Ulaştığımız nokta, Çerkes Diasporası kavramını muhacereti de içinde barındıran anayurdundan zorla sürgün edilen topluluk olarak tanımlamak oldu.

Can Nart 17 December 2012
DİASPORA SORUNLARI

İstanbul’da  ‘Adige Diasporası’ kavramı üzerine tartışırken bu kavramın muhaceretteki Adige halkının somut koşullarına pek uymadığını düşünüyordum. Çünkü diaspora kavramının anayurdu olmayan ve/veya anayurdu dışında yaşamayı benimseyen halklar icin geçerli olduğunu düşünüyordum. Muhaceretteki Adige halkının ise, vaadedilmiş toprakları değil, Kuzey Kafkasya da anavatanı vardı ve anavatan/muhaceret ayrımı kendi isteği dışında, halkın vatanından sürgün edilmesiyle oluşturulmuştu. Diaspora kavramını benimsemek anayurda ilişkin taleplerden vazgeçmek anlamına geliyordu. ‘Adige Diasporası’ndan, ancak, halkın anavatanına ‘dönüş hakkı’nın elde edilmesinden sonra söz edilebilirdi. Sthephane Duforix’de “Diasporalar” kitabında benzer bir yaklaşımdan sözeder; “Gerçekten de 1980’li yıllardan beri ‘diaspora’, yaygın ‘nufus’ anlamları içinde ‘dışarıdan göç alma’ (immigration) ve ‘dışarıya göç etme’ (emigration) terimlerinin yerini tutmaktadır. … Sanki politik yan ‘diasporaya ait değilmiş ve bir başka kavramdan, sürgün kavramından kaynaklanıyormuş gibi düşünülür.  … ‘Diaspora’ teriminin kullanımı, siyasi boyutu ortadan kaldırma ve tektipleştirme eğilimindedir” der.(s.64)

 

Bu nedenle uzun süre diaspora kavramını kullanmadan muhacereti kullandım. Fakat, günümüzde muhaceret kavramı da anayurdundan sürgün edilmiş Adige halkının durumunu tam olarak ifade edemiyor. Ulaştığımız nokta, Çerkes Diasporası kavramını muhacereti de içinde barındıran anayurdundan zorla sürgün edilen topluluk olarak tanımlamak oldu. Diasporayı bu anlamda kullanmak ulusal-toplumsal sorunlarımızı sağlıklı bir şekide tartışmada faydalı olacaktır. Çünkü muhaceret anayurda dönme talebi ile sınırlı kalırken, diaspora anayurda dönüş talebinin yanısıra, anayurt dışında var olmayı da gündemde tutmayı sağlıyor. Diaspora anayurda dönmeyi düşünen topluluğun yanısıra, dönmeyi düşünmese bile anayurt dışında topluluktan topluma dönüşüme ve ikili mevcudiyete imkan tanıyor.

 

Diasporanın sürdürülebilirliği için anavatan ın varlığı çok önemlidir. Anavatan, diasporanın kollektif kimliği yapılandırmasına katkının yanısıra, diasporaya, diasporadaki köksüz halka bir güvence sağlar.

 

Ernest Geller’in diaspora ulusculuğu ile ilgili görüşleri bu konuya ışık tutabilir. Geller diaspora ulusculuğunu, tarım toplumundan sanayi toplumuna geçerken  büyük bir kesimi kentlerde yaşıyan, “köylü yedeği” bulunmayan, “kültürel açıdan farkedilebilen, ekonomik açıdan ayrıcalıklı ve siyasal açıdan savunmasız topluluklar”ın ulusculuğu olarak değerlendirir. “Bu tür ulusculuklar için, toprak elde etmek ilk ve belkide en önemli sorundur”. “Dağılmış bir şehir nufusunun başlıca sorunu gerekli ulusal toprakların kazanılmasıdır.” Ve  “Ufak da olsa eski bir toprak parçasını elinde bulunduranlar daha az vahim sorunlarla karşılaşabilirler”.

 

Adige diasporası, 1980 lerden sonra, eski bir toprak parçasını elinde bulunduran anavatan ile ilişkilerini geliştirdikten ve ilk dönüşcüler anavatana yerleştikten sonra Geller’in diaspora uluscuları için ilk ve belki de en önemli olduğunu belirttiği sorun çözülmüş oldu. Ardından, keşfedilen anavatanda elde edilen toprak nedeni ile Diaspora ulusculuğu zayıflarken yerini uzaktan(gıyabi) milliyetçilik aldı.

 

Diaspora siyasi açıdan savunmasız olduğunu ilk önce Yugoslavya’da hissetti. Anavatan Yugoslavyadaki Adige nufusunu çok zorlanmadan Adigey’e taşıdı. Bu süreç anavatan açısından da, dönüşcüler açısından da başarılı kabul edilebilecek bir süreç idi.

