Haber / Kurbağa körlüğü mü?
23:15 4 April 2014

Türkiye’de 30 Mart seçim sonuçlarının ortaya koyduğu gerçeklerden biri de çoğu aydınımızın, sivil toplum yöneticimizin, kanaat önderimizin bir kurbağa körlüğü içinde olduğudur.

Meşhur ve anlamlı bir deneydir şu kurbağa deneyi. Hani, kurbağayı kaynar kazana atmışlar da fırlayıp, kurtulmuş. Soğuk su dolu kazana atıp altındaki ateşi yavaş yavaş arttırınca da kurbağacık lığlayıp kalmış, haşlanmış.

Bizim siyasal parti mensupları da sanki ikinci kurbağa örneğindeki gibiler. İçinde bulundukları suyun ısısının arttığını, kalitesinin azaldığını fark etmiyorlar, hep ilk günkü gibi oda sıcaklığında, hoş, tatlı, temiz bir suda olduklarını, onun dışındaki her şeyin, herkesin kötü, yanlış, geri zekalı… olduğunu sanıyor, düşünüyorlar. İçinde bulundukları suyun kendilerine hayal ettirdiği vehimler dışında paradigmaları kalmamış. Buna bağlı olarak da siyasal ferasetleri (uz-görüleri, derin-görüleri de diyebiliriz) iyice aşınmış, azalmış, kaybolmuş.

İnsan, fanatik olarak bir görüşe angaje ve mahkum değilse, bir partiye oy ve destek verirken düşünmeli, birtakım ölçüler, paradigmalar kullanmalıdır.

Uzun yıllar görüşmediğimiz, haberleşmediğimiz, kopuk yaşadığımız eski bir arkadaşımla şu internet, facebook nimeti sayesinde birkaç ay önce yeniden bir bağlantı kurduk. Söz dönüp dolaşıp güncel politik duruma geldi. Gezi olaylarını izleyen günlerde Erdoğan’ı havaalanlarında, yollarda karşılayan kalabalıkları, oldukça geniş katılımlı canlı, heyecanlı mitingleri ve kendisinin de her şeye rağmen dik durduğunu görünce, on yıl içinde yapıp ettiklerini de hesaba katarak, gelecek seçimlerin de Erdoğan ve Akparti’nin zaferiyle sonuçlanacağını düşünmüştüm. Hele o herkesi neredeyse ters köşeye yatıran Şiwanperver’li Barzani’li Diyarbakır mitinginden sonra bundan hiç kuşkum kalmamıştı. Seçimlere yakın zamanda da, alabileceği oyun %45-46 arasında olacağı kehanetinde bulunmuş, söylemiştim.

Arkadaşım, benim yurt dışında olduğumdan Türkiye’deki siyasal durumu iyi değerlendiremediğimi, kendisinin CHP içinde aktif politika yaptığını, halkla iç içe olduğunu, peş peşe gelecek üç seçimi kastederek bir buçuk yıl içinde Erdoğan’ın biteceğini, AKP diye bir partinin kalmayacağını (hatta kalırsa kıyamet kopacağını, iç savaş çıkacağını) söyledi. Siyasal öngörülerini isabetli bulmadığımı söyledim. Birbuçuk yıl sonra görüşürüz, diyerek konuyu noktaladık.

O zaman Akparti’ye ve Erdoğan’a, CHP’nin de içinde bulunduğu bir tuzak, kumpas kurulmakta olduğunu hiç aklıma getirememiştim doğrusu. Acaba bir suikast olabilir mi, diye düşünüyordum yalnızca. Meğer o arkadaşım bunlardan haberdarmış ki, çok emin bir biçimde birbuçuk yıl içinde Erdoğan’ın biteceğini söyleyebilmişti. Demek ki o da, güneşin balçıkla sıvanamayacağını, Erdoğan’ın yaptıklarının örtülemeyeceğini, ufkunun karartılamayacağını, dik durabileceğini, toplumda, gerçek hayatta karşılığı olmayan düzmece kasetlerin inandırıcı olamayacağını, kan uyuşmazlığı olan yapılarla kurulan yanlış ittifaklarla sonuç alınamayacağını hiç hesap edememişti.

