yok artık, bu kez hayır

Nurdan Şahin 08 February 2017
“YETMEZ AMA” dan “YOK ARTIK” a

 

Referandumları sevmem.  Referandum  insana bir şeyi tartışma, düzeltme, ikna etme, mutabakat sağlama, olmadı uzlaşma, orta yolu bulma, daha iyi bir sonuç üretme şansı vermez. Cevabınız ya evet olacak, ya hayır. Yapılan propaganda da tamamen buna yönelik. “Belki” yok, “kısmen” yok, “şimdilik” yok. Siyah ya da beyaz! Oysa hayat esas olarak grinin tonlarından oluşuyor ve referandumda bu binlerce ton griyi yok sayıyoruz. Üstelik referandum çağdaş demokrasinin en önemli özelliklerinden olan çoğulculuk kavramına tamamen ters; çoğunluk ne derse o oluyor, hem de salt çoğunluk!  O nedenle demokratik dünyada çok da  uygulanan bir yol değil. İnsan haklarına yönelik hiç bir şeyin referanduma sunulması kabul görmüyor. Anayasa değişiklikleri ise, sunulabiliyor ama wikipediaya göre , bugüne kadar referanduma sunulmuş dünya anayasaları içinde sadece 1946 Fransız Anayasası halk tarafından 1. oylamada reddedilmiş. İkinci oylamada o da kabul edilmiş. Bizim yeni Anayasa oylamasının tarihte reddedilen ikinci anayasa olma ihtimali hayli  mümkün.

 

1982 anayasa referandumunda , hayatımdaki ilk oyumu kullandım ve elbette hayır verdim- incecik beyaz zarfin içindeki mavi hayır oyumu, asker emeklisi seçim sorumlularına göstere göstere .  Serde gençlik ve solculuk vardı tabii. Ben ve benim gibiler, tam 35 yıldır sivil bir anayasa yapılmasını umut ettik bu ülkede. Bir ara epeyce yaklaşmış gibiydik; üstelik de , dindarların, Kürtlerin ve  liberal demokratların  uzlaşmasına dayanan ve dolayısıyla meşruiyeti tartışılmaz demokratik bir sivil anayasa umudu belirmişti ufukta.  Heder edilen barış süreci ile birlikte, bu ümit söndü ve kaldık milliyetçi muhafazakar işbirliğinde, dünyada hiç görülmemiş bir yönetim şekli getiren güdük bir anayasa değişikliğine.

 

Daha önceleri de yazdığım gibi, kategorik olarak başkanlığa karşı değilim. Ak Partiye oy vermedim ama, iflah olmaz bir  Ak Parti karşıtı da olmadım hiç. Buna rağmen, bu referandumda, oyum  hayır olacak. 35 sene önce hayır denilen cunta anayasasının  bugünkü halinden bile daha kötü bir anayasa değişikliğine nasıl evet denebilir ki?

 

Yasama ve yargı tamamen yürütmeden sorumlu partili cumhurbaşkanına bağlanıyor ve tüm denge/denetim mekanizmaları kaldırılmış.  Vesayet olmasın tamam da, bir denge/denetim sistemi olsun değil mi? Yok! Tüm denetim halkın oyu- beğenmezse bir dahaki seçimlerde seçmeyecek. Bunun yeterli varsaysak bile -ki değil- ya o zamana kadar atı alan Üsküdar’ı geçerse? Bu kadar geniş ve denetimsiz  yetki sadece Erdoğan’a değil, hiç kimseye verilemez, verilmemeli  çünkü Tanrı dışında hiç kimse bu kadar yetenekli, bu kadar adil ve kusursuz olamaz.

 

