Eşitlik, sadece kadınları değil, yeryüzünde yaşayan herkesi daha mutlu kılacak.

Nurdan Şahin 06 March 2018
8 MART 2018’de TÜRKİYE’de KADIN OLMAK

 

Dünya Ekonomik Forumunun her yıl yayınladığı Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği 2017 raporuna göre, kaydedilen aşamalara rağmen, var olan veriler,  cinsiyetler arası eşitliğin ancak 100 yıl sonra sağlanacağını gösteriyormuş.

 

Türkiye’de ne kadar sürer bilemiyorum ama durum çok iç açıcı görünmüyor. Dünya Ekonomik Forumu 2006 ve 2017 verilerini kıyaslamış; mutlak olarak Türkiye her konuda puanını azıcık yükseltmiş, ama o kadar az yükseltmiş ki, göreceli olarak ciddi biçimde gerilemiş; sıralamada 105.likten, 131.liğe düşmüş (144 ülke arasında). Ekonomik katılımda 106.lıktan 128.liğe, eğitimde 92.likten 101.liğe, siyasi katılımda 96.lıktan 118.liğe düşmüşüz. Sadece sağlıkta 85.likten, 59.luğa yükselmişiz.(1)

 

TUİK’in yayımladığı veriler (2) de doğruluyor bu durumu. İşgücüne katılım oranı erkeklerde %72 iken, kadınlarda %32,5! İşgücüne dâhil olmama nedenleri incelendiğinde, kadınların %55’i ev işlerini gerekçe gösteriyor. Zira çocuk ve yaşlı bakımı tamamen ve sadece kadınların üzerinde. En düşük istihdam oranının yine evli kadınlarda olması da bunu doğruluyor. Eğitimde durum daha iyi; ilkokul ve ortaokulda okullulaşma oranları eşit iken, lise ve yükseköğretimde kızların okullulaşma oranları daha yüksek. Ancak henüz bu olumlu gelişme istihdama yansımıyor.

 

İşgücüne katılmak da yetmiyor tabii eşitliğin sağlanması için; karar mekanizmalarında kadınların yer alması, “cam tavan”ın kırılması gerekiyor. Bu açıdan bakıldığında durum hiç iç açıcı değil. Kamu yönetiminden başlarsak, bakanlar kurulunda sadece 2 kadın bakan var, 550 kişilik parlamentonun sadece % 14’ü kadın. Belediye başkanlarının %2,9’u, belediye meclisi üyelerinin %10’u, devlet üniversitesi rektörlerinin %1,8’i ( özel vakıf üniversitelerinde %20), üst düzey memurların sadece %9’u kadın- mesela 81 ilde yalnızca 2 kadın vali var!

 

Gelelim özel sektöre. 2016 sonu itibariyle BİST 100 şirketlerinin toplam 845 yönetim kurulu üyesinden 102 si kadın; ancak bunların çoğu aileden. 244 bağımsız YK üyesinden sadece 19’unun kadın olması da zaten bunun göstergesi. (3)

 

Ya o her daim demokrasiden, eşitlikten, adaletten dem vuran meslek odaları, sendikalar, işveren örgütleri? Kadın başkan yok, yönetim kurulu üyelikleri ise sadece “sembolik” miktarda (4). Rakama boğmamak için sadece birkaç örnek – TÜSİAD, MÜSİAD, TOBB, TESK, DİSK, TBB, TTB, TMMOB – hepsinin başkanı erkek; yönetim kurullarında kadın üye sayısı 0 ile 4 arasında değişiyor. STK’larda eş başkanlık uygulayan ve kurumsal olarak eşitliği sağlayan benim bildiğim yegâne kuruluş ise Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG).

 

Bu eşitsizliğin tarihsel nedenleri ayrı bir yazı ve tartışma konusu. Önemli olan sorunu saptamak ve çözmek için harekete geçmek. Öncelikle mevzuatın bunu sağlaması gerekiyor.

 

Türkiye’de 2002’de Medeni Kanunda, 2003’te İş Kanununda ve 2004’te TCK’da yapılan değişikliklerle, pek çok madde AB standartlarına uygun hale getirildi (hoş şimdi de bu değişiklikleri yapan partinin iktidarında, bu değişikliklerin geri alınması riskini yaşıyoruz!), çok önemli uluslararası sözleşmeler imzalandı. Yasalar elbette çok önemli ve daha yapılacak çok şey var- mesela  “cam tavan” ile ilgili sorunlar siyasi partiler kanununda, seçim kanununda, borsa mevzuatında kadın kotası getirilerek hızla çözülebilir. Ancak, mevzuat ne olursa olsun, onu uygulayan zihniyet değişmediği sürece etkisi sınırlı oluyor, erkek dayanışması sürüyor- bilinçli ya da bilinçsiz olarak.

