31 Mayıs 2013 günü, polisin, Gezi Parkı yerine Topçu Kışlası yapılmasını önlemek için eylem yapan insanlara sert müdahalesiyle başlayan ve bir anda Bingöl ve Bayburt hariç (İçişleri Bakanlığı’nın açıklaması) tüm Türkiye’ye yayılan ‘’Gezi Parkı Protestoları’’ dördüncü ayını doldurmak üzere. Devletin de (artık aKP’nin de devlet olduğunu düşünüyorum) hiçbir şekilde yumuşamadığı hatta aksine giderek sertleştiği bir durumdayız. İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir ve Antakya başta olmak üzere Türkiye’nin her yerinde polisin sert müdahalesiyle bastırılmaya çalışılan, kimine göre karşıdevrimci – Beyaz Türk isyanı, kimine göre de çevreci-demokratik eylemler olan Gezi Parkı Protestoları Türkiye’de entelektüel kesim için her iki tarafta da bir turnusol işlevi görüyor. Kendi açımdan baktığımda, birçok aydının protestoları eleştirmesi (ki eleştirebilir, katılmayabilir) ancak polis şiddetiyle ilgili hiçbir kelam etmemesi veya yeterli düzeyde eleştirmemesi bunu göstermiş oldu.

 

Gezi Parkı Protestoları “Beyaz Türk İsyanı” mıydı?

 

Baktığınız zaman protestolara katılanlar arasında Ulusalcı – Miliyetçi – Beyaz Türkler de vardı. Oranları azımsanmayacak kadar kalabalıktı ancak yine oranları azımsanmayacak kadar kalabalık olan, daha fazla özgürlük talep eden, çevre hassasiyeti olan gruplarda mevcuttu. Bu yüzden Gezi Parkı Protestolarını Cumhuriyet Mitingleriyle eşleştirmek veya Beyaz Türk İsyanı şeklinde lanse etmek doğru bir okuma olmaz. Olayların yaşandığı yerlerden Gazi Mahallesi, Sarıgazi, Armutlu veya Tuzluçayır’ı görmezden gelemezsiniz.Taksim’de eylemlere katılan özgürlükçü grupları görmezden gelemeyeceğiniz gibi.Velev ki tamamen karşı devrimci bir hareket olsun, bu polis şiddetini kesinlikle mazur göstermez. Kanımca demokrat olmanın öncelikli şartı budur. Tamamen karşı görüşte bir grup dahi olsa eylemi eleştirebilir ama devlet terörünü de görmezden gelemezsiniz.

 

Mesela öldürülen gençler için Beyaz Türk diyebilir misiniz? Başbakan’ın “Reyhanlı’da 51 Sünni vatandaşımız öldü” söylemine karşılık 5 Alevi genç öldü, 1 de Kürt genç vardı.Yine de kimliği değil ölmeleri ve nasıl öldürüldükleri değil mi önemli olan?

 

Ulusalcı gruplardan, Mustafa Kemal’ in askerlerinden oldukça uzak durdum protestolar boyunca. Hatta ”Mustafa Kemal’ in Askerleriyiz” sloganına karşı ben ve benim gibi bir çok kişi ‘Öldürmeyeceğiz, ölmeyeceğiz, kimsenin askeri olmayacağız’’ sloganıyla onları bastırdı. Hatta ulusalcı İP Genel Başkanı Perinçek bizimde içinde bulunduğumuz kitleye etmediği hakareti bırakmadı. Ulusalcılar Medeni Yıldırım’ı görmezden geldiler ama o da kalekol yapımına karşı çevre mücadelesi verirken askerler tarafından öldürmüştü. Ulusalcı gruplardan bazıları, aKP’nin dilini kullanarak uyuşturucu kaçakçısı söylemini kullandılar. Tıpkı Roboski’ de hükümetin sarfettiği sözler gibi.

 

Onlar da Taş Atıyorlar Eleştirisine Binaen

 

Polisin insanları nişan alacak biçimde gaz kapsülü ve plastik mermi sıktığı bir yerde taş atmak meşru müdafaadır bana göre. Bu saatten sonra taş atmak provokasyondur söylemleri laf-u güzaftır. Barikat kurmak, taş atmak şiddete karşı kendilerini koruyan insanlar için bir haktır benim gözümde.

 

Gezi Parkı ve Çerkesler

 

Gezi Parkı’na kimi Çerkes girişimleri, insiyatifleri destek verirken, kimi kurumlar sessiz kaldı. Sessiz kalan kurumların içinden kimileri bireysel olarak destek verdi, kimileri de karşı çıktı. Bir çok konuda olduğu gibi polis şiddetine karşı da sessiz kalmak bir yerde suça ortak olmak değil midir? Tıpkı 1915 Ermeni Soykırımı ve 6-7 Eylül Olayları yaşanırken sessiz kalınması veya devletin yanında yer alınması gibi…

 

Bir köşe yazarının attığı başlık olan ve kimi Çerkeslerin de paylaştığı ‘’Arkadaşlar Bizim Siyasetimiz Çerkes Siyasetidir’’ söylemi, Çerkesler açısından ne kadar demokratik bir davranıştır? Ülkede yaşayan Çerkeslerin ülke sorunlarıyla ilgilenmesinden daha doğal ne olabilir? Bu anlamda devletin yada ona yakın duran bir yazarın Alevilere Alevilik öğretemeyeceği gibi Çerkesler’e de Çerkeslik öğretemeyeceğini düşünüyorum.

 

Sonuç Olarak,

 

Gezi Parkı Protestolarından yola çıkarak olayların Çerkesleri ne kadar ilgilendirdiğini ve entelijansiya açısından nasıl turnusol işlevi gördüğünü anlatmaya çalıştım. Protestolar öncesi, Çözüme Evet Koalisyonu’na birlikte imza attığımız bazı kişilerin de demokratik samimiyetlerini görmüş olduk böylece. Eleştiren herkesi demiyorum ancak polis şiddeti karşısında sessiz kalan aydınların samimiyet testinden çaktığını şahit olduk. Tabi bununla birlikte eylemcileri eleştirirken polis şiddetini de saklamayan ve eylemcileri genellemekten kaçınan aydınları da (Etyen Mahçupyan – Mustafa Akyol gibi) görmezden gelmiyorum. Ama ne yazık ki Başbakan’ın da dediği gibi bîtaraf olanın da bertaraf olduğu bir ülkede yaşıyoruz artık.