkı) gibi konular geliyor. Ne yazık ki, temel insan haklarından olan söz konusu haklar Türkiye’de on yıllarca tanınmadı ve bu tür talepler bastırıldı. Kürt sorununun yarattığı ivme ve basınçla gündeme geldi. Ancak bu kez politik çekişmenin bir unsuru olarak değerlendirilerek olaya pragmatik açıdan yaklaşılmaya başlandı. Halbuki, dillerin yok olması tüm insanlığın ortak sorunudur ve bu durum ekolojik/felsefi boyutlarıyla da ele alınmalıdır.

Özenle korunmalı
Dil iletişim aracı olmasının yanında bir yaşam tarzıdır. Dillerin yok oluşu biyolojik çeşitliliğin de krizini ifade ediyor. Zira dillerin kaybolmasıyla insanoğlunun binlerce yıldır süregelen özgün yaşam tarzları kaybolmaktadır. Uzmanlara göre, genetik çeşitlilik nasıl ki doğanın temeli ise dilsel çeşitlilik de özellikle insanoğlunun bilgi ve deneyim deposu olarak temeldir ve özenle korunmalıdır. Dillerin varlığı ve çeşitliliği bu yaşam tarzlarının, doğadaki çeşitliliğin de teminatıdır.
Dolayısıyla onları korumak herkesin yararınadır. Hrant Dink’in tanımlaması olayı mükemmel özetliyor:
“Böyle bir tanımlama var mı? Ben bilmiyorum ama dil eğitimcileri böyle bir tanımlama yaptı mı? Benim bir tanımlamam var; dil nedir? Benim için dil; uygarlaşmanın insanoğlunun uygarlaşmasının cinsel organıdır. Döllenme organıdır. Eğer onu hadım ederseniz, o insanın uygarlığını hadım edersiniz, bitirirsiniz. Bu kadar net ve acıdır.” Zaten, Kürtçe yayın yapanTRT-6’ın açılış gerekçelerinden biri “kültürel çeşitliliğimizi korumak” olmuştur.

Bizi insan kılıyor
Bir Nazi sempatizanı Heidegger bile “dil, varlığın evidir” diyor. Dille var oluyor her şey, insan diliyle varlık gösteriyor, dünya onun için dille anlam kazanıyor. Onu yitirdiğinde ise anlamıyor, anlatamıyor. Octavio Paz’ın dediği gibi “Bizi insan kılan, dildir. Doğanın ve tarihin anlamsız gürültüsü ve sessizliği karşısında dilde umar ararız.” İnsanın dünyayla tanışması, onu anlamlandırması, kavramsallaştırması, kendisini dünyaya ifade etmesi yalnızca dili vasıtasıyla olabilecekken dilin yasağı tüm bunların da insandan alınması anlamına geliyor. Dilin hapsisadece insanı lâl kılmıyor, toplumları sağır ediyor. Katalan yazar Josefina Piquet bu durumu şöyle ifade ediyor:

Tarihin ambarları
“Franco, çocukluğumu hapis etmiş çok kötü bir örnektir hafızamda… Katalan arkadaşlarımla bir arada Katalanca oynayamamak, kendi dilimde eğitim alamamak bir işkence gibiydi… Anadil kişinin var oluşunun temel direğidir. Yani omuriliğidir. Omurilikte baskı, zedelenme veya kopukluk kişinin felç olmasına neden olur. Dolayısıyla ben felçli büyüdüm, ama artık yürüyor, koşuyor, anadilimde seminerler veriyorum… Anadilin yasaklanması barbarlık, düşmanlıktır ama en önemlisi de o dili konuşanlardan korkmaktır. Franco dilimizi yasaklayarak kendisine ve bu güzel ülkeye en büyük kötülüğü yaptı.”
Özetle, diller kimlikleri temsil ederler; diller tarihin ambarıdırlar; diller tek tek insan varlığının özgün yorumlarıdır ve biriciktirler ve her biri ilgiye değerdir.

