Jankat, sürgün travmasını aktivist olarak, bilgi çağının jargonlarıyla ve yaşadığı ülkenin dinamikleriyle atlatmaya çalışıyor.

Dilek Qudey 30 December 2013
ZAMANLARIN RUHLARI…

 

– Woeeyy, bu oğlan nereye gidiyor Janset?

 

-Mitinge gidiyor Nenejciğim.Çerkes gençleri toplanıp yürüyüş yapacaklar. Olimpiyatları protesto edecekler. Yapmayın etmeyin diyecekler.

 

– Hah bismillah! Onlara mı kalmış dur demek. Woleyhi göndermem.

Anarşik derler, başına bir iş gelir. Jankaaat mıda, mı bı gago dese, dene wugora goga? (Jankat buraya gel, nereye gidiyorsun)

 

– Yaw babaanne geç kalıyorum. Olimpiyatların yapılmasını istemiyoruz, sesimizi dünyaya duyuracağız. Annem sana anlatır, ben gidiyorum deheditte sinenej. (Güzel Nenem)

 

– Piyuu attağınara. (hayret ünlemi) Gurban olsun babaannesi, gaz sıkarlar, su sıkarlar gitme yavrum. Laa ilahe illah! Sırtına da Adiğe bayrağını bağlamış. Gurman sıphuk. Janset dur de oğlana.

 

– Gel nenejciğim sen şöyle otur. Ben sana galmıkşey (bitki çayı) getireceğim.

Jankat’ın ne için gittiğini de anlatacağım…

 

***

 

Janset gelin, Nenej’e anlayacağı dilden anlatmıştır anlatmasına da, Çerkes anası konuyu nasıl değerlendirmiştir bilemem. Hikayenin devamını kurgulamadım. Bu repliklerle yazıya başlamamın nedeni kuşaklar arası tepkilerin farklılığına dikkat çekmek içindi.

 

Nenej – Janset – Jankat. Üç ayrı zaman diliminin insanları. Bu zamanların içine serpiştirilmiş psikolojik, sosyolojik, ekonomik, kültürel, siyasi ve diğer etkenlerin profillerine farklı yansıdığı üç kuşak aile bireyleri.

1920’li yıllarda doğan Nenejin, 2000’li yıllarda büyüyüp gelişen Jankat’ın hayata dalış biçimini anlaması elbette zordur.

Neneyle torun arasında kurulacak zaman köprüsünün temel harcına katkıyı, 1960’lı yıllardan bugüne gelen Janset yapabilir.

 

Haydi şimdi konunun içine hep birlikte dalalım.

 

Uzunyayla’da doğup büyüyen Nenej bozkırının sunduğu kısıtlı imkanlarla minimal bir yaşamdan geliyor. Feodal ve dışa kapalı bir yapı. Ekonomik imkanlar kısıtlı. Teknoloji neredeyse sıfır. Emniyetli bir şekilde hayatta kalabilmek, Xhabze kurallarına uygun yaşamak tek amaç. Kendi içinde doğal bir akış. Ülkede ve dünyada gelişen olaylar elbette buraya da yansıyor lakin kapalı yapısıyla nabzı stabil tutabiliyorlar.

 

Türkiye Cumhuriyeti doğum sancıları çekerek devrimler yaparken, dünya ikinci büyük savaşını verirken, Auschwitz’de insanlar fırınlanırken, Nenej köy evinin ambarındaki unu idareli kullanmanın hesaplarını yaparak haluğaneleri sürüyor sobasının fırınına.

Bozkırda zaman kendi yasasıyla ilerlerken, hükümetin yeni yasaları, Adnan Menderes’in asıldığı haberleri muhtarın parazitli radyosundan dinleniyor.

Nenej, oğlunu okutmak için şehre geldiğinde, boyutlar arası ilk yolculuğunu da yapmış oluyordu.

 

1960’lı yıllarda büyüyüp gelişen Janset ülkede ve dünyada olup bitenleri hücreleriyle yaşıyor. Üniversite hayatı, yürüyüşler, protestolar, ölümler, kimliğini koruma ve var olma mücadelesi.

