Yargı da değişecek, çok zaman alsa da…

Nurdan Şahin 23 June 2016
YARGI DA DEĞİŞİR…

 

“Sen de anneannene benzersen, 100 yaşına kadar yaşarsın nasılsa. E ben de o zaman 70 yaşıma yaklaşmış olurum, birlikte yaparız yine bir şeyler”

 

Bu sözler, annesi 53 yıl hapis istemiyle yargılanacak olan 14 yaşında bir kız çocuğuna ait. Yasemin Çongar’ın kızına.

 

Türkiye’nin bugüne kadar gördüğü en cesur, en farklı gazetelerden biri olan eski Taraf’ın yöneticileri Ahmet Altan, Yasemin Çongar ve Yıldıray Oğur için  ‘devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme’, ‘terör örgütü propagandası yapmak, devletin güvenliğine ve siyasal yararına ilişkin gizli kalması gereken bilgileri açıklama’, ‘devletin güvenliğine ilişkin belgeleri tahrip etme, amacı dışında kullanma, hile ile çalma’ iddiaları ile dava açıldı; 53 yıl hapisleri isteniyor. Belgeleri bulan Baransu ise zaten tutuklu ve ve 70 küsur yıl ile yargılanıyor.

 

Ne yapmışlar? Kendilerine ulaştırılan belgeleri okuyup inceleyip, yayınlama kararı almışlar, sonra da savcılığa teslim etmişler. Devletin güvenliğine dair gizli belgeleri korumak devletin görevidir, gazetecilerin değil. Gazeteci haber yapar, kamuoyunu bilgilendirir, bilgilendirmelidir.  Hata da yapabilir bu arada. Bazen – ülkemizde biraz sık görüldüğü üzere-  çarpıttığı da olur. Bu bile, genel olarak dava konusu değil, mesleki etik konusudur.

 

Taraf gazetesi, bu kadronun yönetiminde iken çok ciddi işler yaptı, ayrıca müthiş bir yazar kadrosu vardı. Gazete olarak, Türkiye’de askeri vesayetin zayıflamasına önemli katkıda bulundular. Bu arada hatalar da yapılmış olabilir elbet; ama bu, yaptıklarının gazetecilik olduğu gerçeğini değiştirmez.  (Hatasıyla ,sevabıyla o günlerin içerden bir anlatımı için Yıldıray Oğur’un Serbestiyet’teki yazısı: http://www.serbestiyet.com/yazarlar/yildiray-ogur/bir-zamanlar-kadikoyde-696875)

 

Şimdi onlar, gazetecilik yaptıkları için, şaka değil tam 53 yıl hapis istemiyle yargılanırken, ülkedeki bir çok karanlık olayda adı geçen, Ergenekon davası sanığı Veli Küçük YENİDEN  devlet protokolünde yer buluyor. Basılması  suç sayılan belgelerde anlatılanları yapanlar ortada dolaşıyor; belgeleri sızdıranlar, tahrif ederek ve hatta bazılarını uydurarak orduya kumpas kurduğu iddia edilenler ise ortada hiç yok!

 

****

 

Hakkında 100’den fazla dava açılan, eski genel yayın yönetmeni hapse mahkum edilen, günlük yasal gazete  Özgür Gündem’e destek vermek amacıyla başlatılan “Nöbetçi Yayın Yönetmeni” uygulamasına da benzer bir yaklaşım var: dayanışmaya katılan nöbetçi yayın yönetmenlerinin çoğu ifadeye çağrıldı; 3 kişi ise tutuklandı: Hayatını insan hakları ihlallerine adamış, okuldaş olmaktan gurur duyduğum Prof. Şebnem Korur Fincancı,  Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye temsilcisi ve Bianet çalışanı Erol Önderoğlu, gazeteci yazar Ahmet Nesin. “Nöbetçi Yayın Yönetmeni” olan insanların Özgür Gündem ile bir organik bağları olmadığını, bu davranışın sadece dayanışmaya yönelik bir aktivizm olduğunu elbette savcı da, hakim de biliyorlar ama gönül rahatlığıyla tutuklama kararı verebiliyorlar.     (http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/543478/Gorevli_savciya_acik_mektup.html )

 

***

 

Muğla’da zorla Atatürk büstü öptürülen ve sonra linç girişiminde bulunulan İbrahim Çay’a, olaydan sonra linççilerinden birini tehdit ettiği gerekçesiyle 5 ay hapis cezası verilmiş! Linç girişiminde bulunduğu iddia edilen 16 kişi serbest, 7’si hakkında dava açılmış. İbrahim Çay’a ise, giydiği yöresel kıyafet gerekçesiyle, terör örgütü propagandası yapmaktan dava açılmış!

(http://t24.com.tr/haber/dovulerek-ataturk-bustu-opturulen-kurt-esnafa-5-ay-hapis-lincciler-beraat-etti,346385)

 

****

 

Örnekler çoğaltılabilir, hem de her alandan. Yargı sistemi, başta basın, savunuculuk yapanlar, muhalifler, kadınlar olmak üzere, hemen herkes için bir hak arama yeri olmaktan maalesef çok uzak ; aksine güven vermeyen, korkulan, bireye karşı devleti, ezilene karşı ezeni, kadına karşı erkeği, muhalife karşı statükoyu  koruyan bir “kuvvet” ne yazık ki . Bu yeni bir durum da değil; elbette bu ülkede her meslekte olduğu gibi iyi yargıçlar da var ve oldu ama sistem genel olarak hep böyleydi ve zihniyetler değişmediği sürece de böyle kalacak.

 

Yıllar önce, yanılmıyorsam Ecevit koalisyonu döneminde, AB’ye uyum amacıyla TCK’da yapılacak değişiklikler hakkında görüş almak için, bir TV programı, o zamanlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde görevli olan Rıza Türmen’e bağlanmış, yapılan değişikliklerle ilgili fikrini sormuştu. Türmen, yapılan değişikliklerin olumlu olduğunu ancak hakim ve savcıların zihniyeti değişmedikçe,  devleti değil birey haklarını gözetmedikçe, dünyanın en demokratik yasaları da gelse durumun çok değişmeyeceğini ima eden bir açıklama yapmıştı. Bu elbette, yasaların önemi olmadığı anlamına gelmiyor; elbette yargının mutlaka ve mutlaka yürütmeden bağımsız  olması gerekiyor. Gerekli ama yeterli olmayan bu koşulun bile ülkemizde var olduğunu söylemek ne yazık ki mümkün değil.

 

Durum maalesef bu. Yargı bağımsız olmadıkça, yetmez, zihniyet değişmedikçe, iktidarda olanlara ve  baskı boyutlarına bağlı olarak, yargı sistemi de  statükocu ve siyasi kararlar vermeye devam edecek. Ancak, eskiden farklı olarak, özellikle de sosyal medya sayesinde, artık  yapılan her şey, verilen her karar hızla kamuoyuna mal oluyor; bu durum da toplumsal muhalefeti arttırıyor. Haklı toplumsal tepkiler ve talepler ise zaman içinde mutlaka farklı bir yapıya ve  zihniyete yol açacak. Yargı da değişecek, çok zaman alsa da…

 

Comments are closed.