Bana göre de Erdoğan ideal bir lider profili çizmiyor elbette. Devlet adamı olarak çok eksiği, yanlışı var. Ama kimin eksiği, yanlışı yok ki!.. Atatürk yaşasaydı acaba Erdoğan kadar oy alabilir miydi?! Hiç sanmıyorum. Ama belki Kılıçdaroğlu’ndan biraz daha fazla oy alabilirdi. Tabii, CHP’nin yapısını, genlerini, ufkunu değiştirmesi halinde durum değişebilirdi. Peygamber bile peygamber olduğu halde ümmetin, cemaatin tamanından biat alabiliyor muydu?! Hayır.

Kısaca, kuramsal düzeyde belki olabilir ama pratikte ideal lider yoktur. En ideal lider, işin gereklerini zamanında ve iyi kavrayan, personelin ve halkın istek ve ihtiyaçlarını iyi bilen ve bu ikisini iyi dengeleyebilen liderdir. Bana göre Erdoğan, mevcut çalışkanlığının, geniş ufkunun, iddialı hedeflerinin, delikanlı duruşunun üstüne rahmetli Menderes ve Ecevit’teki gibi biraz kibarlık, nezaket, beyefendilik koyabilseydi Türkiye’de her halde gelmiş geçmiş en ideal lider konumuna yükselebilirdi. Bunun için, son balkon konuşması önemli bir fırsattı ama ne yazık ki onu da bu yönde kullanmadı. Bu da O’nun, mevcut yapısıyla Cumhurbaşkanlığına pek de hevesli olmadığı anlamına gelebilir.

İdeal lider olmayacağına göre her zaman mevcudun iyisidir seçilen. Seçilmek için başkalarının kötü olduğunu söylemek yetmez, sizin daha iyi olduğunuzu da inandırıcı biçimde ortaya koymanız gerekir. Son seçim sürecinde kaset ve tapeleri çıkarırsanız geriye ne kalır muhalefetin söyledikleri içinde!? Erdoğan, kaset ve tapelerin düzmece olduğu, gerçeği yansıtmadığı yolunda bir algı oluşturmayı başarınca, ısıtılan sudaki fanatikler dışında herkes, muhalefete oy vermeyi gerektirecek bir durum görmedi. Belki Erdoğan’a da yeni bir kredi vermek istedi. Erdoğan, ileri sürülen şaibeleri giderirse, çamurları temizlerse, varsa yamuk yapanları ayıklayıp cezalandırabilirse verilen krediyi iyi kullanmış olur, iktidarını bir biçimde 2023’lere taşıyabilir. Aksi halde halk da her zaman kredi vermez.

Bence Türkiye’deki Çerkes aydınları, çoğu sivil toplum yöneticilerimiz ciddi bir siyasal feraset ve paradigma yoksunluğu içindeler.

Yalnızca yurtsever bir Türkiye yurttaşı bakış açısıyla bakılsa bile ülkede son oniki yılda ortaya konulan değişimi, gelişimi görmezden gelmek mümkün değildir.

Onyıllar boyunca hep “çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkacağııız!” nutukları dinledik ama şimdiye kadar kimse bunun ne zaman ve nasıl olacağını söylemeye, takvimini ortaya koymaya cesaret bile edemedi. İlk kez Erdoğan, “iki yıl içinde şunu, beş yıl içinde bunu, 2023’te şunu elde edeceğiz” dedi. Dediğini de önemli ölçüde gerçekleştirebildi. Tuneller, yollar, metrolar, havaalanları, milli gelir, sağlık sistemi, hastaneler, adalet sarayları, üniversiteler, ders kitapları, derslik sayıları, akıllı tahtalar, tabletler, ödenen borçlar, ihracat rakamları, döviz rezervleri, uyum yasaları, demokratikleşme adımları, çözüm süreçleri… Oniki yıla sığdırılan bunca şeyi görmemek için gözlerini kapamak yalnızca kendini kandırmaktan başka anlam taşımaz. Yapılıp edilen her şey, herkesin gözünün önünde. Halk da ne kör, ne de “göbeğini kaşıyan adam”. Sevgi, sempati duymayan bile sağduyu sahibi; yapılıp edilenleri görüyor ve takdir ediyor.

