Halkın irfanını oy yüzdelerinde aramaya devam mı?

Furkan Dzapsh 04 April 2014
“Adil” Seçim

 

Seçimler, tam olarak yerel seçim dinamiklerini yansıtmadı, bunun ötesinde bir anlama ulaştı. Kendine has bir referanduma dönüşmüş, ciddi bir kamplaşma ile girilen bir seçimin yerel seçim ötesinde ne dediğini anlamak elzem. Böyle bir ortamda seçimlerin sonuçlarını sadece yerelde aramak eksiklik olacaktır şüphesiz.

 

Bu girizgahtan sonra seçim sonuçlarını değerlendirecek olursak, oyların büyük çoğunluğunu alarak seçimin kazananı olan AKP, çatışmacı üslubunun onayını aldığını düşünecektir. Burada üzerinde daha dikkatle durulması gereken nokta kanımca seçmen davranışları üzerine olmalıdır. Tartışmalı olmakla birlikte Siyasal İslam’ın farklı bir türünü temsil ettiği iddiasında olduğu düşünülen AKP ile seçmen ilişkisi bu manada gelecek adına da siyaseti anlamamız adına da manalı olacaktır. İslami hassasiyetleri olan insanların politik tahayyülleri ve değerlendirme kıstasları üzerinde ciddi şekilde durmamız gerekmektedir. Siyasal İslam’ın temel talepleri olan adalet, hatta sosyal adalet, hukukun üstünlüğü, kamu malına dönük hassasiyet, dürüstlük gibi İslam’ın da temel prensiplerini yansıtan taleplerin var olup olmaması seçmenin davranışını etkilememişe benziyor. Şüphesiz bunun sebebi olarak borçlandırılma, alternatifsizlik vb. gibi sebepler sıralanabilse de bu noktada başka bir değişim olduğu açık. Benim anladığım kadarıyla bu değişim de gerçek manada bir sekülerizasyondur. Bu kelimeyi şu maksatla kullanıyorum, adayların din ile ilişkisini garip bir kültürel zemine ve gerçekten de Tanrıyla kendi arasındaki ilişkiye indirgeyen bir seçmen davranış tipi, bu seçmenlerin İslami hassasiyetli adayların siyasal alanda önemsemediklerini gösteriyor. Yani seçmenler istikrardan yanalar, bu demek oluyor ki İslam’ın, mesela yolsuzluğa ilişkin hükümlerinden ziyade ironik bir şekilde ev kredisinin faizi seçmenleri daha fazla ilgilendiriyor. Aslında bu AKP’nin kendi seçmenini nasıl değiştirdiğinin de bir kanıtı.

 

İbn-i Haldun’un bedavet-hadaret ilişkisinden de baksak, merkez-çevre ilişkisinden de baksak çevrenin/bedavetin, merkeze/hadarete doğru azimli bir yürüyüşünün olduğunu söylemek doğru olacaktır. Lakin “merkez-çevre”nin söylemeyip Haldun’un söylediği bir şey var. O da hadarete yönelenlerin bedavetteki ahlaki faziletlerinden çeşitli ödünler vererek hadarileşebileceği. Bu açıdan bakıldığında hayretle izah etmeye çalıştığım seçmen davranışı da bir yerlere oturuyor. AKP, kendi kitlesinin tamamını merkeze mi taşımıştır? Tamamıyla evet demek yanlış olacaktır ama insanlara kredi ekonomisinin de verdiği yanılsamayla bir tür pseudo-hadarilik yaşattığını söylemek yanlış olmayacaktır. Belki de merkeze yürümeden, birden fazla merkezi fark edip her birinde ayrı ayrı mevzi savaşı veren bir kitle ile karşı karşıyayızdır.

 

Netice itibariyle, kişisel olarak ümit bağladığım bir toplumsal kesimin siyasetle olan ilişkisindeki ahlaki bozulmayı seyretmek pek keyif verici değil. Muhafazakarların değişimi gerçekleştirilecek tek güç olarak sunulması çoğu noktada doğru olsa da, bu muhafazakarların değişimi demokratik manada yapacağı manasına gelmiyor/du. Öte taraftan değişimi sağlayanın kendisinde de geri döndürülemeyecek, tamiri maliyetli dönüşümler yaşaması özellikle muhafazakar/İslamcı – artık ne derseniz – aydınlarca kafa yorulması gereken bir şeydir. Adalet talebi olmayan, yenilmeyi zul sayan, kibri dağlara ulaşmış bir lidere itaati iliklerine kadar hisseden, sürekli İslami hassasiyetlerinden taviz vermek için fetva arayan bir kitleye doğru dönüşüyorlar/dönüştük. Bu ciddi manada korkulacak bir şey değil midir? Yoksa halkın irfanını oy yüzdelerinde aramaya devam mı?

Yorumlar (1)
  1. nart can on said:

    Furkan’ın yukarıdaki yazısının ardından Ali Bulaç’ın “Ahlaki olan Siyasi olandan üstündür” başlıklı yazısını ve diğer güncel yazılarının okunmasını, tamamlayıcı olabileceği için, öneriyorum; “İslam ve demokrasi ne kadar birbiriyle uyuşur? İslam dünyası Batı dışında nasıl bir demokrasi üretebilir? İslam’ın dünya görüşüne uygun bir model üretilebilir mi?

    Bu soruya olumlu cevap verebilmemiz için İslam’ın çoğulcu bir siyasi rejim meydana getirip getirmeyeceğine bakmak lazım. Bütün dinler, mezhepler, cemaatler bir şemsiye altında toplanıp iktidarı paylaşabiliyorsa, özgürse, kendilerini ifade edebiliyorlarsa, görünür kılabiliyorlar ise İslam çoğulcu bir demokratik rejimi öngörüyor diyeceğiz. Farklı grupların görünür olması İslamcı yeni siyasetin en önemli ideallerinden veya tezlerinden biri olacaktır. AK Parti tecrübesinden biraz ümitliydik, zaman içerisinde çoğulcu bir demokrasiye doğru gidecek ve Ortadoğu için de muhafazakâr demokrasinden Müslüman demokrasi diye evrilecek ve Ortadoğu’yu da dönüştürecek diye beklerken 2011 yılında başlamak üzere tersine bir sürece girdi. Tekrar otoriterleşti, geleneksel devlet reflekslerini ortaya çıkardı. “http://www.zaman.com.tr/pazar_ahlaki-olan-siyasi-olandan-ustundur_2210574.html