Haber / Yuri Temirkanov: “Anadili olmayan artık millet değildir”
16:54 2 September 2014

Tatilini geçirmek üzere geldiği Kafkasya’da Adige Pselhe gazetesine konuşan Yuri Temirkanov,  “Büyük insan kibirlenirse, akıllı değildir” diyor.

Anadil’den, Kafkasya’nın işgaline oradan Puşkin’e kadar bir çok konunun konuşulduğu Temirkanov söyleşisini ajanskafkas Türkçe’ye çevirdi.

– Öncelikli olarak doğum gününüzden dolayı tebrik ediyoruz. Bu topraklar gönlünüzde farklı duygular uyandırıyor mu?

– Ben burada doğdum, burası benim vatanım, bu da her şeyi ifade ediyor. Bunda benim bir payım yok, insan böyle yaratıldı, doğduğu yeri özler.

– “Tam bir entelektüel olan kendini diğerlerinden üstün görmez. Kendini ne kadar yükseltirsen yükselt, her bir insan gibi mezara konulacağın her zaman hatırında olmalı” diyorsun röportajlarından birinde. Ölümden korkuyor musun?

– Herkes gibi biraz korkuyorum.

– Bunun göstergesi nedir?

– Her zaman biraz daha yaşasaydım denilmesidir. Ölüm, tecrübe edilemeyen bir şey. Bilinmeyen her şeyden korkulur.

– Ölümü başka bir şekilde başlanacak yeni bir hayat olarak mı, yoksa her şeyi kapatan bir kapı olarak mı düşünüyorsun?

– Aklı olan herkes her şeyin bir gün biteceğini bilir. “Hayat! Bilmeden elime geçen anlamsız hediye!” Bunu Puşkin söylüyor, hiç yanılmıyordu.

– Bu satırları doğum gününde kendisinden memnun olmadığı dakikalarda yazmıştı. Senin de böyle anların oluyor mu?

– Ömrüm boyunca.

– Çevrende hoşuna gitmeyen şeylere ne kadar müdahale edebilirsin? Vatanımızı örnek alalım, şu anda sakin bölgeler arasında kabul edilmiyor. “Kafkasya’daki olaylar” denilen şeyin sizin taraflarda yankısı nasıl?

– Tek anlamı olmayan bir şeydir.

– Ne açıdan?

– Her açıdan. Bu olaylar insana üzüntüden başka bir şey getirmiyor.

– Sen “tüm Müslümanlar terörist değildir, ama teröristlerin hepsi Müslümandır” diyenleri haklı görüyor musun?

– Tam bir Müslüman hiçbir zaman terörist olmaz. Tam bir Müslüman ise olamaz. İslam dininden daha barışçıl, daha uyumlu bir din bulmak zor. Müslümanlığı tam olarak anlayan için İslam dini gibi yumuşak bir din yoktur. Silah alıp da onu insana yönelten Müslüman değildir. Dinlerin tümünü kıyaslarsak İslam ve Budizmden çok barış taraftarı olanı yoktur.

– Bunu neye dayanarak söylüyorsun?

– Bilgim. Ben ara sıra kitap okurum (gülüyor). Birçok kitap.

– Emek verdiğin şeylerden hangilerini başardığını düşünüyorsun?

– İnsan bir şeyleri başarmış olduğunu düşünmeye başladığı gibi ruhu yaralanıyor. Öncelikli olarak da artistler. İnsanlarla, sanatla ilgilenen meslekler, öncelikli olarak da sanat, kültür alanında bir şeyler yapanların başarılı olarak görülmemeleri.

– Yaptığın şeye hiç önem vermeyen insan yok mu?

– Elbette vardır. Ama ne yapalım? Yaptığım şey anlaşılmıyor diye bir şey mi yapayım.

– Röportajlarının birinde “İnsanı insan yapan ruhunun zenginliğidir, ama bugünkü yaşam onu geliştirmiyor” diyorsun. Hayatın boyunca insanı iyi olana teşvik etmeye çalıştın.

– Bu mesleğimdir. Müziğin sanata giren diğer dallarından farkıdır… Sözünü ettiğim ‘klasik müzik’ dediğimiz temiz makamdır… Televizyonda verilen şey makam değil, sadece gürültüdür. Televizyonlarda gösterilenle kıyaslandığında, müzik insandaki iyi şeyleri geliştiriyor. Gitarı titreten o darmadağın saçlı gençlerin uyandırdığı duygular, insanların hayvanlardaki benzer istekleridir, bunlar da çoktur. İşte ‘kalabalık kültürü’ ile temiz kültürün farkı da budur. Son yirmi-otuz yılda yaşananlardan, insanların bugün iyi ve kötüyü ayıramaz hale geldiği görülüyor. Gençlik artık kitap okumuyor. Bilgisayar başında. Teorik olarak ele alırsak onlar bizim bildiğimizden çok şey biliyor, ama insanlığa ihtiyacın olursa ruhları boş.

