"20 yaşındaki Büyük Asker'in" konvoyu korna sesleriyle uzaklaştı. Şimdi bahçede Ramboculuk oynayan çocukları izliyorum.

Dilek Qudey 18 August 2014
Militarizm!

 

Yeni Guşips yazımı yazmak için belirlediğim konulardan hangisini seçeceğime karar veremedim ve 12 yaşındaki oğluma soruverdim.

 

“Kutaycığım Guşips’e yazı yazmam gerekiyor hadi bana bir konu söyle.” Çocuğum hiç tereddüt etmeden “Nart Soskan’ı yaz anne. Benim en sevdiğim kahramanlardan biridir.” dedi ve fırlayıp odasına gitti. Kitaplığından Soskan hikayesini getirip bir yandan da anlatıp beni yönlendirerek elime tutuşturuverdi. Oğlumdaki kararlılık ne yaptığından emin olmanın verdiği memnuniyet ve doğallık çok hoşuma gitti. Ona teşekkür edip yanağına kocaman bir öpücük kondurup bahçeye yolladım.

 

İstanbul’un en sıcak ve sevimsiz günlerini yaşadığımız için evin en serin yeri olan balkon yazlık çalışma odam haline geldi. Bilgisayarımı ve çayımı alıp balkona kuruluyorum. Çayımı yudumlayıp Soskan üzerine okumalarıma başlamışken hemen yandaki siteden davul zurna sesleri gelmeyi başlıyor. Sanki davulcu tokmağı başıma başıma indiriyor. “Eyvah!” diyorum. Okumak ne mümkün. Yazmak ise olanaksız zira düşüncelerim zurnanın delikleri arasında boğulup davulun tokmaklarıyla eziliyor. Kafamı elime yaslayıp öylece dinliyorum. Halaylar, eşliğinde insan sesleri duyuluyor. Meğer asker yolcu etme merasimiymiş yapılan.

 

“En büyük asker onların askeriymiş” meğer!

 

Sırtına Türk bayrağını bağlayan “küçük yaştaki büyük asker” arkadaşlarının tezahüratlarıyla, davul zurna, korna ve bağıran insanlarla uğurlanıyor. Keşke sana önce çevreye duyarlı iyi bir “Yurttaş” olmayı öğretselerdi be çocuk!

 

Galiba Soskan beni biraz bekleyecek zira konu değişti ve kafama üşüşenleri hemen buraya dökmek zorundayım.

Militarizm!

Tarihçi Michael Howard militarizmi şöyle tanımlıyor: “Askeri alt kültüre ait değerlerin toplumun egemen değerleri olarak kabul edilmesi.”

 

Topluma bilinçli bir şekilde benimsetilen militarist değerler zamanla popülerleşiyor ve kendini yeniden oluşturuyor. Kurtuluş savaşı ve sonraki yıllarda askeri darbelerle şekil alan Türkiye’de, kuşaktan kuşağa aktarılan “asker millet” kodlamaları günlük yaşamın içine iyice sızıp kökleşiyor ve sorgulanamaz hale geliyor. Devlet örgütlenmesiyle-milliyetçi ögelerin evliliğinden ise “her türk asker doğar” diye slogan atan çocuklar doğuyor. Ellerine bayraklar,oyuncak silahlar tutuşturulup asker kıyafetleri giydiriliyor. Kültüre ait bir parça olan bu konunun sorgulanması ise imkansız hale getiriliyor.

 

Askerlik profesyonel bir meslektir. Bu mesleği tercih edenler maaşlarını takır takır alıp, tak tak silah atabilirler. Ama 18-20 yaşındaki ergenleri bir kaç ay eğitip sonra da çatışmanın içine atmak, ya da kışlalarda mantık dışı baskıcı tavırlarla ezmek kadar hastalıklı bir yapı olamaz. Ataerkil yaklaşımların kuşattığı, erkekliğin ilk adımı sayılan askerlikte kadınlara düşen ise asker karısı, şehit anası olup kutsanmaktır. Ya da askerliği boyunca er olup, dayak yiyip, künye ezberletilen erkeğinin eve döndüğünde emir alan askeri olmaktır.

 

Böylece “korku kültürü” palazlanıyor ERK’in iştahı kabartılıyor.

