Yanılmayı çok isterim.

Erhan Hapae 17 May 2016
KALDIKYA REİS’E

 

Davutoğlu’nun, parti başkanlığına bizzat Erdoğan tarafından aday gösterilmesi sürprizdi benim için. Partide bulabileceği en iyi adaydı. Dünyayı etkileyen 100 entelektüelinden biriydi  (Foreign Policy) dergisine göre. 2010. Bence de öyle.

 

Kendisine emir kulu olmayacağı baştan belli olan birini seçmesini biraz kuşkulu ama takdirle karşılamıştım. Demek bunlar böyle, bravo diyerek.

 

Tahammül buraya kadarmış.

 

Dolmabahçe mutabakatına itirazla başladı ayrışma, Başkanlık konusunda farklı görüşler, 7 Haziran da meydanları Davutoğlu’na teslim etmeme niyeti, derken 1 kasım seçimlerinde mecburen biraz geri çekilmesi çok koymuş Erdoğan’a.  Son seçimde 49,5 almasına sevindi mi, üzüldü mü belli değil. Hani belki Davutoğlu’unun ufak bir payı varsa!

 

Davutoğlu Avrupa konseyini Türkiye gündemi ile toplamış, onları bir şeylere ikna etmeye çalışıyorken, aynı saatlerde bizimki dayanamıyor; ‘Eyyy Batı’ nutukları atıp, onu orada basın toplantısında zor durumda bırakıyor.

 

Operasyonlar büyük oranda başarıya ulaşırsa, Kürtlerle görüşmeler başlayabilir demesine karşı; görüşme mörüşme yok, operasyonlar sonuna kadar devam edecek, işte size çözüm.

 

İktidarı ele geçirdiği o kısa dönemde, piyasayı  iyileştirmek için para lazım diyen Amerikalı danışmanına, matbaada bastırdığı Pezosları uzatan Meksikalı asi Panco Villa’ya  benzer bir durumla, Merkez bankası faizleri düşürsün talimatları veriyor. Babacan ne diyeceğini bilemiyor. Piyasayı iradi, talimatla yönetilen bir şey sanıyor.

 

Benden iyi kim bilebilir?

 

Allah korusun AB vizesi meselesini ya Davutoğlu çözerse?

 

Obama ile görüşmesine izin vermedi, belki kendisinden çok daha iyi bir intiba bırakabilirdi neme lazım.

 

21 ay ve iki seçim böyle geçti.

 

Bence gelmiş geçmiş en çalışkan ve en entelektüel başbakanıydı bu ülkenin, doğuyu da batıyı da bilen. Bir daha da böylesi olmaz.

 

Belli ki, Davutoğlu’nun anayasa anlayışı ile Erdoğan’ınki arasında epey bir fark varmış. Erdoğan milli diyor, öbürü evrensel.

 

Cahar Dudayev bağımsızlık ilan edip Türkiye’ye gelmişti bir ara. Resmi olarak karşılanmadığı için geceleri Kıbrıs’ta kalıyordu ve gündüzleri İstanbulda. Swis Hotelde düzenlenen bir basın toplantısında; ‘Çeçenya’da nasıl bir düzen kurulacak bundan sonra’ sorusuna ‘Çeçenya’ya özgü’ cevabını vermişti. Demokrasi-Diktatörlük- Şeriat-Sosyalist filan demeden. Erdoğan’ın milli anayasası onu hatırlatıyor bana. Küresel-Yerel olsa amenna da!

 

Ama sermayenin (yani oyların) sahibi o, en azından şimdilik.

 

Genel müdürlerin pekte kıymeti Harbiye’sinin olmadığını anlamıştım kendi iş hayatımda, aslolan patronmuş. Burada da öyle. Oylar Tayyip’in, Davutoğlu bunu anlamayacak birisi değil. Buyur dedi mührü, ben sana kulluk etmem.

 

Tayyip’in canına minnet, ona kulluk etmekten şeref duyacak onlarca parti ileri geleni varken.

 

Ekonomiye hiçbir şey olmaz, bayındırlık işleri yürür merak etmemek lazım ama Demokrasi –Avrupa Birliği ve Kürtlerle barış bir başka bahara kaldı artık.

 

Yanılmayı çok isterim.

 

CARI.

 

 

Comments are closed.