İnsanlar ne de çok konuşuyorlar!

Dilek Qudey 23 June 2014
“MED-CEZİRLİ” BİR YAZI

 

İnsanlar ne de çok konuşuyorlar!

Bu kadar laf yığınını içlerinde tutup boğulmaktansa başkalarını boğmayı tercih ediyorlar.

Düşünmekten halsiz düşen birinin başına gelebilecek en büyük felaket; Pervasızca konuşan, konuşurken nefes almayan, ağzında biriken tükürüğü yutmak için bile kendine fırsat vermeyen, kulakları olduğu halde dinleme yetisi olmayan bir gevezeyle geçireceği bir kaç dakikadır. Bu dakikaları yaşarken kişi ölmek yahut öldürmek isteyebilir.

Ruhun can çekişmesi ya da yok etme potansiyelini harekete geçirmesi bu olsa gerek!

 

Ruhlar nasıl yatışabilir?

Egzotik tutkular, içsel şekillendirmeler, dolambaçlı duygu durumları, dış dünyanın çatışmaları, çekişmeleri, dayatmaları…

Kalbin ve zihnin ürettiği ütopyaların içinde kulaç atmakta zorlanan kadın ve erkek ruhları, savrulup dururlar kozmik memleketlerinde. Soyut zaman dilimlerinden medet umarken, diğer yanda maneviyatın maddeyle savaşımında zırh kuşanıp kılıç sallamak zorundadırlar.

Ruhların nasıl yatışacağı, olanaksızlığın kıskacında soru cümlesi olarak sabitlenmeye mahkum galiba.

 

Genişlemeye devam eden evrende gezegenler bile sabit yerlerini bulamamışken insan ne yapsın?

Dün inandığımız değerler bugün değişirken kesin bir dille konuşmak ne kadar da yersiz.

Düşünceler değiştiğinde kelimeler de ne yapacaklarını şaşırırlar ve uzun bir satırın içinde oradan oraya koştururlar. Virgülden üç noktadan medet umarlar zavallıcıklar. E dedim ya hiçbir şey yerini bulamıyor.

Geride bıraktığımız yılların kalıntıları üzerinde yeni şeyler üretirken diğer yanda da, tükettiklerimizin kalıntılara dönüşmesine engel olamayız. Bu böyle sürüp giderken nesnelerin cazibesine kapılıp biraz oyalanır, mutluluk oyunu oynarız kendi çapımızda.

Sonra yine koca bir boşluk.

”İnsanlık” dediğin nedir ki şekerim?

İnsan kelimesine eklenivermiş ‘lık’ eki. Keyif kaçırmayın canım!

Lıkır lıkır içelim, kusana kadar yiyelim.

Bize ne başka kıtada açlıktan ölüyorsa insanlar!

Bu benim suçum mu?

Sonsuz hayat kalpazanlarıyla dolu bu dünya!

Ruhlarının kuytularında sahte hayatlar basıp piyasaya sürenleri, kimsenin ruhu duymuyor. Çünkü kalpazanlıkta nam salmış bu yerküre insanı. Küreselleşti ne de olsa. Ayrıca kendini sevmezse beğenmezse ümitsizliğe kapılır.

En güzel fotoğrafını vermek için bakış atar objektiflere.

Aynı bakışı aynada kendine attığında ise, mezarlıkla ayna arasında uzanan hiçliğinin esintisini hisseder ve derhal aynanın önünden çekilip, ölümü kendine yapılmış bir hakaret olarak kabul edip kibrini daha da kışkırtarak yaşamaya devam eder.

Zihin kaos yaratmayı sever. Olayları olduğu gibi algılamada özürlüdür insan.

Sadece görmek istediğini görür, duymak istediğine kulak kabartır.

Bu Med-Cezirli alemde, herkesin kendi dünyasındaki gerçekliğini göz ardı ederek dipsiz bir kuyuya düşmek istemem doğrusu.

Ben kendi düşümün peşindeyim tıpkı diğerleri gibi. Her öykü sahibinin hakikatidir ya, o hesap!

Zihnimdekileri size aktardığımda sizin algınız kendi gerçekliğini devreye sokup onaylayacaktır. Yani benim size aktardıklarım, sizin tarafınızdan değiştirilecek ne yazık ki.

Comments are closed.