Bunları yurtsever aydınlar da görüp takdir etmeli. Elbette daha iyisini istemeli, yol göstermeli, öneri getirmeli.

Yalnızca etnik haklar ve kimlik açısından bakılsa bile “öz-Türk” olmayan “az-Türk” olan, ödül verdikleri adam tarafından yalnızca “Türk’e uşaklık” görev ve işlevi yüklenen “gayr-ı Türkler”in nefes alabildiği, kimliğini açıkça ifade edebildiği, kabul edildiği, dillerini seçmeli de olsa devlet okullarında okuma, anadillerinde özel okul açma hak ve olanağı bulabildiği bir başka dönem var mı Türkiye tarihinde?

Geleceği doğru kurgulayabilmek için geçmişi iyi okuyabilmek, mevcut durumu ve gelişim sürecini doğru değerlendirebilmek, paradigma ve siyasal feraset sahibi olmak gerekiyor. Aksi halde yanlış ve hayal kırıklığı kaçınılmaz oluyor.

Fahri Huvaj 

Хъуажъ Фахъри/Fahri Huvaj/Fakhri Khuazh/Хуаж Фахри М.

РФ-КБР, 360000, g. Nalchik, Pushkina str.18, İnstitut Gumanitarnikh İssledovaniy

Yorumlar (5)
  1. sonsesler on said:

    Ne ile neyi karıştırıp içiyorsunuz ? şu formülü bize de verseniz ! böylesine uzunca yıllar mest-i alemlere dalsak.

    • Karden Yusuf on said:

      Sayın “sonsesler”, Fahri abiye bir özür borcunuz var bence. Yorumunuzda kayda değer bir itiraz yok,gerekçe de. Hakaret var bol bol.Bence ayıp ediyorsunuz. Yapmayın. Ben dilerdim ki bir karşı görüş yazısı yazın, “Fahri Huvaj’a itirazımdır” gibi. Üzülüyorum, itirazsız lümpenliğe teslim oluşumuza.

  2. Enver SAĞLAM on said:

    Türkiye’deki fotoğrafı içeriden göremeyen gözlere ne desek ki.Dışarıdan bakanlardan biri olarak Fahri ağabeyin tespitleri bence önemli. Fikre fikirle cevap verme yerine, belden aşağı vurarak; üstelik de sütre gerisinden ateş edenlere bilmem ki ne demeli… Benzer tespitleri yapan ve şu an Amerika’da yaşayan bir arkadaşımın da eski “mahalle arkadaşları”ndan aynı taarruzlara maruz kalması hazımsızlıktan başka nasıl ifade edilebilinir acep? Belki de onlara söylenecek en güzel söz MFÖ’nün şarkısı olacaktır: “Sen/siz neymişsin(iz) be abi!..”

  3. Bülent Atcı on said:

    Sonseler Fahri ağbinin sözünü ettiği kurbağlardan biri olmalı uyumaya tatlı tatlı hayale devam ediyor etsin etsinde edepsizlik etmese daha iyi olurdur..

  4. Aytek DAĞ on said:

    Usturuplu ve içeriği dolu bir analiz… Farklı pencerelerden bakıp tam zıddı yorumlarda olabilir ancak bazı yorumlardaki “ucuz ulusalcı refleks ve üslup” gusips.net takipçilerine ait değildir diye düşünüyorum…

HABER / En Çok Okunanlar