Haber / IRA ile müzakerelerde Britanya istihbaratının rolü
0:38 21 April 2014

Yeni MİT kanunu ve bu kanunun MİT çalışanlarına Çözüm sürecinde sağlayacağı avantajlar kamuoyunda uzun zamandır tartışılıyor. Meclisten geçerek yasalaşan kanun ile istihbarat çalışanlarına sınırsız yetkilerin verildiğini iddia edenlerin yanısıra MİT’in şeffaflaştığını iddia edenlerde yok değil.

Tam da MİT’in yetkilerinin ve Çözüm Süreci’nin tartışıldığı bir atmosferde Sedat Yurttaş’ın AljezaaraTürk’de yayınlanan makalesi dikkat çekiyor. IRA ile İngiltere Hükümetinin yürüttüğü müzakerelerde istihbarat örgütünün pozisyonunu inceleyen Yurttaş MİT kanunu ve siyasi irade ile ilgili verimli karşılaştırmalarda yapıyor. 1991’de HEP-DEP Milletvekilliği de yapan Sedat Yurttaş’ın makalesinin tamamı şu şekilde;

IRA ile müzakerelerde Britanya istihbaratının rolü

Gizli diplomasinin PKK ile görüşmelerde güven ortamı yaratmak ve uygun müzakere şartlarını sağlamak için önemi büyük, ancak istihbarat servislerinin siyasilerin yerine karar vermesi mümkün değil.

MİT kanun tasarısının Meclis’te kabul edildiği, “iktidarın otoriterleşmesi” ile “barış süreci/çözüm süreci” ya da son isimlendirmeyle “milli birlik projesi” bağlamında, Abdullah Öcalan ve PKK ile görüşme konuları üzerinden yoğun tartışmalar sürüyor.

Tartışmalar sürerken, Kerim Yıldız’ın Direktörü olduğu Londra merkezli Democratic Progress Institute’ün (Demokratik Gelişim Enstitüsü – DPI) düzenlediği ve İrlanda Dışişleri Bakanlığı’nın ev sahipliğinde gerçekleşen dört günlük bir ziyaret sonrasında, “İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) ile müzakerelerde Britanya istihbaratının rolü” çerçevesinde konuyu ele almakta yarar var.

Hemen belirtelim ki İrlanda ve Birleşik Krallık’ta çatışmaların çok şiddetli olduğu dönemler de dahil olmak üzere, Britanya istihbarat örgütü MI6’in IRA ile irtibata geçtiği ve uzun yıllar görüşmeler yaptığı biliniyor.

Kaynaklar, “Britanya hükümetinin 1972’den itibaren gizli kanallar aracılığıyla IRA ile irtibata geçtiğini” yazar. The Guardian gazetesi ise, konuya ilişkin önemli çalışmada gizli görüşmelerin tarihini 1973 olarak belirtir. Sonuçta “Gizli müzakerelerin, IRA’in 1994’te ateşkes ilan etmesine ve 1998’de ulaşılan nihai anlaşmaya önemli bir katkısı” olduğu kesindir. Görüşmeler bazen bir işadamı, bazen bir emniyet mensubu üzerinden ama uzun süre gizlilikle sürdürülmüştür.

Gizli görüşmelerin önemi

İstihbarat örgütünün doğrudan ya da bilgisi dahilinde gerçekleşen gizli görüşmelerin, açık görüşmelere nazaran pek çok yararlı tarafı olduğu yazılmaktadır. Karşılıklı güven ve dayanışma ortamının yaratılması için gerekli koşulların oluşturulmasında önemli yere sahip olan ‘kişisel ilişkiler’, ‘bilgi paylaşımı’ ve ‘taraflar arasında artan güven’ bu sayede sağlanabilir hale geliyor. Ayrıca ‘çözüm odaklı’ bir esas üzerinden çaba harcanması sonuç almaya büyük katkı sağlıyor.

Gizli görüşmelerin, hem John Major’un başbakan olduğu 1990-1997 yıllarında, hem de sonrasında iktidara gelen Tony Blair döneminde de sürdüğü biliniyor.

Halkların kaderlerinin, karakterlerini de oluşturduğu bir gerçek. Sorunlarının da çözümlerinin de aynı kader ve karaktere bağlı olduğunu söylemek mümkün. Kuzey İrlanda Sorunu’nu da, çözümünü de tarihiyle bağlantılı ele almak gerekir.

1845-1852 yıllarında yaşanan “Patates Kıtlığı” nedeniyle bir milyon insanın ölmesinin yanında, iki milyon İrlandalı’nın da Amerika’ya göçü sebebiyle, bugün İrlanda’da 4,5 milyon civarındaki nüfusa karşılık, ABD’de 48 milyon İrlanda kökenli yaşıyor. Bu anlamda ABD Eski Başkanı Bill Clinton’ın ve diğer başkanların partilerinden bağımsız olarak çözüm sürecinde aldıkları inisiyatiflerin çok büyük bir önemi bulunuyor. ABD’li Senatör George Mitchell’ın görüşmelerde kendi adıyla anılan ‘Prensipler’i geliştirecek kadar uzun ve önemli bir çaba harcadığı biliniyor.

Bu noktada barış sürecinde ‘üçüncü tarafların’ çözüme büyük katkı sunduklarını belirtmekte yarar var. DPI’ın ‘Hayırlı Cuma Anlaşması’ başlıklı çalışmasında belirtildiği gibi; “Geleneksel olarak üçüncü tarafın rolü, çatışan taraflara çözüm bulmak adına yardımcı olmak ya da devam eden şiddetin yıkıcı etkisini azaltmaya çalışmaktır. Üçüncü tarafın ya da kolaylaştırıcının, güvenilir ve tarafsız olması ve her iki tarafça da saygı görmesi önemlidir.”