 

Bir dönem Milli Güvenlik derslerinde beyinlerimiz yıkandı. Liseli kızlar neden askere alınmadıklarını tartışmaya başladı. Körpe beyinlerimiz sorgulamaktan uzaktı. Oysa o yıllarda Militarizm’in dışında Feminizm sesleri de duyuluyordu. Fakat bunların ayrımında olabilecek alt yapımız yoktu. Başöğretmen-Başkomutan kavramları bilinçli bir örgütlenmeyle okul sıralarındaki gençleri harlı söylemlerle eritip “ideal yurttaş” kalıplarına döküp fabrikasyon üretimlerine devam ediyorlardı. Böylece cümbür cemaat TC vatandaşları militer yapıyı destekler hale getiriliyordu. O yıllarda kan kırmızı bayrağın rengi akan kanlarla daha da koyulaşıyordu.

 

Peki şimdi?

 

Demokrasi açılımları, güçlü ve sivil Türkiye söylemleri, başarılı olduğu söylenen dış politika, bitmiş gibi görünen terör vs. vs.

 

Yüzyıl öncesinde uygulanan askerlik yapısı ne zaman değişecek? Vicdan-ı redciler, çürük raporu almak için türlü numaralar yapan, okullarını uzatan, yurt dışına kaçan asker kaçakları ne zaman anlaşılacak? Orduya harcanan milyon dolarlar gençlerin eğitimi için ne zaman kullanılacak?

 

Benim bir oğlum var ve bu soruların cevabını almak vergisini ödeyen barışçı bir vatandaş olarak HAKKIM dır!

 

Ne yazacaktım nereye geldim!

 

“20 yaşındaki Büyük Asker’in” konvoyu korna sesleriyle uzaklaştı. Şimdi bahçede Ramboculuk oynayan çocukları izliyorum. Martı sesleri bana teselli veriyor.

 

Ne diyeyim: Heyhat Hayat!

Yorumlar (3)
  1. Koparal kafkasyalı on said:

    Zorunlu bir Angarya Askerlik.Devlete hizmet değil Kadrolu ağalara hizmetten başka bir iş değil.18 ay boyunca hiç bir şey öğrenemedim,çadır kur çadır sök .Hiç olmazsa S.S.K borcunu ödeyin onuda askerlikten sonra biz ödüyoruz.İsrail’de ben askerlik yapmak istemiyorum diye dilekçe veriliyor,tamam yapma fakat devlet işine giremezsin devlet imkanlarından faydalanamazsın deniliyor.Tamam öyle olsun millet vekili olmadan devlet imkanlarından faydalanmak Türkiyede zor.

  2. Yusuf Tunçbilek on said:

    Askerlik Batı’da “profesyonel bir meslektir”, Türkiye ise Batı değil, Batı’ya özenen bir ülkedir ve hiçbir zaman Batı olamayacaktır; çok basit bir mantık ile düşünelim, Batı’ya “Batı” diyorsak, bu bizim bizim Batı’da olmadığımızı ve Batılı olamayacağımızı gösterir.

    Türkiye’de yaşayan topluluğun %99’unun Müslümanlar olduğunu düşünürsek, ve Kur’an’daki “cihat ayetlerine” göz atarsak, Türklerin tarihini de biraz araştırırsak, bu topraklarda askerliğin “profesyonel bir meslek” olmadığını ve kolay kolay da olamayacağı gerçeğini görebiliriz.

    “İnsanlar askere alınsınlar da 19-20 yaşlarında ölsünler” demiyorum, bu toplumun anlaşılması gereken, değerli bir şey olduğunu düşünüyorum.

    Bunlar yanında TC’nin bir ulus devlet olduğu gerçeğini inkar etmiyorum. Fakat bu ulus devlet bir zamanlar Batı’da “en yararlı” olarak görülen şeydi. Fakat günümüzde zararları ortaya çıktı. Yeni ekonomik sistemlere cevap veremedi vs. En önemlisi, kopyala-yapıştır yöntemiyle uygulanmıştı. Görüyoruz ki, ulus devlet eleştirileri de kopyala-yapıştır yöntemiyle yapılıyor. Özgün bir tavır yok, “bu topraklara ne uygun olur” düşüncesi yok. “Batıda ne moda ise o uygulansın” mantığı var.

    Yazı baştan sona 21. yüzyıl Batı düşüncesi-uygulamaları ile 19-20. yüzyıl Batı düşüncesini-uygulamalarını dövmekten oluşuyor… Neredeyse Türkiye’de eli kalem tutan bütün insanların yaptığı gibi…

    Görüldüğü gibi, neredeyse bütün doğrularımız ve kabullerimiz Batı merkezli… Bence bu, “militarizm”den daha önce sorgulanması gereken önemli bir konudur…

  3. İdarey on said:

    Yazı konusu içeriği bir yana, merak ettim. <> Adıge nart destanlarında hiç geçmeyen bir isim. <> hangi Kafkas halkı nart destanı kahramanı?