Xhabzenin yönettiği evinden çıkıp, sokaklarda demokrasi çığlıkları atan, Hegel okurken, Necip Fazıl’ın dizelerine sığınabilen, derneklerde dans edip sonra da sabahlara kadar dünya meselelerine kafa patlatan bir genç kız.

Ve yine yılların akışında kadınlığa, anneliğe geçiş.

Janset başka bir zamanın kucağına yavrusunu bıraktığında o da boyutlar arası ilk yolculuğuna geçmiş oluyordu.

 

21.yüzyılın çocuğu Jankat hızlı akan zamanın, teknolojinin içine doğuyor.

Yaşlanmış dünyanın çoğalan genç nüfusuna o da ekleniyor. İndigo çocukların diliyle konuşuyor.

Ruhunun beslenme biçimi nenesinden ve annesinden farklı.

Düşüncelerini beyan ederken daha özgür. Dünya onun avuçlarının içinde, cep telefonunda, bilgisayarında.

Teknoloji sayesinde saatler içinde dünya turu yapabilecek imkanlara sahip.

 

Bu üç ayrı zaman kuşağının ortak tutkalı Adiğelik. Bir arada olmanın ve anlaşabilmenin yegane unsuru, asırlar geçse de değişmeyen Xhabze yasaları. Ve yine bu üç kuşağın ortak travması Sürgün, Çerkes soykırımı.

 

Nenej, korunaklı bir bölgede Xhabzesine sahip çıkıp adetlerini yaşayarak, dilini konuşarak travmasını hafif atlattı.

Janset, şehirli bir Adiğe olarak kimliğini siyaset ve felsefenin çemberinde yaşayıp travmalarına yenilerini ekledi.

Jankat, sürgün travmasını aktivist olarak, bilgi çağının jargonlarıyla ve yaşadığı ülkenin dinamikleriyle atlatmaya çalışıyor.

21 Mayıs’ı anmak, Soçhi Olimpiyatlarına “hayır” demek, diaspora genci olarak Rusya’ya meydan okumak da onun isyanı ve yol bulma çabası.

 

***

 

Hayat denilen mefhumlar silsilesi, mevsimlerin içinde eriyip giderken, geride bıraktığımız yılların içine serüvenlerimizden arta kalan bin bir çeşit duyguyu serpiştirerek yol almaya devam ediyoruz.

Geçmişin gıcırdayan kapılarını kapatıp, meçhul bir geleceğe ulaşmak için yeni kapıların eşiğinde bekliyoruz.

Bazı kapıların önünde belki bin yıl düşünüyoruz endişeyle.

Bazı kapıları ise hesapsız bir hızla açıp “ne olacaksa olsuna” doğru nefes nefese koşuyuruz.

Aslında; hesap yapsak da yapmasak da, olması gerekenler oluyor!

Ve her ne oluyorsa işte o kapıların ardında oluyor…

 

Filozof Cioran’ın sözleriyle bitirmek istiyorum.

“Doğrularımız atalarımızınkilerden daha değerli değildir. Onların mitoslarının ve simgelerinin yerine kavramlar koymuş olmakla kendimizi ilerlemiş zannetmeyelim. Mitoslar ve simgeler bizim kavramlarımızdan ‘daha az şey’ ifade etmezler.”

Yorumlar (14)
  1. erhan hapae on said:

    Guşıps’a hoş geldin Dilek Qudey.

    • Dilek Qudey on said:

      Hoş bulduk Sevgili Erhan Hapae. Sizlerle olmak güzel :)

  2. Erkan Hak'aşe on said:

    Dilek hanım hoşgeldiniz, iyi ki geldiniz.

    • Dilek Qudey on said:

      Sağolun Erkan Bey, hoşbulduk:)

  3. Yıldız Süzer on said:

    Guşıps’ı zevkle takip ediyorum. Bir çok siyasi metni zevkle okudum bu sitede. Ama özellikle Elbruz Shinaho’nun yazıları bam telime dokunmuştu. İki yazı yazdı sanırım devamını merakla bekliyorum.