İçerik açısından kabul edilemez olan anayasanın referanduma gidiş süreci de son derece tatsız.  Bir yanda hayır oyu vereceklerin bir bölümünü temsil eden ve dünyanın en iyi anayasasını da getirse hayır diyecek olan kategorik Ak Parti karşıtlarının yürüttüğü dışlayıcı, ürkütücü ,üstten bakan  kampanyalar var. Öte yanda, bunun tam tersi, yani liderleri ne derse doğru kabul ve biat eden, anayasa değişikliğini sadece Erdoğan’ı başkan yapacağı için destekleyen ve aksi durumu hiç aklına getirmeyen kategorik Ak Parti yandaşlarının kampanyaları var- “hayır” oyu verenleri neredeyse vatan hainliği ile suçlayan kampanyalar! Televizyona, herhalde rating nedeniyle, sadece bu  2 kategori çıkıyor ve bağrışıp duruyor. Dün akşam, bir ara CNN’e takıldım; Metin Metiner karşısındaki CHP’li olduğunu sandığım birilerine, “Mustafa Kemal de partili cumhurbaşkanıydı, ona da  tek adam idaresi mi diyorsunuz” diye aslında zamandan mekandan soyut, anlamsız bir soru soruyor, ayni soruyu defalarca ve her seferinde sesini daha çok yükselterek tekrarlıyor ve karşısındakiler de kem küm mırın kırın dedikçe daha da çok bağırıyor. Karşısındakilerin bir tanesi de, “evet o zaman da tek adam rejimi vardı; zaten kitabı bile var Tek Adam diye; aradan neredeyse bir asır geçmiş, zamanın ruhu çok farklı, biz artık kim olursa olsun tek adam rejimi istemiyoruz, tam demokratik bir sistem istiyoruz” diyemiyor!

 

Kısacası, özgürleşemeyen zihinlerle siyaset yapmak zor zanaat. Kampanyaların saldırganlığı da bundan kaynaklanıyor, bu anlaşılabilir bir şey ama bizzat hükümet üyelerinin hayır oylarını  PKK ve FETÖ örgütleriyle ve terörizmle eşleştirmesi kabul edilemez. Üstelik bu ikiliye, parlamentoda grubu bulunan bir yasal partiyi –HDP’yi de eklemeleri hiç bir demokratik teamül ile uyuşmaz. Hayır oyu referandumun iki seçeneğinden biri – bunu kimse unutmasın.

 

Neyse ki,  Türkiye kamuoyu bu iki uçtan ibaret değil.   Düne kadar Ak Partiyi  desteklemiş, halen de oy verecek bir çok kişi referandumda evet oyu verme konusunda mütereddit. Karşılıklı konuşmalarda, ya da köşe yazılarında, bunu açık açık olmasa da dile getiriyorlar. Elbette haksız değiller; bir ekip hareketi olarak başlayan, ülkede pek çok olumlu değişim gerçekleştiren partilerinin bugün geldiği noktada, kuruculardan neredeyse hiç birinin artık liderin yanında olmaması, takım çalışmasından tek adam yönetimine geçiş, kuruluş ideallerini koruyan partilileri/seçmeni mutlaka rahatsız ediyordur. Muhtemelen bu nedenle, Ak Parti seçmeni arasında %10 kararsız –halen- olduğunu gösteriyor anketler. Referandumun mimarı MHP’de %20 civarında kararsız varmış, ayrıca  görünen o ki, tavana rağmen, tabanın çoğunluğu hayır diyecek. CHP ve HDP’de oylar çok ağırlıklı olarak hayır görünüyor ancak Kürt seçmen içinde kararsızların oranının da hayli olduğu söylenenler arasında.

 

Kısacası, referandum sonucu  bayağı ortada görünüyor. Sonucu, kararlı MHP oyları ile kararsız Kürt seçmenin  ve kararsız  Ak Partili seçmenin kullandıkları (ya da kullanmadıkları)  oyları belirleyecek. Ancak OHAL altında, bir çok milletvekili ve gazeteci tutuklu iken, referanduma giden süreçte, kararsızların bir karara varması için yürütülecek kampanyaların eşit koşullarda olacağını varsaymak ne yazık ki mümkün değil.

 

Ben bu kez “ yetmez ama evet” demeyeceğim (yanlış anlaşılmasın, o zaman verdiğim kararın arkasındayım).  Tek parti/tek adam yönetimine yol açabilecek olan  anayasa değişikliği  ve  toplumun önemli kesimini dışlayan  hazırlanma süreciyle,  propaganda sürecindeki eşitsiz koşullar,  bana  “ yok artık, bu kez hayır” dedirtiyor.  Kararsızların bir çoğunun da böyle düşüneceğini ve bu ülkenin hak ettiği sivil , demokratik ve çoğulcu bir anayasaya gitmek için bu referandumda “hayır”a yöneleceklerini umuyorum.

Comments are closed.