 

Düşünce kalıpları, önyargılar, zihniyet değişmedikçe, kadınlar sadece ezilmiyor- en temel insan hakkı olan yaşama hakları dahi ellerinden alınıyor, fiziksel ve cinsel şiddete maruz kalıyorlar.

 

Birkaç gün önce tüm gazetelerde vardı; 36 yaşında bir adam, 2 çocuğunun annesi eşini bir otel lobisinde “tesadüfen” görüyor; kadını defalarca bıçaklayarak öldürüyor. Bu suçun cezası ağırlaştırılmış müebbet iken- hani şu Altan Kardeşler ve Nazlı Ilıcak’a cömertçe verilen ceza-  nasıl tanımlayacağımı bilemediğim mahkeme heyeti, ağır tahrik olduğu gerekçesiyle, cezayı önce 24 yıla, ardından, katil çok efendi bir adam olduğu için iyi halden de 20 yıla indiriyor. Yani birkaç yıl sonra serbest bu cani! Karara, sadece mahkemenin kadın üyesi şerh koyuyor! (5)

 

Erkek egemen zihniyetten kaynaklanan bu “hoşgörü” yüzünden, 2017 yılında 409 kadın erkekler tarafından öldürüldü, 332 kadın cinsel şiddete maruz kaldı, 387 çocuk istismara uğradı(6). Tabii bunlar, olayların istatistiklere yansıyan bölümü. Bilmediğimiz kim bilir neler var!

 

Oysa dünya nüfusunun yarısı kadın; Türkiye nüfusunun da. Dünyanın kadın yarısının büyük bölümü, var olan eşitsizlikten memnun değil ve bu durumu değiştirmek istiyor. Dünyanın erkek yarısının büyük bölümü ise statükoyu korumaktan yana. Kim gücünü paylaşmak ister ki?

 

Gücünü paylaşmak istemeyen ya da bu konuda çaba sarf etmeyen kahır çoğunluktaki erkekler, sevdikleri kadınların- anaları, eşleri, kardeşleri, kızları, sevgilileri, arkadaşları- bu nedenle ne kadar tehlike altında olduklarının, ne kadar haksızlığa uğradıklarının ve yine bu nedenle ne kadar mutsuz olduklarının farkında değiller mi acaba?

 

Konuşulduğunda, pek çoğu sonuna kadar savunuyor kadın haklarını; kadınlar günü mesajları yayınlıyorlar kocaman. Lakin sahibi ya da ortağı olduğu şirkette, ya da yetkili olduğu sendikada, meslek odasında, sivil toplum kuruluşunda, yönetim kuruluna kadın kotası koymak aklından bile geçmiyor. Başkanı ya da söz sahibi olduğu siyasi partide, kadın kotası koymayı ve  “fermuar” sistemini uygulamayı aklına bile getirmiyor. Eve gittiğinde, karısına günün nasıl geçti diye sorarken, çocuğun okul toplantısı olduğu aklına bile gelmiyor. (Sahi,  kaç baba var acaba okurlardan, veli toplantılarında ya da çocuğun tıbbi kontrollerinde doğrudan sorumluluk alan? Hadi bu kadarından vaz geçtim, anneye bu konularda “eşlik” eden?)

 

23 yaşında, çiçeği burnunda bir mezun olarak, yönetici adayı pozisyonunda çalışmaya başladığım ve gerçekten 5 yıl boyunca çok şey öğrendiğim Unilever şirketinin hâlihazırdaki CEO’su , “toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldırmak için düşünce sistemimizi değiştirmemiz gerekir” demiş. Bunu sadece demekle kalmamış, şirketinde de oldukça başarılı adımlar atmış ki, yöneticilerin yaklaşık yarısı, yönetim kurulunun da yine yaklaşık %40’ı kadınmış(7). Kadınların karar mekanizmalarında yer alması, yakın gelecekte mutlaka bu oranları daha da yükseltecek.

 

Zaten, bu bir sarmal; erkek ya da kadın, düşünce yapımız değiştikçe, eşitlik fikrini içselleştirdikçe, bunun için adım atacağız- önce dilimizden, kendi hayatımızdan, çevremizden, işimizden başlayıp, giderek hedef büyüteceğiz. Siyasi partilere, iş örgütlerine, meslek odalarına baskı yapacağız. “İyi çocuk” indirimi yapan hâkimleri protesto edeceğiz. Kadın kotaları gelmesi için, mevzuatın değişmesi için uğraşacağız. İlerleme sağlandıkça, zihniyet değişikliği de yaygınlaşacak. Böylece adım adım toplumsal cinsiyet eşitliğine yaklaşacağız. Bu eşitlik, sadece kadınları değil, yeryüzünde yaşayan herkesi daha mutlu kılacak.

 

8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun!

 

 

Comments are closed.