Özgüvenli Türkiye’de...

Nurdan Şahin 21 February 2018
ADALET ve VİCDAN

 

İki araştırma yayınlandı geçtiğimiz günlerde, “Bizliğin Aynasından Yansıyanlar” adlı, gençlerde kimlik ve ötekileştirme üzerine 2,5 yıl süren, kapsamlı bir çalışma ile, daha önce 2015 te yapılmış olan, 2017 için güncellenen, “Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları” adlı bir çalışma. Niyetim bu yazıyı onlar üzerine yazmaktı ama heyhat! Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, hızla değişen gündem, altüst ediyor bütün planları. O yazı bir başka bahara kaldı kısacası.

 

Gündeme bomba gibi düşenlerin en sonuncusundan, Altan kardeşlerin ve Nazlı Ilıcak’ın (ve birlikte yargılandıkları, kim olduklarını bilmediğim, adlarını daha önce duymadığım 3 kişinin) ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırılmasından başlayalım. Bu ülkede oldum olası yargı kararlarının insanı dehşete düşürmüşlüğü çoktur; Ohal ilanından beri artarak devam eden bu duruma da bünye alışmıştı sanki ama bu karar her kesimden pek çok insanı şok etti. Üçü de gazeteci; hepsi, özellikle şahsen de tanıdığım Ahmet Altan hayatı boyunca, darbelere karşı çıkmış, her zaman demokrasiden yana tavır almış ve bu tavrını askeri darbeler döneminde bile çekinmeden ifade etmiş, bu yüzden defalarca yargı önüne çıkmış bir insan; bir değerli yazar. Tutuklu yargılanmalarına itiraz ederken, şu olana bakın! TCK’daki en ağır ceza! Ne yapmışlar bu insanlar? Yazı yazmışlar, televizyon programı yapmışlar ve muhalefet etmişler! Bu nedenle de,  “kanaat notuyla”(1) ülkedeki geçerli en ağır cezayı almışlar.

 

Altan kardeşlerin rahmetli babaları, değerli yazar Çetin Altan’a, Kültür Sanat Büyük Ödülünü verirken, o zaman başbakan olan Erdoğan şunları söylemiş 2009 yılında (2):

 

“Eleştirel akıl olmadan, eleştiriye tahammül olmadan yol alamayız. Söz olmadan, yazı ve fikir olmadan uygarlık iddiamızı gerçekleştiremeyiz. Farklı düşünmek asla birbirimizi anlamaya en azından anlama çabasına mani olmamalıdır. Demokrasinin temeli, tahammül duygusudur. Eleştirel aklın, farklılıklar arasında diyaloğun geçerli olmasıdır. Her türlü düşünceye saygı duyulmasıdır. Bugün mutlulukla ifade ediyorum ki Türkiye artık ne Çetin Altan’ı 300 kez mahkeme kapılarına çağıran ve düşünceyi mahkûm eden bir Türkiye’dir, ne de Nazım Hikmet’i 12 yıl boyunca hapishanelerde tutan Türkiye’dir. O alıngan, o vehimler üreten Türkiye, artık yerini öz güvene bırakmıştır. Bugün, Türkiye’nin ideal noktaya ulaştığını belki söyleyemeyiz. Ama düne göre çok daha iyi bir noktada bulunuyoruz ve çok daha iyiye doğru ilerlemek için güçlü bir irade ve kararlılığa sahibiz. Türkiye, Çetin Altan’ın ısrarla vurguladığı gibi enseyi karartmamış, umut kapılarını kapatmamış, içine kapanmaktan kurtularak dünyaya açılmıştır.”

 

Özgüvenli Türkiye’de, Çetin Altan’ın oğullarına ve Ilıcak’a verilen bu cezayla sadece ensemiz değil, aklımız karardı, kalbimiz karardı ama geleceğe yönelik umutlarımız hala kararmadı. Adalet mekanizmasının belli bir üst noktasında, yüksek yargıda, vicdanların kabul etmediği bu karar düzelecektir. Umalım ki bu düzelme, AİHM’e gitmeden, kendi ülkemizde olsun.

 

Mahkemenin kararına, bazı sosyal medya paylaşımları tuz biber ekti. Solcu, demokrat geçinen bir sürü insan, neredeyse “oh olsun” dedi bu karara. Özellikle Ahmet Altan, sağlam duruşuyla, görüşlerini evirmeden çevirmeden net ve bazen fazla sert ifadesiyle, en çok da Taraf gazetesi nedeniyle tepki çeken bir yazar. Görüşlerine kısmen ya da hiç katılmayabilirsiniz, kendilerini sevmeyebilirsiniz, Taraf’ın yayın politikasını eleştirebilirsiniz ama bu yargılamayı ve kararı eleştirmeyenler, bir daha adalet ve demokrasiden, vicdandan söz edemezler, ederlerse de inandırıcı olmazlar elbette.

