İnsanı bileşenlerine ayırıp görmek isterdim aslında.

Dilek Qudey 01 February 2014
NARSİSTLERE SELAM OLSUN

 

Güzeller güzeli peri kızı Echo, yakışıklı ve cesur avcı Narkissos‘u görür görmez aşık olur. Ancak Narkissos bu sevgiye karşılık vermeden peri kızından uzaklaşır. Zavallı pericik karşılık bulamadığı aşkından deli divane olur, haykırışları engin kayalara çarptıkça taşlar üzüntüden yerle bir olur, Echo‘nun kemikleri eriyerek kayaların içinde kaybolurken çığlık sesleri de Eko denilen yankılara dönüşür.

 

Olimpos dağının tanrıları bu duruma sinirlenirler ve Narkissos’u cezalandırmaya karar verirler. Avcı Narkissos dinlenmek için geldiği nehir kenarında su içmek için eğildiğinde suya yansıyan yüzünün ve vücudunun güzelliğini görür. Gördüğü adam karşısında adeta büyülenir. Seyreder uzun uzun, beğenirde beğenir, bakmaya doyamaz. Kendine hayran, deli divane aşık bir halde kala kalır. Yemeden içmeden kesilir, tıpkı Peri kızı Echo gibi günden güne erir. Öldükten sonra Narkissos Nergis çiçeklerine dönüşür.

 

Yunan Mitolojisi’nin en meşhur kahramanlarındandır Narsis. Onun adından türetilen Narsisizm veya özseverlik, kişinin kendisine hayran olması olarak bilinir. Freud’a göre libidonun egoda toplanması, egonun nesnelere yönelmesi sonra tekrar egoya dönmesi durumudur. Narsist kişilerin sahip olduğu özellikleri uzmanlar şu şekilde sıralıyor. Kendine odaklıdır, kuralları kendi koyar, sizin önerilerinizi reddeder, talepkârdır, kuşkucudur, mükemmeliyetçidir, herkesten üstün olduğunu düşünür ve çok çabuk sıkılır, durmaksızın onay ve takdir bekler, empati göstermekte zorlanır, pişmanlık duymaz, özür dileyemez, takıntılıdır (Detaylarla çok ilgilidir). Bir şeylere bağımlılık potansiyeli vardır. Duygusal olarak mesafelidir. Başarılı bir dilbaz olan narsistin ses tonu da genellikle çok etkileyicidir. Başka bir insanla karşılaştığı ilk anlardan itibaren narsist pusuya yatar (av-avcı durumu) Daha sonra narsistik desteği için kullanmak üzere gerekli bilgileri toplar. Kaynağı hakkında ne kadar fazla bilirse etkilemesi, baskı altına alması ve manipüle etmesi o kadar kolay olur. Bu cephanesindeki en güçlü silahlardan biridir.

 

Her insan biraz Narsisttir. Yaşamın devamlılığı için ve savunma refleksleri açısından belli miktarlarda gereklidir. Lakin fazlası ciddi kişilik bozukluklarına neden olur.

 

Aşırı narsist birey eleştirilince yoğun öfkeyle, şiddetle tepki gösterir. Kısaca aşırı narsizmin sonuçları adaletsizlik, öfke ve depresyondur.

 

Üstün insan düşüncesi üstün ırk tezini doğruladı ve 20. yüzyıl ulus devlet anlayışı adı altında ırkçılık güçlendi. Azınlık ırklar asimile edilmeye çalışıldı, direnenler ise kitlesel soykırımın en dehşetli cezalarına çarptırıldı. Etnik narsisizm ırkçılığı maksimum seviyede körükledi. Çerkesler de soykırımın dehşetinden paylarına düşeni aldı.

 

Machiavelli’nin insanın özünün normal bir bileşeni olarak nitelendirdiği ‘şöhret arzusu – başkalarından daha iyi olma’, mümkün olduğu kadar çok insandan daha üstün kabul edilme fikri, Hitler, Stalin ya da Saddam Hüseyin gibi tiranlarda vücut buldu.

 

Narsistlerin çevresindeki dalkavuklarının alkışları, etek öpmeleri, canavarların beslenip şişmesini sağlayan temel gıdalarıydı.

 

Modern Narsistlere göz attığımızda, onların çok iyi satıcı olduklarını görürüz. İnsanların neyi duymak istediğini çok iyi fark ederler. Tribünlerde safların sıkı olmasına dikkat ederler. İnsanların kişiliği değil sayısı mühimdir. Kendilerini övmekten çekinmezler. Daha zeki olanları gizli övünmenin değişik metodlarını geliştirmişlerdir. Mesela kendisiyle dalga geçiyor rolü bile yapabilirler, yeterki sonunda alkış seslerini duysunlar. Kendilerini özel olarak gördükleri için herkes için geçerli kuralların kendileri için geçerli olmadığına inanırlar. Ayaklarının altına kırmızı halılar da serseniz onlar yine burun kıvırmayı ihmal etmezler.

 

Yahu ben yazarken yoruldum, bunlar yaşarken yorulmuyorlar mı acaba?

 

Arzularımız bazı şeyleri istememize yol açar ve mantık bunları elde etmemizin en iyi yolunu gösterir. Ama aynı zamanda insan kendi değerinin veya değerli bulduğu insanların, ilkelerin kabul görmesine de ihtiyaç duyar. Kendine belli bir değer biçme ve bunun kabul edilmesini talep etmek basit olarak “kendine saygı” olarak adlandırılır. Başkaları kendisine daha az değerli gibi davrandığında, öfke duygusuyla tepki gösterir. Buna karşılık kendi özsaygısına uygun bir şekilde yaşamazsa utanç duyar, kendi değerine uygun değerlendirildiğinde ise gurur duygusunu yaşar. Kabul görme arzusu kendini kanıtlamanın bir biçimidir, kendi değerlerini çevreye yansıtmaktır. Kabul görür ya da görmez. Bu nokta da anlayışlı ve adaletli olmanın yollarını bulmak lazımdır. Her nekadar “İnsan kendi davasında iyi bir yargıç olmasa da” sağduyuyu yardıma çağırmak bünye için gereklidir.

 

Bu defa seçtiğim konu derin ve çok boyutlu. Lakin sayfalar dolusu ilerlemeden yazıyı sonlandırıyorum. Siz değerli okuyucular kendinize göre eklemelerinizi yapabilirsiniz.

 

“Rüyaların yapıldığı maddeden yapılmayız biz” demiş Shakespeare.

 

İnsanı bileşenlerine ayırıp görmek isterdim aslında.

 

Ruhun ilhamlarını, şarlatanlıklarını ve gömük hüzünlerindeki sahiciliği ortaya çıkarıp, şişirilmiş egoları hiçlik sarmalına sürüklemek isterdim.

 

Varoluştaki çatlamaları anlatmayı denesem bir nefes; kelimelerim tutuşup yangın çıkardığında ünlemlerim ise külünü savurur beynimin her bir kıvrımına. Ürkerim, anlatamam.Yaşam denilen azgın binek hayvanının üstünden düşmek istemem belki de! Arzularımın paslanmış mahmuzlarını hesapsızca indiririm yaşam aygırı’nın gövdesine ve kişneterek yol alırım dolu dizgin bilinmezliğe…

Comments are closed.