Haber / Siyaset ve kültür; Arınç ve Erdoğan
19:21 7 August 2014

Cumhurbaşkanı adayı Tayyip Erdoğan’ın bir TV programında sarfettiği “Benim için Gürcü diyen oldu, affedersin çok daha çirkin şekilde Ermeni diyen oldu.” sözleri kamuoyunda tartışılmaya devam ediyor. 

Serbestiyet yazarlarından Halil Berktay ve Ümit Kurt’un olayı inceledikleri yazılar, bu söylemin toplum içerisinde kültürel olarak ne şekilde içselleştirildiğini göstermesi bakımından dikkat çekici. Halil Berktay ve Ümit Kurt’un yazıları;

Siyaset ve kültür; Arınç ve Erdoğan

Halil Berktay

[6-7 Ağustos 2014] Tâ yedi yıl önce, 2007 Sonbaharında Taraf (tabii o eski, henüz Cemaat tarafından bütünüyle zaptedilmemiş Taraf) çıkmaya ve ben de Okuma Notları’mı yazmaya başlarken de kendimi hep, siyasî açıdan iyimser ama kültürel bakımdan kötümser olarak tanımlamıştım. Zaman zaman, bütün bu siyasal dönüşümleri yaşatacak kültür nerede diye sormuş; kültürel darlıkların demokratikleşmeye ket vurması olasılığından içten içe tedirginlik duymuştum.

İşte buyurun. Önce, Bayram haftası içinde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç sahne aldı; kadınların iffetli olmak adına kamusal alanda, herkesin içinde kahkaha atmamaları, dikkat çekici (= erkeklerin dikkatini çekici) davranışlardan kaçınmaları gerektiğini iddia etti. Aldığı tepkiler karşısında, kocalarından başka erkeklerle tatile çıkan, ya da “direğe tırmanan” kadınlardan dem vurmak suretiyle, güya durumu düzelteyim derken daha fazla yüzüne gözüne bulaştırdı.

Çünkü kültürü bu. Kadına, erkek-egemen bir toplumda potansiyel fitne ve nifak unsuru olarak bakan, dolayısıyla sürekli tahakküm altında tutmak isteyen bir kültürel arkaplandan geliyor. Erkeklerin kadınlar üzerinde iktidar gütmeleri ve onları hizaya sokmalarının anlamını sorgulamıyor bile. Bu, onun için “doğal.” Demokrasi sürecinde, bir yandan Arınç ve Arınç gibiler de kısmen değişiyor, dönüşüyor, demokratikleşiyor. Ama içinden çıkageldikleri dar kafalı taşra bağnazlığının birden ve toptan değişmesi de olanaksız. Belirli fikri sabitler (Ayasofya’yı cami yapma inadında da olduğu gibi) ikide bir satha çıkıyor.

Aynı şey, Başbakan Erdoğan için de geçerli. Geçmişte “ne Ermeniliğimiz ne çok affedersiniz Rumluğumuz kaldı” sözüyle çok eleştiri toplamıştı. Dün (6 Ağustos) bir televizyonda konuşurken, belki de kendince iyi niyetle “Bırakın Türkiye’de Türk Türk olduğunu, Kürt Kürt olduğunu söylesin” diyor ve ardından, bu özgürlüğü savunmak adına mı diyelim, “Benim için bir ara neler dediler, Gürcü dediler, affedersin daha çirkinini söylediler, Ermeni dediler” (altını ben çizdim) diye devam ettiği anda, kaş yapayım derken göz çıkarıyor; Hacivat’ın “yıktın perdeyi eyledin viran” feryadına hak kazandırıyor.

Çünkü onun da kültürü bu. Bir yandan, kuvvetli âmillerinden biri olduğu demokrasi sürecinde, o da değişiyor ve kendini aşmaya çabalıyor. Başka bir dizi konuşmasında, Türkiye’nin çok-kimlikli çeşitliliğini bir zenginlik olarak övüyor. Ama öte yandan, Müslümanlarla Müslüman olmayanlar arasında (ve İslâmiyet içinde, Sünnîlerle Alevîler arasında) hep bir ayırım güdüyor.

Yazının devamı için: http://serbestiyet.com/siyaset-ve-kultur-arinc-ve-erdogan/

Başbakan haksız mı?

Ümit Kurt

Az buçuk yazılarımı takip edenler bilirler doğma büyüme Antepliyim. Bizim ailede babaannem ne derse o olurdu. Tabir-i caizse “Hanım Ağa”ydı vesselam. Yiğit, dediğim dedik ve dost meclislerinde sözü dinlenen bir kadındı. Öyle meseller anlatırdı ki küçük yaşımda dünyanın sırrını çözdüğünü düşünürdüm babaannemin. Ne yapalım kimse kolumuzdan tutup da “Küçük Prens”i okutmadı. Zira, babaannem vardı. Tam bir Anadolulu. Onun öğretileri hayatımı biçimlendiren referansların temelinde olmuştu hep.

Şimdi bu girizgâh neden diye soracaksınız haliyle. Şundan aslında: babaannem bir vakit benim üşengeçliğime ve tembelliğime takmıştı. Esasında her durum ve olay için bir özdeyiş/mesel yakıştırmasını çok iyi bilirdi. Böyle üşengeç olduğum zamanlarda diline pelesenk ettiği özdeyiş şu idi “Sen de yavrum, erindiğinden [üşendiğinden] Ermeni’ye dayı diyorsun”. Galiba çocukluğumdan kalma Ermeni kırıntıları bunlar. Ha bir de tabi o zaman fark etmediğim ve babaannemin kullandığı Ermenice birkaç kelime… Belki bunun üzerine de hassaten müstakil bir yazı yazarım. Ama şimdi değil.

Gelelim bu girizgâh vesilesiyle kıssadan hissenin konusuna: Bana göre modern Türk siyasi tarihinin gelmiş geçmiş “en iyi” siyaset adamı [bittabi bu “iyi”nin parametrelerini Türkiye siyasi arenasını şekillendiren unsurlar belirliyor] açık ara bu ülkenin hegemonik siyasi lideri cumhurbaşkanı adayı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, NTV’de “Adaylar Konuşuyor” programına konuk oldu ve ağzından şöyle bir laf çıktı: “Benim için Gürcü diyen oldu, affedersin çok daha çirkin şekilde Ermeni diyen oldu.”

Şimdi benim için neresinden tutarsam tutayım elimde kalacak olan cümleler bunlar. Ancak bu söylemler, bu topraklar ve bu ülkenin siyasi dinamikleri göz önünde bulundurulduğunda önemli sosyal ve siyasal gerçekliklere tekabül eden de cümleler. Dolayısıyla bir siyasetçi için mebzul miktarda alıcısı/müşterisi olan söylemler. Acaba, Devlet Bahçeli’ye mikrofon uzatılsa ve Erdoğan’ın bu cümleleri sorulsa, tepkisi ne olurdu? Sanırım, başbakanın açık bir biçimde ırkçılık kokan bu söylemini iştiyakla benimserdi.

Yazının devamı için: http://serbestiyet.com/basbakan-haksiz-mi/

Comments are closed.

HABER / En Çok Okunanlar