 

Benzer bir yaklaşım ülkenin en önemli aydınlarından Murat Belge ile ilgili sergileniyor. Her şey, Oda TV’nin  “Ve Murat Belge de Gidiyor” adlı yayınıyla başladı 10 Şubat günü(3). Habere göre, Murat Belge, Oxford Üniversitesine gidiyordu ve Risk Altındaki Akademisyenler adlı kuruluştan da destek almıştı. Şu sözlerle devam ediyordu haber:

 

Türkiye’de özellikle KHK ile atılan muhalif akademisyenlerin bu fondan yararlandığını söyleyen üniversite üyeleri, yakın döneme kadar iktidar destekçisi olan Belge’nin başvurusunu etik bulmadı.”

 

Haber, bir de böyle abuk sabuk yorumlarla çıkar çıkmaz, sosyal medyada bir linç kampanyası başladı. En çok ve en üzücü olan da, yine bu kampanyanın önemli kısmının kendine “sol” diyen cenahtan gelmesiydi. Yahu, bu adam 20 küsur yıldır Profesör – bazılarının aksine, hiç kullanmaya gerek de duymaz bu titrini (4). İletişim yayınlarının, Birikim dergisinin, Yeni Gündem’in kurucularından. Yirminin üzerinde basılı kitabı, bir o kadar tercümesi var-hem de ne tercümeler: James Joyce ve William Faulkner gibi yazarları kazandırmış dilimize. Üniversitelerde bölüm başkanlığı yapmış, muhalefetin bedelini hapis yatarak ödemiş, her zaman bu ülkenin vicdanı olmuş bir insan. Belki barışa katkım olur diyerek, mahallesinden gelen tüm baskılara karşın Akil İnsanlar arasına katılarak elini yakın zamanda taşın altına koymuş bir insan. Dünyanın bir numaralı üniversitesi Oxford, sırf baskı altında diye önüne geleni bünyesine kabul eder mi sanıyorlar acaba? Bu nasıl bir vicdansızlıktır, nasıl bir seviyesizlik, kendini bilmezliktir? Oda TV’nin yazdıkları doğruysa, sorgulanması gereken, 75 yaşında yeni bir kitap yazan Murat Belge’nin neden gittiği değil, neden kendini baskı altında hissettiği olmalıdır.

 

Şaşkınlık yaratan bir başka yargılama ve sonucu ise, bir yıldır tutuklu bulunan, Die Welt muhabiri Türk asıllı Alman vatandaşı Deniz Yücel’in hem tutuklanma, hem de serbest kalma biçimiydi(5). Deniz Yücel, Şubat 2017 de tutuklanmış, o günden bugüne hakkında iddianame hazırlanmamıştı.  Bu durum doğal olarak, her yerde, özellikle Almanya’da büyük tepki topluyordu. Başbakan Yıldırım’ın Almanya ziyareti sırasında, Merkel’le görüşmesi sonrası yaptığı açıklama, Deniz Yücel’in serbest kalma ihtimalini ima etmişti etmesine de, bu kadar jet hızıyla olmasını herhalde kimse beklemiyordu. Bir yıldır hazırlanmayan iddianame birkaç gün içinde hazırlanıp mahkemeye gönderildi. Mahkeme hem FETÖ hem PKK propagandası yapmak ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu işlediğini iddia ettiği Yücel için 4 yıldan 18 yıla kadar hapis cezası isteyen savcılık iddianamesini hemen kabul etti ve Yücel tahliye edildi, hem de, kendi ifadesine göre, eline teslim edilen tutukluluğa devam kararına rağmen!

 

Aslında vicdanları rahatsız eden, bir gazetecinin hakkında doğru dürüst bir itham olmadan tutuklanması ve tam bir yıl mahkemeye çıkmadan tutuklu kalması idi. Serbest kalma biçimi ise, sevinç yaratmasına karşın ne vicdanları rahatlattı, ne de adaletin işleyişine güven tazeledi…

 

(3)  https://odatv.com/ve-murat-belge-de-gidiyor-10021803.html

(4)  https://www.iletisim.com.tr/kisi/murat-belge/4793#.Wonqt

(5)  http://www.hurriyet.com.tr/dunya/deniz-yucel-serbest-40744061

 

Comments are closed.