Oy hakkının önemine çok inanırım.Benim oyum kıymetlidir;herkeslere veremem.

Nurdan Şahin 25 March 2014
BENİM OYUM DA BELLİ..

 

Geçen gün T24’teki köşesinde sevgili Hasan Cemal, pek de içine sinmeyerek belli ki, oyunu açıkladı: CHP ve Sarıgül! İnternet gazeteciliğine başladığından beri yazdığı yazılardan sonra bu açıklama çok şaşırtıcı değil ama üzücü benim açımdan. İnsan olarak çok severim, gazeteciliğini çok takdir ederim; bana kızmasını da hiç istemem ama, sanırım, birkaç sene sonra , bu günlerle ilgili de bir özeleştiri kitabı yazacak. Bu arada, sevgili Hasan Cemal basın camiasında kendi geçmişiyle hesaplaşan, dürüstçe öz eleştiri yapan tek örnek; kıymetini bilelim.

 

Bir süre öncesine kadar çevremde işin esprisi dönüyordu “Sarıgül’e vericez ama itiraf etmiycez” diye; anlaşılan sinirler o kadar gerildi, taraflar o kadar netleşti ki, herkes artık açık açık söylüyor; yetmez, her seçimde duyduğumuz “oyları bölmeyin” klişesini, şimdi “esas olan kimin kazandığı değil, Erdoğan’ın kaybetmesidir” cümlesi takip ediyor.

 

Oy hakkının önemine çok inanırım.Benim oyum kıymetlidir;herkeslere veremem. Bir şeye /bir kişiye / bir partiye karşı olmak için ziyan etmem oyumu, hiçbir zaman da etmedim. Gerekirse boş ya da geçersiz oy atarım/attığım da oldu; ama kendime, düşüncelerime, en değer verdiğim şey olan hayata dair duruşuma ters düşmem – Ak Partiye oy vermem, hiç de vermedim ama ne CHP ne Sarıgül de asla alamaz oyumu.

 

11 yıllık iktidarın giderek otoriterleştiğini görmemek mümkün değil; ayni şekilde dilin giderek kötüleştiğini, ötekileştirdiğini, kutuplaştırdığını da. İktidarın bir yaşam savaşı verdiğini görmemek de mümkün değil öte yandan. Birlikte yola çıktığın, benzer hedeflerle ittifak yaptığın , dünyaya benzer pencerelerden baktığın ya da baktığını zannettiğin için işbirliği yaptığın bir müttefikin seni arkandan vurması da kolay baş edilir bir şey değil. Ama tüm yönetimler/yöneticiler/liderler esas olarak stres altında gösterdikleri performansla ölçülürler ve görünen o ki, normal zamanlarda ataerkil bir demokratlığı olan Erdoğan, baskı altında fena halde otoriterleşiyor. Seçimlerde kayda değer bir miktar oy düşüşü, bir uyarı niteliği taşır; belki bu uyarı bir düzeltmeye de yol açar ama bunun yolu eski devletçi geleneği temsil eden, ülke ile ilgili bildiğim hiçbir vizyonu , hayali, vaadi olmayan CHP’ye sarılmak değil diye düşünüyorum.

 

Sahi, neden oy vereyim ben CHP’ye? Kazansın diyeyse; bırakın destek vermeyi, barış süreci hakkında ‘ülkede herkes barıştan yana’ gibi bir genelleme dışında tek laf etmeyen, kurt işaretiyle seçmen selamlayan, Silivri’nin avukatlığını yapan ve nihayetinde yolsuzluk nedeniyle partisinden attığı birini, yolsuzluklara karşı çıkmak için aday gösteren bir partiye ben neden oy vereyim? Bu kötü öbür kötüye karşı diye mi? Geçiniz! Hadi diyelim bu yerel seçim, adaya oy verilir – böyleyse durum, kimse kusura bakmasın, bin oyum olsa bir tanesi gitmez Sarıgül’e.

 

Bu ülkenin hala en önemli meselesi barış meselesidir. Silahların konuştuğu bir ülkede demokrasi gelişemez; ülkenin bir yanı kan ağlarken bir yanında sefa sürülemez. Silahlar kalıcı olarak bırakıldıktan sonra kalıcı barış ve demokratikleşme birlikte yürüyecek; emeklemelerine, hatta ilk adımlarına şahit olduk zaten. Bir yıldır ölüm haberlerinin gelmiyor olması, acı geçmişi unutturmamalı. Onun için barışın ve barışı kurmak isteyenlerin, bu konuda sorumluluk alanların, elini taşın altına koyanların desteklenmesi lazım. Elbette koşulsuz değil; elbette benim oyum için bu gerekli şart, ama yeterli şart değil. Dedim ya, oyum çok kıymetli!