Önceden Ruslar “onurum var” diyordu. Bu iki kelime için birbirimizle düello yapıyorduk. Şimdi Moskova’da “Yevgeni Onegin” sahnelendi, Onegin ile Lensky bu oyunda düello yapmıyor. Rejisör şöyle diyor: “Bugün o ikisinin neden düello yaptığını kimseye anlatamazsın”. Yanıldığını da söyleyemeyiz.

– Onuru olmayanın onurunu alamazsın öyle mi?

– Düello yapmamamızın neden onur yok oluyor da onun için. Onuru olmayan niye düello yapsın?

– E, müzikten anlamazsak, kitap okumazsak…

– İnsan, gelişiminde geriye gidiyordur.

– Toplumsal yaşantımızı nasıl görüyorsun? Ressam Çış Muhadin, örneğin resim sanatı eğitimi almadığımızdan ötürü, çalışmalarını anlayabilecek bilgimizin yetersiz oluşuna, ‘soyutlama’ sanatını çoğunun bilmeyişine üzülüyor. Senin sanatınla ilgili de aynı şey söylenebilir.

– Kültür ve sanatın büyük bir tarihi vardır. Ona hazır olmayanı dâhil etsen de alacağı azdır. İnsana öylece kültür eğitimi veremezsin. Ruhunun temizliğine, düşüncesinin derinliğine önem veren bir insan ise kültürü alabilir, ama okutmakla onu alamaz. Okuldan, üniversiteden aldığın eğitim faydalı olmazsa, kendi kendini eğitmelisin. Sonra anlayacaksın, örneğin Çış Muhadin’in empresyonistlerden, İngiliz empresyonist Turner’den farklı olduğunu. İnsan sanata emir veremez. Zaman eleği sanatın eserlerini eliyor ve layık olan kalıyor. Ama, yine de sanatın tarihinden biraz anlamak lazım.

– Anlamıyorsak, anlamaya da çalışmıyorsak, verilmek istenilenden de ümit kesmeli mi yani?

– Ben kimseye istemiyorsa bir şey veremem.

– Yani her şey bize bağlı: alabiliriz veya alamayız öyle mi?

– İşte bu doğru.

– Hayat yolculuğunda eğitime başlayışınla ilgili ilginç bir anı var: “Aşkabat’tan gelen öğretmen ‘Müzik eğitimi almak ister misin?’ deyince, küçüklerin büyüklerine ‘hayır’ deme adeti olmadığı için ‘evet’ dedim”. Bugün milli adetlerimiz ile ilgili ne dersin?

– Benim düşünceme göre, Adige adet-geleneği dünyadaki en harika adet-geleneklerden biri. Yüzyıllar içinde Adigelerde oluşmuş olan birlikte yaşayış adetlerine şaşırmamak mümkün değil. Adigeler bunu yitirirse, ne büyük üzüntü olur. Öncelikli olarak da dil, neden dersen dili olmayan millet değildir artık. Sonra Adige saygısı. Bunlar telefona, bilgisayara, bugüne, yarına bağlı değil. Bunlar, ruhun eğitimi, insanlar arası eğitimle ilgili adettir. Adetler doğru, akıllıca oluşuyla bitmiyor, aynı zamanda çok da güzeller. Kırk yıldan fazla bir süredir her yıl vatanıma geliyorum ve her seferinde biraz daha eksildiğini gördükçe üzülüyorum. Örneğin, Adigeler kendi aralarında Rusça konuştuğunda. Zengin bir dil olan Rusçayı bilmek çok iyi. İngilizceyi de, Almancayı da, Fransızcayı da. Ama bu, Rusça ve Adigecenin karışık olduğu yarım bir dille konuşmak anlamına gelmiyor? Konuşanın kültür eksikliğini gösterir bu. Millet, Coca Cola ve Jeans ile, zamanın getirdiği ve götüreceği şeyle gidiyor.

– Dilini korumak için, anadilde konuşma isteği yeter mi?