Bu görüşmeler sırasında isimleri öne çıkanlar, Tony Blair hükümetinin baş müzakerecisi olarak görev yapan Jonathan Powell ile IRA eski liderlerinden Sinn Féin’li Martin McGuiness, Peder Alec Reid, işadamı Brendan Duddy, istihbaratçı Michael Oatley ve şüphesiz adı açıklanmamış çok sayıda kişi.

Dönüm noktaları

Ancak gizli diplomasinin yanlış anlaşılmalara neden olabileceği de çıkarılan deneyimler arasında. İddiaya göre 1993’te Britanya hükümeti, IRA’in “Çatışma sona ermiştir ama bu süreci nasıl sonlandırabileceğimize dair öneriye ihtiyacımız var” mesajına karşılık olarak 9 paragraflık bir yanıtla IRA ile organik ilişkisi olan Sinn Féin’e “Eğer IRA’nın silahlı mücadelesi sona ererse ileri boyutta bir diyalog gerçekleşebilir” dediği için silahlı örgüt, açıklamadan bir gün sonra İngiliz kasabası Warrington’da bir bomba patlatmıştır.

Yukarıda sözünü ettiğimiz ve ‘back channel’ dedikleri ‘gizli diplomasinin’ yürütüldüğü 1972-1998 yılları arasındaki isimlendirmeyle “Sıkıntı Yılları/Kuzey İrlanda Sorunu” (The Troubles) döneminde meydana gelmiş önemli olayları hatırlatmakta yarar var:

1972: Britanya askerlerinin Londonderry’de 13 Katolik göstericiyi öldürmesinden adını alan “Bloody Sunday/Kanlı Pazar”.

1979: IRA’in, Kraliçe Elizabeth’in kuzeni Lord Mountbatten öldürülmesi.

1983: IRA’in, Londra’daki Harrods mağazasını bombalaması nedeniyle 6 kişinin ölmesi.

1984: IRA’in Muhafazakar Parti’nin düzenlediği bir konferansa yönelik bombalı saldırısında 5 kişinin ölmesiyle Başbakan Margaret Thatcher’ın yaralanması.

1987: IRA’in, Enniskillen Savaşı’nın anma töreninde 11 kişiyi öldürmesi.

1988: 3 IRA militanının, Cebelitarık’ta SAS komandoları tarafından öldürülmesi.

1994: IRA’in, Birleşik Krallık yanlılarının da kabul ettiği ateşkes ilan etmesi.

1996: IRA’in ateşkese, Londra’nın Dockland bölgesinde bombalı saldırı düzenleyerek son vermesi. Saldırıda 2 kişi öldü. Kuzey İrlanda’nın geleceğiyle ilgili görüşmeler başladı. Sinn Féin görüşmelere alınmadı.

1998: Kuzey İrlanda’nın Omagh kentinde bomba yüklü araçla düzenlenen saldırıda 29 kişinin ölmesi. Sorumluluğu, IRA’den ayrılan “Gerçek IRA” üstlendi.

MİT için dersler

Dublin’den ayrılmadan önce benim de Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM) adına katılımcı olduğum DPI’ın öncülüğünde gerçekleştirilen çalışmaya ilişkin yapılan kısa değerlendirme toplantısında Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’ndan (SETA) Yılmaz Ensaroğlu’nun da belirttiği gibi:

“Katılığım bütün benzeri toplantılarda, her ülkenin müzakere koşullarının farklı olduğu, hiçbir sorunun diğer bir sorunla aynı olmadığı gibi çözümünün de aynı olmayacağı, ancak herkesin yaşanan deneyimlerden çok ders çıkarabileceği belirtilir.”

Bu itibarla, Britanya istihbaratının müzakerelerde çok önemli bir yerinin olmasından, MİT açısından da çok büyük dersler çıkarmak mümkün. Zaten MİT’in de bu konuda çok uzun bir zamandan beri çaba harcadığı sır değil. Bu ayrı bir yazı konusu olabilir. Ancak, bu çabanın harcanmasının TBMM’de yasalaşan tasarının bir bütün olarak yapılmasına bağlamak doğru değil.

Sözgelimi, tasarının 3-b maddesinde yer alan “Kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu kapsamındaki kurum ve kuruluşlar ile diğer tüzelkişiler ve tüzelkişiliği bulunmayan kuruluşlardan…” her türlü bilginin alınmasının müzakere sürecindeki rolü ile hiçbir ilgisi olmadığı açık.

Diğer taraftan Britanya istihbaratı gibi MİT de, hükümetin ve devletin emrinde bir kurum. Dolayısıyla çözümde, müzakerede kararlı olması gereken, sonuna kadar götürmesi gereken, ‘pedal çevirmeyi’ sürdürmesi gereken de siyasiler/hükümet olmalı.

Burada altı çizilmesi gereken husus, MİT gibi dünya deneyimlerini çok daha yalın bilgi ve belgelerle izleme olanağı olan bir kuruluşun, bu konularda fikri olarak öncülük yapma kabiliyet ve kapasitesini ortaya koyması. Elindeki bilgiyi rafine bir şekilde hükümete, başbakana, ilgili kurum ve yetkililere sonuçlarıyla birlikte sunabilmesi. Çözümün ve çözümsüzlüğün, çatışmanın savaşın faturasını anlaşılır bir şekilde ortaya koyabilmesi. Yoksa beklenen hükümetin ve siyasilerin yerine geçerek karar vermesi değil. Sorumluluk ve paye eninde sonunda siyasilerin hanesine yazılacaktır.

www.aljazeera.com.tr

Comments are closed.

HABER / En Çok Okunanlar