Doç. Dr. Ersin Erkan
Çalışmalarını ve araştırmalarını kimlik, dil hakları, demokrasi kuramı ve politik katılım üzerine yoğunlaştıran Doç. Dr. Ersin Erkan’ın, “Etnik Toplulukların Parlamenter Temsili” ve “Anadil Meselesi: Dil, Kimlik ve Politika” isimli kitapları bulunmaktadır.

milliyet
Yorumlar (7)
  1. Nihal Dalkılıç Eser on said:

    Bugünkü ders konum için kullanacağım.Merci

  2. necdet hatam on said:

    “anadil” ile “anadili” farklı kavramlar ve 21 şubat anadili günüdür. Sıkça rastladığımız bir yanlış anlama.

    http://www.msxlabs.org/forum/edebiyat/254246-ana-dil-ve-ana-dili.html

    Ana Dil ve Ana Dili

    Tanımlar

    Dil

    Bir sesli işaretler sistemi olan dil, aynı toplulukta yaşayan veya aynı milletten olan insanların anlaşabilmelerini sağlayan en gelişmiş iletişim aracıdır. Dilin kaynağı çok eskilere dayanır ve dilin kendinden doğma kuralları vardır. Dil, toplumun ortaklaşa meydana getirdiği ve kullandığı canlı bir varlık, sosyal bir kurumdur (bak. Dil (Lisan)).

    Ana Dil

    Bugün ses yapısı, şekil ve anlam bakımından birbirinden az ya da çok farklılaşmış bulunan dil veya lehçelerin, kök bakımından bilinmeyen bir tarihte birleştikleri ortak dil: Ana Türkçe, Ana Moğolca, Ana Altayca, Lâtince vb.

    Ana Dili

    İnsanın doğup büyüdüğü aile ve soyca bağlı bulunduğu toplum çevresinden öğrendiği, bilinç altına inen ve kişilerle toplum arasındaki ilişkilerde en güçlü bağı oluşturan dil.

    Dil, ilkel toplumdan en gelişmiş topluma değin her insanın düşüncesini anlattığı toplumsal bir yapıdır. İnsanın ekinsel ve bilimsel donanımının bir parçasıdır. Bu donanımın en belirgin parçası da “ana dili” dir. Ana dilinin ne değin önemli olduğu, Carmichael’le çalışma arkadaşlarının çalışmalarında, deneysel olarak kanıtlanmıştır [1].
    Bu çalışma, ailenin, insanın kültürel donanımında ne değin önemli olduğunu gösteriyor. Dil, düşüncenin kendisidir. Gözlerin diliyse, insanın iç düşüncesinin yansısıdır. Ancak dilin yasaları, düşüncenin yasalarından ayrıdır. Düşünce, güç ve karmaşık bir durumla ya da sorunla karşılaştığında, kendiliğinden, evrensel amacı en iyi yansıtan “dil”e yönelir. Bu da “ana dili” dir. Alain‘in söylediği gibi, zihinin tüm olanakları dile mahkûmdur. Dil, gerçekliği yeniden oluşturur. Öncelikle, eğitim ve öğretim izlencelerinde dilin bu işlevi etkin biçimde ortaya çıkar.

    “Eğitim ve öğretim ana dille yapılmalıdır.”

    Yukarıda verilen önermedeki “ana dil” kavramı, dilbilimine aykırı bir kavramdır. Ana dili ile ana dil de iki farklı kavramdır ve genellikle bu iki kavram karıştırılır. Ana dili yerine ana dil yazımı da en yaygın yanlışlardan biridir. Çünkü “ana dil” kavramıyla “ana dili” kavramı birbirinden çok farklıdır. “Ana dil” (Fr. langue mère), kendisinden bir ya da birçok dilin türediği “kök dil”dir. E. Sapir, “Le langage” adlı yapıtında, kültür ışığının yayılmasında başrolü oynayan beş dil olduğunu yazıyor:

