Duyuyor musunuz müziğin sesini? Bakın, tam burada ve burada. Yani şakaklarımda!

Dilek Qudey 02 March 2014
BJAMİY DİNLEYEN HAYALPEREST

 

Sene 1991 ya da 92. Bjamiy müzik topluluğu Türkiye turunda. Muhteşem ezgilerle kulaklarımız yıkanıyor, ruhlarımız kanatlanıyor.

Adiğeliğimiz tavan yapıyor. Ben Vatan özlemiyle yanıp tutuşan, hayalperest bir genç kızım. Sivas’ta yaşıyoruz.

 

Bjamiy gurubunun Obua sanatçısı Qudey Zübeyr Wunegoşumuz. Onu ve başka bir müzisyen arkadaşını evimizde ağırlıyoruz. Şips baste’nin, kızaran halujların kokusu, evrene yayılıyor. Ev de şenlik havası. Ben kelebekler gibi oradan oraya uçuyorum. Anne ve babam misafirlerle Çerkesçe konuştukça hem mutlu oluyorum, hem onlara laf veremediğim için söylenip babama kızıyorum. Hayran hayran izliyorum olup bitenleri. İlk defa yerinden gelen orijinal Adiğe’leri görmek ben de tuhaf duygular oluşturuyor. Kopmak istemiyorum onlardan.

 

“Beni de götürün ne olur” diyorum. “Hadi gel” diyorlar samimiyetle. O tarihlerde Adigey’e gitmek ha deyince olmuyor ki!

Gitmek! Sürgün olmanın en zor yanı bu olsa gerek. Dönmeye karar vermek!

Sürgünün kafası o kadar karışık ki; geldiği yer ile doğduğu yer arasında yaşadığı farklılıklar ruhuna o denli işlemiş ki, çıkmazların içinde boğuşup duruyor. Aidiyet duygusu iki parça. Tek bir yurdun, tek bir kültürün insanı değil ki!

 

Mesela Ben: Kabardey olup, Abhaz bir rahimde beslenip, Asya ve Avrupa’nın buluştuğu, çeşit çeşit medeniyetler’in var olduğu, bambaşka bir ülkede doğmak ve büyümek nasıl bir zenginliktir ve bir o kadar da yalnızlıktır çok iyi bilirim. Kendi dilimde ağlamak isterim hep. Kendi dilimde gülmek, düşünmek, düşüncelerimi kendi dilimin kelimeleriyle dans ettirmek isterim. Kelimeleri ardı ardına dizemem. Ağzımdan çıkan sözler uzaklaşırlar, söylemek istediğimi söyleyemem. Çünkü güzel dilim de sürgündedir.

 

Yok olmamak için direnirken, zamanın hızlı akışıyla evrensel bir döngüde yuvarlanıp giderken, vatana dönme fikri de flulaşmaya başlar sürgünün belleğinde. Giderek çoğalan yalnızlığıyla dost olmayı öğrenir Sürgün. Derinlerinde bir yerler hep kanar durur.

 

Adiğe’nin öyküsü orada başladı, burada devam ediyor, bilmiyoruz nerede son bulacak!

Oradan buraya gelene kadar hayli yol kat etti. Ayaklarının yaraları sızlıyor. Tekrar oraya doğru yürümeye devam ettikçe de kanıyor.

Biz sesimizi birbirimize duyuramadan, ben buranın şurasında, sen de orada öylece duruyoruz. ‘Sen’ kim misin?

Hepiniz, siz, birbiriniz işte.

Ve ben öylece göğe bakarken soruyor yıldızlar:

”Neden bahsediyorsun?”

Aslında bir şeyden değil her şeyden, hiç kimseden değil herkesten bahsediyorum.

 

Destan kahramanı Aşemez, Bjamiy’i yüzyıllardır çalıyor. Beyaz tarafını üflediğinde çiçekler açıyor, doğa canlanıyor. Siyah tarafını üflediğinde dünya kararıyor fırtınalar kopuyor.

 

Duyuyor musunuz müziğin sesini?  Bakın, tam burada ve burada.  Yani şakaklarımda!

İnceden bir Bjamiy’in sesi kafamın içinde öyküler anlatır durmaksızın.

Ben her gece bu müziğin peşine takılıp düşler aleminin bulutlarında gezinir yeryüzünü seyrederim sizler uyurken.

 

Sonra tatlı esen rüzgar hayat ağacının yapraklarından bir tanesini koparıp katar önüme. Süzülerek dans eden yaprağın ardına takılıp mutlu mutlu sürüklenirim Adiğe ülkesine. Evlerin duvarlarından geçerek yanınıza gelirim. Rüzgar yüzünüzü okşadığında, yaprak kalbinizin üstüne yavaşça düştüğünde ben de rüyalarınıza sızıp belleklerinizden hikayeler toplarım ruhlarınız duymadan.

 

Ve her gece Bjamiy’in tılsımıyla topladığım öyküleri kulaklarınıza fısıldadığımda, siz de bu rüyayı daha önce gördüğünüzü düşünürsünüz ya!

İşte o an gözlerim kuzey yıldızı gibi parlar ve ışıltılı bir tebessüm oturur dudaklarımın kenarına…

Yorumlar (1)
  1. Dursun Kuzucu on said:

    Dilek Hanım, Elinize yureğinize sağlık, sizler böyle “biz” leri konu edip kaygı, umut konusu ettikçe, umudumuz artıyor, evet var olacağız, umudumuz olacak, “biz” kalmayı yürekten isteyenlerin çoğalması dileğiyle.