Kim mutluluğu nasıl tanımlıyorsa, öyle.

Nurdan Şahin 26 December 2014
GİTTİ GİDER…

 

2014’ü sevmedim ben.

 

İki seçim yeterdi de artardı zaten bu ülkeyi yay gibi germek için; yılbaşından az önce çıkan tapeler ve yarattığı sonuçlar üzerine tuz biber ekti. Hizmet hareketinin ipliğini pazara çıkarmayı hoyratça da olsa başaran hükümet, maalesef aynı performansı yolsuzlukların üzerine gitmede göstermedi. İşveren açgözlülüğü ve devlet denetimsizliği nedeniyle Soma’da, Ermenek’te, İstanbul’un göbeğinde bir asansörde ve daha kim bilir nerelerde yüzlerce çalışan canlarından oldu. Kadına yönelik şiddet artarak devam etti; kadınlar en büyük eziyeti en yakınlarından gördü ve erkek egemen adalet mekanizması ne suçluları caydıracak cezalar verdi, ne de kadınlara geleceğe dair güven. Türkiye sancılı bir seçim kampanyası sonunda ilk kez Cumhurbaşkanını seçti; böylece ne parlamenter ne de başkanlık sistemi olmayan yeni bir sistem (sizlik?) ilave edildi siyaset literatürüne. Tüm dünyayı tehdit eden IŞİD belası neredeyse sınır komşumuz oldu. Kobani gerilimi sırasında HDP’nin sonuçlarını düşünmeden yaptığı sokak çağrısı, 3 günde 50 kişinin ölümüne giden yolu açtı. Cemaatin adalet mekanizmasında yaptığı usulsüzlükler gerçek davaların bile önüne geçti; son dönem darbe girişimcileri bu sayede sütten çıkmış ak kaşık muamelesi görmeye başladı. Zaten pek matah olmayan basın iyice kan kaybetti. Bütün bu olanlarda olumsuz her şey liberal/ulusalcı/Kemalist/kıyıboyu muhalif kesim tarafından AKP’ye atfedildi; yandaşlar tarafından ise şu ya da bu cenahtan gelen darbecilere/faiz lobisine/dış güçlere. Kutuplaşma diz boyu, üslup son derece rahatsız edici, saygıdan uzak ve gergindi.

 

Bu gerginlik ve özensizlik özel hayatlara da yansıdı sanki. İnsanlar birbirleriyle sosyal medya üzerinden ve kamuya açık olarak konuşmayı artırarak sürdürdüler. Karşısındakinin ya da etrafındakilerin rahatsız olabileceği ya da benzer paylaşımlarda bulunabileceği gelmedi pek akıllara. Yüz yüzeyken söylenemeyenleri yeni medyada haykırmak, derdini ummana dökmek daha kolaydı ne de olsa. Hem de insana bir şeyler yaptım hissi veriyor, rahatlatıyordu. Sonuç, yaralanan ilişkiler, zedelenen arkadaşlıklar, neredeyse biten bazı dostluklar… Oysa dostlar en kıymetlisi hayatın; ebediyen kaybedince daha çok anlıyor insan.

 

2014’ü sevdim ben.

 

Bütün gerginliklere rağmen, çözüm süreci bıçak sırtında da olsa devam etti; kalıcı barış umudu sürüyor; hayat şiddeti galebe çaldı. İlk kez bir Başbakan, 24 Nisan’da ABD başkanı ne diyecek diye korkmaktansa, bir gün önce, tarihte yaşanan acı olaylardan dolayı taziyelerini iletti Ermeni cemaatine. İlk kez darbeciler yargılanarak hüküm giydi; Kenan Evren ile Şahinkaya müebbede mahkum oldu.. İlk cumhurbaşkanı seçimlerinde, Selahattin Demirtaş farklı bir siyasi söylemin de mümkün olduğunu göstererek, geleceğe dair umut verdi. IŞİD teröründen ve Esad’ın zulmünden kaçan iki milyona yakın insana Türkiye kapılarını açtı; çok da iyi yaptı. Nuri Bilge Ceylan güzelim Kış Uykusu filmiyle Altın Palmiyeyi kazandı. Pınar Selek 4. kez beraat etti. Etyen Mahcupyan başbakanlık başdanışmanı oldu. Güzel kızım, Paris’teki bir dönemlik eğitimini başarıyla tamamlayıp yanıma döndü; en sevdiğim rock gruplarından biri olan Pink Floyd şarkıları söylemeye başladı.

 

……….

İyi kötü olayları, acı tatlı anılarıyla, sevsek de sevmesek de 2014 gitti gider. 2015’in dünyaya ve ülkeye huzur ve barış; size, bana, herkese sağlık ve mutluluk getirmesini dilerim; kim mutluluğu nasıl tanımlıyorsa, öyle.

 

Comments are closed.