    Eski Çince
    Sanskritçe
    Arapça
    Grekçe
    Latince

    Kültürlerin yayılmasında bu diller kadar rol oynamamasına karşın Türkçe de bir “ana dil” dir. Estonca, Kırgızca, Uygurca, Kazakça vb. dillerin kök dili Türkçedir. “Ana dili” (Fr. langue maternelle) insanın içinde doğup büyüdüğü toplumda, ailede öğrendiği dildir [2]. Ana dili bilinci, toplumun kültürsel varlığını ve dilini, yabancı kültür ve dillere karşı korur.
    Ana dil (langue mère), bir kimse için öğrenime bağlıdır ve tektir. Ancak, “ana dili” (langue maternelle) için durum farklıdır. İnsan, iki dilli de (bileng) olabilir. İlk çocukluktan başlayarak iki dilli ya da daha çok dilli (poliglot) yetişebilir. Aile içinde ve çevresinde, iki dili birden pratik olarak öğrenir. Böyle insanlar, çocukluklarından başlayarak iki ya da daha çok dili kullanırlar. Çocukların çiftdilliliği, ailesel olabileceği gibi, aile dışı da olabilir.
    Tek dilli (unileng) bir ailenin çocuğu, aile dışı ilişkilerinde, ikinci bir dili kullanmak durumunda kalabilir.

    *****
    [1] Manuel de Psychologie de l’enfant, v. II, p. 887, P. U. F. 1952
    [2] Berke Vardar ve arkadaşları, Dilbilim ve Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, 1980, Ankara

    • Kanoko Kanşav on said:

      Selam Sayın Hatam;
      Hiç vazgeçmeyeceksiniz değil mi “elinde cetvel-kendi çapında terör estiren taşra öğretmeni” pozundan.
      Alanında uzman bir doçente “terminoloji” ayarı vermek, üstelik bir “haber” üzerinden. Kendisine yazsaydınız ya. Çok “hoşsunuz”.
      Biz bir arkadaş grubu king oynarken ilgili ilgisiz herhangi bir konuda geyikte “tıkandığımızda”, “Sayın Hatam olsa şöyle derdi” gibi epey geyik malzemesi üretiyor-dibine vuruyoruz geyiğin söylemesi ayıptır. Sağ olun malzemesiz bırakmıyorsunuz bizi.
      Sadede geleyim, esas olan terminoloji şu: Anadil eğitimi-Anadilde eğitim.İlki örnekse eğer Türkiye’de diğer müfredatla birlikte çerkesce-kürtçe vesair herhangi bir dilin eğitiminin verilmesini , ikincisi matematik-biyoloji-tarih vesair bütün müfredatın bir “anadilde”-mesela kürtçe verilecek şekilde tasarlanmasını ifade ediyor.
      Sizin uğraştığınız şey, “niyagara-ne yaygara” geyiğinin konusu.
      Hürmetle üstat,
      Maykop’a selam…

  3. Kanoko Kanşav on said:

    “Sayın Hapae Erhan önemsedi ve bana özgü bir yazı yayımladı “Guşıps”te. Okumamış olabilirsiniz diye yazıyı ve biraz da guşıps yayımlayabilir kuşkusu ile de yanıtımı birlikte buraya alıyorum:” demişsiniz.
    Bu alıntının ekran kopyası alındı bilesiniz.
    Bu alıntının devamı yorumunuz da sitede mevcut, yayınlandı demek ki…
    Yayımlanmamış bir yorumunuz yoksa eğer-ki benim izlediğim kadarıyla maşallah işi gücü bırakıp yazmışsınız- bir özür borcunuz var bence.
    Özrü boş verin yada…
    Hiç utanma duygunuzda mı yok.
    Face’de mealen “Guşıps yayınlamayabilir deyip” ahaliye “ispiyon” görevinizi yerine getirdikten sonra, yayınlandığında bir özür dileyin bari… Sizin Çerkeslik meşrebiniz epey geniş anladığım kadarıyla…
    Selamlar

  4. necdet hatam on said:

    Sayın Kanşaw sizinle tartışma yok. Belki de tüm bunları geyiklerinize konu olmak için yazıyorum. İstediğiniz geyiği üretebilir istediğiniz suçlamayaı yapabilirsiziniz. Önemsediğim kişilerin değerlendirmesini önemserim. Size öyle yapın bence… Bir önemsize neden bu kadar takılırsınız.