– Şüphesiz. Sadece istek değil bundaki. Puşkin’in dediğini biliyor musun: “Geçmişini bilmeyen hayvan gibidir.” Burada Puşkin’e katılmamak çok zor. İnsanda insanlık olmayışının ilk göstergesi onun tarihini bilmeyişidir.

– İmam Şamil ile ilgili bir kitabı okumayı henüz bitirdim, orada esir alınışı da anlatılıyor. Bize yönelik yapılan şeyler de var orada. Adigelere yönelik çarlığın soykırım politikasının Rusya devleti tarafından kabul edilmesi yönünde dünyanın her yerindeki yurttaşlarımızın bir isteği olduğunu biliyor musunuz? Bu konuda ne düşünüyorsun?

– Soykırımın olduğunu devlet tanımalıydı, neden dersen, bu tarihte yaşanmış bir şey. Ama şu anda Kafkasya’da yaşanan olayların daha da kızışmaması için zamanı değilse onu bilemem. Ancak, er ya da geç bunun kabul edilmesi lazım; çünkü soykırım oldu. Şamil, Kafkas halklarının kahramanı olduğu gibi bundan sonra da kalmalı. Biz bundan, Rusya’da bizler haksızlığa uğruyoruz anlamı çıkarmıyoruz.

– Soykırımı tanısaydı, Kafkasya daha da sakin olmaz mıydı? Çünkü Rusya-Kafkasya savaşı barışla bitti.

– Rusya’nın kazanmasıyla, Kafkasya’yı kazanmasıyla bitti.

– Doğru, ama Şamil de vasiyet olarak Ruslarla barış içinde yaşamamızı bıraktı. Tarih hakkında özgürce konuşabilme imkânımız olsaydı, gerçek barıştan yana idi. Nasıl bakıyorsun?

– Doğru, şüphesiz. Kafkasya’ya adeti olmayan şeyler kabul ettirilmeseydi, birlikte var oluşu, yaşayışı bozulmasaydı… Kafkasya’nın Rusya’ya katılması çok şey kazandırdı. Öncelikli olarak okuma-yazmaya başladık. Tüm dünyayı gördük. Diğer milletlerin de, büyük Rusya milletinin de kültürlerini öğrendik. Ama bu bizim olmadığımız bir şey olmamız anlamına gelmiyor. Kendimiz olarak Avrupa’nın zengin kültürü, Rusya kültürüne dahil olmamız gerekir. Bu da tarihimizi, milli geleneklerimizi bırakmamız anlamına gelmiyor. Tüm bunların başlangıcı da dildir. Anadilin durumu sağlam olmazsa, milletin feci bir durumda oluşunun delilidir.

– Teker teker kişiler bu duruma nasıl etkide bulunabilir? Örneğin, ailenle, arkadaşlarınla, akrabalarında Adigece konuşuyorsun. Peki dil sokakta kullanılmıyorsa? Bizi, bu güzel büyük dünya ailesinde eriyip gitmekten ne kurtarabilir?

– Adigelerle Adigece konuşmak lazım. Rusu seninle Adigece konuşmaya zorlama, onunla Rusça konuş. O, sadece bir dil biliyor, sen ise iki dil biliyorsun, bu da seni yükselten bir şeydir.

– Dünyayı dolaşırken birçok Adige ile de karşılaşmışsındır. Farklı ülkelerdeki biz Adigelerin benzer-farklı durumları nelerdir?

– Hepsinin ortak yönü “vatan” duygusunun gönüllerinde sönmeden, nesilden nesile aktarılmasıdır. Bunda anlaşılmayacak bir şey yok. Geri dönüş yapanlardan aramızda uyum sağlayamadan geldiği yere yeniden dönen tek tük kişiler meselesi ise farklı bir şey. Onların yaşadığı yerler farklı, kanunların olduğu yerler, bizim yaşayışımıza kolay alışamıyorlar.

– Bugün bu meselede bir başka üzücü şey daha oluştu. Vatanında yaşamak isteyenler çok teşvik edilmiyor.

– İşte bu yanlış, büyük bir yanlış.

– “Yöneticiler sevap işlemeye pek teşvik etmiyorlar” demiştin gibi hatırlıyorum.

– Yok, öyle dememiştim. “Aynaya baktığında, yaptığın şeyden utanmaman gerekiyor” demiştim. Herkesten daha zor olan insanlar kim biliyor musun? Herkesi mutlu etmeye çalışanlar.

– “Fanatizm” dedikleri de bu galiba?

– “Delilik” dedikleri şeydir o. İyilik yapacağın doğruysa, kendinden başla. Millete kazandıracağım demeden, kendin güzel işler yap.

