62’den ne kadar tavşan olursa, gezi notlarından da o kadar manifesto olur!

Erdoğan Boz 02 July 2015
62’den Tavşan

 

21 Mayıs’tan kısa süre önce yine Guşıps’te yayına giren “Anavatana Hoş Geldiniz: Bir Soykırım Turizmi Hikayesi” başlıklı yazımın[1] tetiklediği hararetli tartışmalar yaşandı. Elbette burada yazma nedenimiz tartışmak ve tartıştırmak. Bunun sadece benim için değil bütün diğer yazarlar için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Ancak söz konusu yazıdan hareketle, gerek sosyal medyada gerekse kimi internet sayfalarında şahsıma yönelik yalanlar ve dedikodular üzerinden bir karalama kampanyası yürütüldü, çeşitli şekillerde hakaretler edildi. Bunun nedeni ise eski hasımlarıyla yeni yâren oluveren neo-dönüşçü bir kliğin son yılların “en büyük politik proje” edasıyla ortaya attıkları bir gezi programını eleştirmemdi. Daha sonra dizi filmleri aratmayacak bir “kurguyla” okuyucularına sunulan dizi yazılardan da anlaşılacağı üzere, en çok da “soykırım turizmi” kısmına takılmışlardı.

 

Peki nedir bu “soykırım turizmi”?

 

Aslında kavram bana ait değil. Kavram 2000’li yılların başlarında akademik camiada kullanılmaya başlandı ve turizm sektöründe özel bir alanı ifade eden bir kavram olarak da tedavüle girdi.[2] Dolayısıyla hem akademik bir çalışma alanına[3] hem de turizm endüstrisinin bir alt dalına[4] işaret ediyor. Henüz üzerinde mutabık olunmuş bir kullanım olmasa da son yıllarda Türkçede “Hüzün Turizmi” olarak karşılanmaya başlanan “Dark Tourism”in[5] bir alt alanı.

 

Hüzün Turizmi tarihsel anlamda ölüm ve trajik olaylarla bağlantılı mekânlara yapılan ziyaretleri tanımlamak için kullanılan bir kavram. Alt başlıkları ise kabaca şunlar[6]:

 

•             Savaş Alanı Turizmi

•             Mezarlık Turizmi

•             Felaket Turizmi

•             Hayalet Turizmi

•             Soykırım Turizmi

•             Hapishane Turizmi

•             Ölüm Turizmi

 

Aslında hepimizin günlük hayatımızda öyle ya da böyle karşılaştığımız, duyduğumuz, bildiğimiz kimi popüler örnekleri var. Gelibolu-Çanakkale (Savaş Alanı ve Mezarlık) ve Ulucanlar Cezaevi-Ankara (Hapishane) yakından tanıdığımız iki örnek.[7] Polonya’daki Auschwitz Toplama Kampları, Ruanda Soykırımı anma alanları bütün dünyada turistlerin akın ettiği iki diğer “Hüzün Turizmi” (tam olarak “Soykırım Turizmi”) destinasyonu.

 

Elbette söz konusu faaliyetin içinde ölüm ve trajedi olması konuyla ilgili tartışmaları da gündeme getiriyor. Olumsuzlayanlar olduğu kadar, olumlayanlar da var. Olumlayanların en temel argümanları geçmişle kurulan bağ sayesinde insanların söz konusu trajik olayı daha iyi anlaması ve algılaması. Örneğin, Auschwitz insanlığın en karanlık yüzü olarak karşımızda duruyor. Burada antik Helen tragedyasının temelini oluşturan “katarsis” yani “arınma” kavramı işin içine giriyor. Yani, olayın öznesi olan karakterlerle karşılaşma anı kişinin (burada turist) kendini dışarıdan gözlemleme şansı sağladığı için, söz konusu faaliyet (burada turistik gezi) ruhsal bir rahatlama/arınma sağlıyor. Bu nedenle bu faaliyet paradoksal bir şekilde hem hüznü hem de mutluluğu içinde barındırıyor yani bir tür melankolik durum. İşte tam da bu noktada itirazlar başlıyor. Olumsuzlayanların en başat gerekçesi ise Turizmin endüstriyel bir faaliyet olması ve insanların acılarının metalaştırılarak tüketime sunuluyor olması. Nasıl ki trajik bir olayı canlandıran bir oyunun ardından “arınmış” bir şekilde tiyatro binasından ayrılan seyirci sokağa çıktığı anda gerçek dünyasına dönüyorsa, geziden sonra da turist kendi dünyasına dönüyor.

 

Ama gelin görün ki, gezinin mimarları halen bir turistik geziden çok politik bir çıkış olduğunda ısrarcılar. Israrcı olmanın ötesinde, bir şeylerin hırsını çıkartırcasına saldırganlar. Bunu yaparken de çok basit bir “bahaneleri” var: politika yapıyorlar. Fakat kullandıkları argümanlar politik olmaktan çok uzak. Alışıldık bir eğretilemeyle “Bir Turistik Gezinin Hikayesinden” politik bir manifesto çıkartmaya çalışıyorlar ama nafile. Nedeni ise anlamsız gibi görünen başlıkta yatıyor. 62’den ne kadar tavşan olursa, gezi notlarından da o kadar manifesto olur!



[1] http://www.gusips.net/columns/8758-anavatana-hos-geldiniz.html

[2] https://books.google.com.tr/books?id=ZCIGvG9tCw8C&pg=PA207&dq=%E2%80%98Genocide+tourism%E2%80%99&hl=tr&sa=X&ei=h-yTVeG9CoH4UK6dvaAP&redir_esc=y#v=onepage&q=%E2%80%98Genocide%20tourism%E2%80%99&f=false

[3] http://dark-tourism.org.uk/

[4] http://www.wildwhispersafrica.com/rwanda/genocide-memorial-sites/

[5] Tam karşılığı “Kara Turizm” olarak verilebilir: öyle ki, “En koyu” ve “En açık” arasında 6’ya bölünmüş bir spektrum üzerinde değerlendirilmesine yönelik sınıflandırma çalışmaları dahi vardır: http://works.bepress.com/cgi/viewcontent.cgi?article=1003&context=philip_stone

[6] http://www.grief-tourism.com/

[7] Konuyla ilgili sektörel (turizm) bir çalışma için bkz.: http://www.isarder.org/isardercom/2013vol5issue2/vol.5_issue.2_article03fulltext.pdf

Comments are closed.