    • Kanoko Kanşav on said:

      Ben-Kanoko Kanşav- sizin “ruh ikizinizim” Mr. Hatam. Yıllardır her ne yapıyorsanız-aynısıyla yüzleşiyorsunuz “benim üzerimden”. Ve bu böyle devam edecek-emin olun. Ben size ayna tutacağım. Yoksa çok meraklı değilim sizin yazdığınız-çizdiğiniz “saçmalıklara”. Okuyucuya hizmet bu. Buna bir “akademik çalışma” gözüyle bakın. “Denek” sizsiniz tabidir ki. Kim bilir belki “kitap” olursunuz.
      Selamlar

  5. Kanoko Kanşav on said:

    Bakın ne kadar mühim bir insansınız ve insanlık için ne kadar önemli işlerle iştigal ediyorsunuz ki, düşünün “hastanede” bile “bakmadan edemiyorum” yazdıklarınıza. Hadi yine iyisiniz. Buyrun bakalım:
    ” Evet “Gupşıs”ı düşünelim…
    Duymuşsunuzdur kimileriniz de okumuştur Guşıps adlı yeni internet dergiyi. Çıkmazdan önce haberim olmuş Hapae Erhan’ı da kutlamıştım. Hapae ile söyleşimizden, dergide, doğrudan politika yapılmayacağı, daha çok kültürel edebi konulara ağırlık verileceği, bizim dışımızdaki entelektüellere sesleneceği, bu entelektüellerden kimilerinin de dergi aracılığı ile toplumumuza seslenmelerinin sağlanacağı idi.

    Ancak ben tam da Dönüş karşıtı bir dergi gördüm. Maalesef Türkiyeli Çerkes Çemberi kırılamamıştı. Kanıt derseniz Sayın Yusuf Taymaz’ın Dönüşe ilişkin gelişmeleri yok sayan, Dönüşü savunurmuş görüntüsü altında dönüş karşıtı yazıları yeterlidir derim ben. Yetmez derseniz Sayın Kuban Kural’ın yazısını da okuyun derim.

    Şu cümleler sayın Kural’ı yazısının çekilmiş cümleleri:

    “Tek tipleşmeye direnen bir tarafı var illaki Guşıps’ in, öncelediği şey, kendi kimliğiyle dünyalı olmak. Dünya meselelerini irdelerken yaşanılan coğrafyaya bir Çerkes perspektifi sunabilirse, bu da Guşıps’ın tek madalyası olacak herhalde.”

    Yani Guşıps, bir tarafı ile “tek tipleşmeye” direnecek. Ancak bu direniş Guşıps’ın öncelediği bir konu değilmiş. Zaten “tek tipleştirme” değil de “tek tipleşme” denmiş olması bu direnişin öncelenmediğinin göstergesi değil mi? Neymiş öncelediği şey; “…kendi kimliği ile dünyalı olmak…” Ancak üzücüdür ki yazıda, “tek tipleşmeye” direniş öncelenmeden kendi kimliğimizi nasıl koruyabileceğimizin yolları gösterilmemiş.

    Çıtayı daha da yükselten “Guşıps” ın asıl amacı da “Dünya meselelerini irdelerken yaşanılan coğrafyaya bir Çerkes perspektifi…” sunabilmekmiş. Çünkü bu herhalde “ ‘Guşıps’ın tek madalyası…” olacakmış…

    Çok önemsediğimiz için altını bir kez daha çizelim:

    “Guşıps”ın madalya beklediği asıl amacı yaşanılan coğrafyaya (yani anavatana değil) bir Çerkes perspektifi sunmak.

    Bu meselelerini çözmeye çalışanlara bu Çerkes perspektifi ile yol gösterici olmak.

    Yani “Guşıps” bu amacı dünyalı ancak “tek tipleşmeye” direnmediği için koruyamayacağı kendi kimliği ile gerçekleştirecekmiş…

    Gelin de ünlü fındık reklamını anımsamayın:

    “… Tabii yerseniz”

    Bize göre “Guşıps” ın gerçek amacı; “evelemek gevelemek halkımızın yaşadığı coğrafyada yok olması için elden geleni yapmak”tır.”
    demiş ve “iyi halt etmişsiniz.”

    Peki soru şu:
    Hakkındaki kanaatiniz bu olan bir siteyle niye bu kadar ilgilisiniz?
    Hasta mısınız?
    Kafanız iyi mi?

HABER / En Çok Okunanlar