 

Benim oyum bu seçimlerde HDP/BDP ye gidiyor, son birkaç seçimde olduğu gibi. Gerekli koşulumu söyledim, barış sürecinin iki tarafından biri olması ve bu konuda – arada bir yapılan sert çıkışları bir kenara bırakırsak – gayet sorumlu, soğukkanlı, tutarlı, provokasyonlara gelmeyen bir duruş sergilemesi. Yeterlilik koşullarına gelince, en önemli özelliklerinden biri, Türkiye nüfusunun yarısına yani kadınlara yaklaşımı: Ne sevgili bacılar, ne değerli anneler, ne evimizin çiçeği böceği, ne de ‘ve kadınlar, bizim kadınlarımız…’ muhabbeti – olması gerektiği gibi, yani eşit hak ve sorumluluklara sahip eşit yurttaş! Gerek parti içinde kadınların üstlendiği sorumluluklar, gerekse başkan/eşbaşkan kadın adaylar açısından HDP/BDP yeterli olmasa da açık ara en iyi parti.

 

İkincisi, gerçekten de sadece Kürt Partisi olmaktan çıkıp, herkesin partisi olması yolunda bir çabaları var gözle görülen, elle tutulan cinsten. Başbakan’ın Soçi’ye gitmesine, ‘ülkendeki Çerkesleri kırma’ diyerek tepki gösteren tek parti lideri Demirtaş oldu. Başkan adaylarına baktığınızda, Ermeni, Rum, Süryani gibi bu ülkenin kadim halklarından adayları da olan tek parti hem de sadece bu seçimlerde değil, Cumhuriyet tarihindeki sanırım tek parti. BDP’lilerin geçmişte buna ters düşen , Kafkaslardan ve Balkanlardan gelenlere yönelik ağır sözlerini unutmadık elbette ama birincisi özür dilendi, ikincisi söylenenlerden çok yapılanlara bakmanın daha doğru olduğu kanısındayım hep; bu tüm partiler için geçerli.

 

Üçüncüsü, kullanılan dil: Genel olarak saygı sınırlarını zorlamayan, hakaret içermeyen, devamlı karşıdakini suçlamayan, çözüm öneren, diyaloğa açık bir dil. Barış diline en yakın dil.

 

Bütün bu söylediklerim, Türkiye kontekstinde ve diğer partilere göreceli olarak geçerli elbette; Anglo – sakson bir demokraside değiliz sonuç olarak.

 

Bütün bu özellikleri başka bir umudu da yeşertiyor; Türkiye’nin etkin muhalefetinin bu partilerden çıkma ihtimali yüksek. Daha Türkiyelileştikçe, toplumun daha geniş kesimlerini kapsadıkça, doğru düzgün, sadece iktidarla ve iktidarın yaptıkları üzerinden kavga etmek yerine, iktidarı yaptıkları üzerinden değerlendirip, eleştiren; yapmadıkları içinse çözümler sunan gerçek bir muhalefet partisinin çıkma ihtimali var bu taraftan. Türkiye’de demokrasinin gelişmesine büyük bir katkı olur bu, çünkü ülkede bir iktidar sorunu var ama ondan da önemlisi muhalefet sorunu var; daha doğrusu muhalefet olmama sorunu var. Bu durumda, HDP/BDP diğer partilere kıyasla, taşıdığı gerekli ve yeterli şartlara ilaveten, bir de gerçek, güçlü ve yapıcı bir muhalefet partisi olma umudu vaad ediyor ki, bugün en çok ihtiyacımız olan şey bu.

 

Herkesin tercihine ve oyuna saygım var, bana empoze etmediği sürece.

 

Benim oyum ise HDP’ye!

Yorumlar (1)
  1. Sencer Shumaf on said:

    Sureci objektif ve akilci bir sekilde anlatmissiniz. Siyasi diskuru ruzgarin yonune gore yada ehven-i ser gibi ucube bir anlayisa gore degil, prensiplerinize gore belirlemissiniz. Soyle bir yazilanlara bakinca, bu tespiti yapmak ihtiyaci hissettim. Tebrikler.