 

Ortadoğuda esen “Arap Baharı” rüzgarları, Arap ülkelerinde bulunan Adige diasporasına siyasi açıdan savunmasız olunduğunu bir kez daha gösteriyor. Suriyedeki Adige diasporası kendisine çıkış ararken, Ürdündeki Adige diasporası da tedbirlerin alınması gerektiğini bizlere hatırlatıyor.

 

Suriyedeki Adige Diasporasının durumu, bu ülkedeki siyasi gelişmeler nedeni ile oldukça karışık. Çünkü Suriye sorunu ülke içi bir sorun olmanın çok ötesine geçti. Uluslararası bütün güçler Suriye topraklarında mücadele ediyor. Adige diasporası sadece Suriye içindeki sınıfsal-toplumsal ilişkileri değil, ayrıca emperyalist devletlerin ve bölge devletlerinin politikalarını da takip etmek durumunda.

 

Dönüş hareketi ise Adige diasporası için en güvenli yerin anavatan olduğunu düşünüyor ve Suriyeli Adigeleri bu konuda teşvik ediyor. Elbette Rusya-Suriye ilişkileri bu kararların uygulanmasında önemli bir faktör. Yanısıra Adige diasporasının en yoğun bir şekilde bulunduğu Türkiyede hükümet-Suriye muhalefeti ilişkilerini de irdelemek önemli olmakta.

 

Adige diasporası Rusya, Türkiye ve Suriye ilişkilerinde sürgün bir halk olmanın, mazlum olmanın, mülteci olmanın haklılığını Birleşmiş Milletlerin diasporaya ve anavatana ilişkin tanıdığı evrensel haklar çerçevesinde talep etmeyi gerçekleştirebilirse başarılı olacaktır. Böylece hem diasporaya yönelik hakların korunması sağlanabilecek, hem de anavatanla kalıcı bağlar kurulabilecek, anavatan da buluşmanın temelleri atılabilecektir.

 

 

POLEMİK

 

Guşips’in Çıkarken’inde ve Alper Hraca’nın yazılarında  “Özgürlük” olumlanırken “İdeoloji” ye karşı olumsuz bir vurgumu var? İdeolojilerden bağımsız olarak ortak bir “Özgürlük” telakkisi  olabilirmi?

Bu sayfalarda sanırım siyaset olacak ve siyaset “ideoloji” işi değilmi?

Bu sorularım Guşips in yazı kuruluna.

 

Bir soru da  Alper’e sormak isterim;  “Savaş mağdurlarına anavatana postalanacak kargo muamelesi yapacak kadar siyaseti insansızlaştıran” zihniyet kimin zihniyeti. Savaş mağdurlarının anavatan’a Dönüş hakkını savunmayı “postalamak” olarak nitelemiyorsun umarım.

İdeolojilerden uzak durmaya çalışarak siyaset geliştirmeyi savunmak, kendi ideolojisini saklarken diğer ideolojileri olumsuzlamaktır, ve böylesi yaklaşımlar otoriter siyaseti meşrulaştırmaya çalışan ideolojilerden kaynaklanır.

Can Nart

 

Yorumlar (1)
  1. fahri huvaj on said:

    Sevgili Yusuf,
    “diyaspora”, “muhaceret” kavramları beni de çok meşgul etti. Son yıllarda ben de Çerkesler olarak durumumuzun her iki kavramın tanımına, anlamına pek uygun olmadığını düşünmeye başladım.
    Diyaspora kavramı, bana göre, anayurdu dışında yaşamaya karar vermiş ama kendisini anayurduna mutlak bir ruh ve gönül bağıyla, ulusal-kültürel bağlarla bağlı ve sorumlu hisseden, bu bağlılık ve sorumluluğun gereğini yerine getirmeye çalışan, bulunduğu yerdeki ulusal örgütlenmeleriyle anayurdun yarar ve çıkarlarını gözetip kollayan bir kitleyi ifade ediyor. Yahudi diyasporası, Ermeni diyasporası örneklerinde olduğu gibi. Anayurt dışındaki Çerkeslerin durumunu pek bu anlam ve içeriğe uygun göremiyorum.
    “Muhaceret” kavramından ise, (ki ben genellikle bu kavramı kullanmayı tercih ediyorum), henüz “diyaspora” olmaya karar vermemiş, hala anayurduna dönüp bütünleşme umudunu yitirmemiş, bunun için olanak ve fırsat kollayan bir ulusal kitleyi anlıyorum. Yurt dışındaki Çerkeslerin durumunu bu anlam ve içeriğe de pek uygun göremiyorum.
    Sonuçta, hangisi olursa olsun, ama birine uygun biçimde yapılanabilsek ve onun gereğini yerine getirebilsek, diyorum.
    Konuyu gündeme getirip canlı tuttuğun için teşekkürler.