Saf tutmamız mı gerekiyor? Belli değil mi safımız? İnsan olarak ve bir Çerkes olarak; Özgürlük, Eşitlik, Adalet, Demokrasi daha fazla demokrasi.

Yaşar Güven 20 January 2014
Lobilerden Lobi Beğen!

 

Patates fiyatı arttı ya ardından Gıda – Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker sorumluyu açıkladı; “kaos lobisi”.

 

Gezi Parkı ile ilgili “faiz lobisi” açıklaması ile sorunları yönetmeyi çok kolaylaştırmıştı başbakan. Siyasi literatüre yeni bir sorun yönetme tespiti eklendi artık. Dünyaya armağanımızdır. Rahat edecek bütün siyasiler. Hatta biz de feyz alıp iş yaşamımızda sıkıntılı, sorunlu durumlarda bir lobiye atıveririz suçu. İşveren yerse. Sosyal yaşam içinde de sıkıştığımızda buluruz bir lobi artık.

 

Yeni İçişleri Bakanı gelir gelmez “yolsuzluk komplosu”nun nedenini açıkladı; “17 Aralık öncesi dövize yatırım yapanların işi, elimizde belge var, biliyoruz.” Ama Merkez Bankası bunu doğrulamadı. Gezi’den hatırlayın; başbakanın da elinde belgeler vardı, camide içilen içkiye dair, dövülen başörtülü kadına dair. Bir türlü deşifre edilmeyen belgeler. Sonra da algı yaratmakla suçluyorlar, gerçekten olan – biteni anlatanları, yazanları. Algı yaratmada ustalık dönemini yaşayanları kim alt edebilir ki?

 

KCK davasında, konuyla ilgisiz ne çok insan tutuklanmıştı. Büşra Erşanlı ve Ragıp Zarakolu başta olmak üzere. Onlarca gazeteci tutuklanırken “onlar gazetecilik faaliyetleri nedeniyle tutuklanmadı ki” diyen kimdi?

 

Başbakan ve yardımcısı çok kullanmaya başladı; “masumiyet karinesi”. KCK gözaltıları, kadınlı – erkekli KCK’lıların elleri kelepçeli kuyruk edilmiş görüntüleri hafızalarda olmalı. Özellikle servis edilen fotoğraf bir ibret vesikasıdır bu iktidar için. O zaman neredeydi masumiyet karinesi? Ergenekon ile ilinti kurulup Türkan Saylan’ın evinin arandığını hatırlar mısınız? Ve Devrimci Karargâh davasında işkenceci polis Hanefi Avcı ile işkence yaptıklarının aynı dava kapsamına sokulduğunu.

 

Bütün bu örnekler ve fazlası; başbakan ve şimdi kavga ettiği iktidar ortağının, yargıyı adaleti sağlamak için değil, muhalifleri baskı altına almak ve yıldırmak aracı olarak kullandığının birer kanıtı olarak arşivlerde yerini aldı.

 

Roboski’de 34 vatandaş katledildi. Suçluların cezalandırıldığını duydunuz mu? Üstelik özür bile yok, bir kuru tazminat, cana karşı bedel, ki o da reddedildi.

 

Hrant Dink, hala o kaldırımda yatıyor.

 

Gezi protestoları nedeniyle polisin uyguladığı şiddet görüntülerle sabit. Ankara’da öldürülen direnişçinin katili biliniyor, Gezi cinayetlerindeki tek sanık, ama tutuksuz. Eskişehir’de bir genç öldürüldü, vali “belki arkadaşları öldürmüştür” diyebildi ve hiçbir yaptırım uygulanmadı.

 

Ankara 18. İdare Mahkemesi, 2013 yılı SBS sınavlarının yürütmesini durdurma kararı verdi. 1 milyon 200 bin öğrenci söz konusu. Hiçbir şey değişmeyecek, herşey olduğu gibi devam edecek olsa bile bir şüphe olmayacak mı o taze dimağlarda ve ana – babalarında.

 

Örnekler o kadar çok ki.. Hepsi iktidarın eseri.

 

HSYK da iktidarın eseri. 2010’da demokratikleşme maskesi ile kaleler fethedilirken atılan bir adımdı. “Ne istediniz de vermedik” itirafında açıklandığı üzere iktidar ortağının nüfuz alanı olarak bırakıldı. Şimdi kabul edilen hata budur. Yolsuzluk soruşturması ile bir de “Bakın yargı bağımsız, kontrolümüzde olsa idi böyle mi olurdu?” demezler mi? Nerden baksanız yargının bağımsız olmadığını itiraf ediyorlar.

 

İnlerine girileceği mesajı verilenler, daha yakın bir zamanda onore edilmişti; ABD gezisi öncesi görüşme olasılığını soran bir gazeteciye, “gökten rahmet yağdı da toprak kabul etmedi mi?” yanıtı verilerek. Onore etmek lafı az kaldı di mi? İslami referanslarla birbirlerine saldırıyorlar. En ağır hakaretlerle. İki taraf aslında aynı yerden besleniyor, her anlamda aynı yerden. Dünya görüşleri ile, oy güçleri ile.. Başbakana sormalı; “inlerine girdiniz mi, bize de anlatsanıza nasıl bir yermiş, ne yer ne içerlermiş?”

 

Başbakan kendisine ve iktidarına yönelik her eleştirel çıkışta Türkiye’ye tehdit var diyor. Hemen dış mihrak, faiz lobisi, uluslararası komplo vb. sanal düşmanları işaret ediyor. Gerekçesi de hazır; ‘Türkiye güçleniyor, dünya devi oluyor, önünü kesiyorlar’. Demokrasiyi, kendisini ineceği yere kadar taşıyan bir tren olarak kabul eden başbakan 12 yıldır aynı şeyleri yineliyor. Hep mağduriyet edebiyatı yapıyor, en muktedir zamanında dahi. İstanbul’un bütün imar durumunun, Türkiye genelinde madencilik ruhsatlarının başbakanlığa bağlı olduğu anda dahi. Oğlunun vakfına bağışlar yağdığı anda dahi. “Çocuğum yolsuzluk yaparsa evlatlıktan redderim” diyerek vakfın yasallığını kendince kanıtlar ve mızrağı çuvala sığdırmaya çalışırken dahi.

 

Seçime gidiyoruz. Önce mahalli seçim, sonra cumhurbaşkanlığı, ardından genel seçimler. Belki birleştirilir son ikisi. Ve komplo derken, yargıya müdahale derken özgürlük ve demokrasiden uzaklaşıyor, tek adamlığa ve sivil itaate doğru hızla gidiyoruz.

 

Saf tutmamız mı gerekiyor? Belli değil mi safımız? İnsan olarak ve bir Çerkes olarak; Özgürlük, Eşitlik, Adalet, Demokrasi daha fazla demokrasi.

Nerede mi?

Comments are closed.