– Terbiyesizliğinin değmediği millet yaşadı bile.

– Gerçekten öyle. Terbiyeli olmak lazım. En büyük acıları yaşatanlar, Dünya toplumunun hepsini mutlu etmek isteyenlerdir.

– Yaptığın şeyin iyi mi kötü mü olduğunu nasıl anlarsın? Denir ya “Niyeti iyi olan birçok kişi Cehennem yolundadır” diye?

– Ardına bakıyorsun ve görüyorsun: o zaman doğruydum veya yanlıştım. Bu, düşüncelerinin büyüklüğü ve terbiyenin yüksekliğine bağlıdır.

– Benim meseleye bakış açıma mı bağlı?

– Evet.

– Övgüyü sever misin?

– Niye gizleyesin ki, herkes sever.

– Dediklerine inanarak mı?

– Hayır (gülüyor) ! Doğum gününde senin gibisinin dünyada olmadığı yönünde şeyler duyabilirsin. Buna inanırsan, aklın eksik demektir. Rusya’da övgüye boğulanlar mezara götürülendir, herkes onu över, denilen doğruysa da yanlışsa da. Hayattakilere saygı duyulmuyor. “Vatanda peygamber yaşamıyor” denildiği gibi.

– İnsanının vatanı için değerli olduğunu gösteren şey nedir? Saygı, övgü yoksa değer midir?

– Hepsi birlikte olsa gerek. Büyük insanları bir şekilde, kendileri kendi haklarında konuşmasa da tanırız.

– Sen Puşkin’i çok seviyorsun. Kafkasya’nın hatırına bazen ona küstüğünde olmuyor mu?

– Hayır. Nerede küseyim? Adige kızları cezbediyordu, Adige gençlerinin kahramanlığı, cesareti için şiir yazıyordu…

– Çerkes tepeden tırnağa silahlı

O bununla gurur duyuyor, teselli buluyor…

– Evet, evet…

– Peki, “Teslim ol Kafkasya Yermolov geliyor!” dediği?

– Ne yapsındı peki? O da kendi vatanını seviyordu.

– Bu satırları beğeniyor musun yani?

– Beğenmiyorum, ama anlıyorum.

– Örnek alınacak biri olarak mı bakıyorsun, yoksa sadece iyi bir şair olarak mı görüyorsun?

– Bizim gibi sade vatandaşlar Puşkin gibi büyük insanlara, benzeyebileceğini umut ederek nasıl örnek almak için bakabilir?

– “Eşin neden çalışmıyor?” diye sorduklarında, Adige olduğunu şaşırmadan “Eşim olarak çalışıyor” demiştin. Kafkasya’da yaşayan bizleri bugün çok sevmiyorlar. Parmakla gösterilecek kadar farklı mıyız herkesten?

– Farklı olan da olmayan da var. Adigeler Avrupalılardan görünüş olarak çok farklı değil.

– Peki, içsel olarak?

– İçi, millet dışında kişinin kendisine bağlıdır. Ben nerede olursam olayım yaptıklarımla da söylediklerimle de Adige oluşumun fark edildiğini düşünüyorum.

– Gittiğin her yerde Kafkasyalı olduğunu biliyorlar mı?

– Devletlerin birçoğu Kafkasya’nın olduğunu bile bilmiyor. Rusya’nın içindeki herkesi Rus zannediyor. Biz Çin’de dilleri farklı olan gruplar olduğunu biliyor muyuz? Birçoğuna “Çerkes” diyorum, onu daha çok duydukları için. Güney Kafkasya mı, Kuzey Kafkasya mı diye soruyorlar. Karadeniz’in nerede olduğunu bilmeyenler çok.

– Her bir Adige tanınmış orkestra şefi Yuri Temirkanov ile gurur duyuyor. Ama böylesine sade bir kişi olduğuna, diğerlerine tepeden bakmadığına kimse inanmaz.

– Vay! O kadar büyük müyüm?

– İsmin büyük.

– Büyük bir insan büyüklüğünü gösteriyorsa akıllı değildir. Puşkin ne diyor biliyor musun: “İnsan konuştuğu kişinin kim olduğunu görmüyorsa, aklı uzağa gitmiyor demektir.” Bunun anlamı, tanınmış bir isim, kendini beğeniyorsa, onunla konuşma, ondan faydalı bir şey öğrenemezsin.

Röportajı yapan: Çerim Mariyanna

Kaynak: Adyge Psale

Çeviri: Ajans Kafkas

Comments are closed.

HABER / En Çok Okunanlar