    Şimdide siz çıktınız karşıma. Harika bir yazı bu. Sanırım sayfalarca analiz yapılsa bu kadar net anlatılamazdı Çerkes nesilleri arasındaki farklar. Ama ben yeni neslin isyanından ümitliyim. Çünkü isyan arayıştır, dik durmaktır, Dzapş Furkan’dan atıfla sahneyi yıkmaktır…

    Yeni yazılarınızı merakla bekliyor olacağım…

    Yıldız Süzer

    • Dilek Qudey on said:

      Teşekkürler Yıldız Hanımcığım:)

      Öyküleri başkaları yazmış olsalar da kendimizle ilgili birşeyler buluruz onlarda.
      Farkına varamadan yaşadığımız hayatı bir yazarın kaleminden okumak, bildiğimiz ama içselleştiremediğimiz gündelik olayları dışarıdan görmemizi sağlar.
      Ben de sizlere hikayeler anlatacağım. Gerçek ve kurgu arasında gidip gelen hikayeler…
      Sevgiyle…

  4. Murat Özden on said:

    Sayın Dilek Qudey,
    Zevkle izlediğim yazılarınızı,daha sık okuyabilecğimizi zannediyorum.
    Ayrıca yapmış olduğunuz miting metaforundan,gizli bir ÇHİ hayranı olduğunuz
    kanaatine vardım.Çünkü ortalıkta başka eylem yapma zahmetine katlanabilen
    yapılanmamızda yok malesef.
    Yeni yazı yolculunuzda başarılar diliyorum.

    • Dilek Qudey on said:

      Murat bey,sağolon:)
      Gizli bir Çhi hayranı değilim:)
      Sadece objektif gözlem yapmaya çalışırım ve her tür yapılanmaya veya bireysel harekete saygı duyarım, anlamaya çalışırım.
      Ama “içinde” yer almam. Ama “Sezar’ın hakkını da Sezar’a” vermeyi ihmal etmem:)
      Selamlar…

  5. SEMİH AKGÜN on said:

    3 Kuşak; iyi bir tespit.
    Dönemlerin ayrı ayrı ruhu vardır, evet!
    Ve değişen şeyler kadar, daha az değişen şeyler olacak, olmalıdır.
    Selamlar!

    • Dilek Qudey on said:

      Semih Bey, teşekkürler:)
      Genişlemeye devam eden evrende gezegenler bile sabit yerlerini bulamamışken insan ne yapsın?
      Hiçbir şeyin sabit bir yeri yok bu hayatta! yani değişim kaçınılmaz.
      Ben de, sizin gibi bazı şeylerin fazla değişip dejenere olmamasından yanayım lakin “zamanın ruhu” işte:)
      selamlar…

  6. Nihal Dalkılıç Eser on said:

    Merhaba Sevgili Dilek,
    Keyifle okudum,ben senin öykülerini hep keyifle okurum zaten ,ayrıca renk kattın Guşıps’e ve heyecanla bekleyip,keyifle okumaya devam edeceğiz, mutlu,sağlıklı,üretken bir yeni yıl olması dileğiyle sevgiler,selamlar hepinize

    • Dilek Qudey on said:

      Canımsın çok teşekkür ederim:)
      Ben de elimden geldiğince üretmeye devam edeceğim.
      Hepimiz için güzel bir yıl olsun:)
      Sevgiyle…

  7. Elbruz on said:

    Dilek Hanım Merhabalar, Rahmetli Nenejimi hatırlattığınız yazınızı keyifle okudum. Hepimizin hayatında çok önemli roller oynamış ‘Nenej’ karakteri üzerinde durmakta fayda görüyorum.’Nenej’lere emanet bir neslin diaspora’da yok olmayabileceği ümidimi diri tutuyorum.
    Yeni yazılarınızı merakla bekliyor, aramıza hoşgeldiniz diyorum.

    • Dilek Qudey on said:

      Teşekkür ederim Elbruz Bey:)
      Çocukluğum Babannemin yanında geçti. Azıcık bildiğim Adiğeceyi ondan öğrendim. Onun bin bir türlü halini gözlemledim.
      O şimdi yok ama ben Nenejsiz bir hayat düşünemiyorum. Nenejlerin kıymetini bilelim, onlardan öğrenecek çok şeyimiz var:))
      Selamlar…