Çerkeslerin durumu da elbette yaşadıkları ülkenin durumundan farklı değil; üstelik, tarihsel olarak kadınlarına değer veren bir toplum olduğu ne yazık ki söylenemez.

Nurdan Şahin 02 December 2013
%50 DEMOKRASİ İÇİN YETERLİ Mİ?

 

Elbette hayır. Sandıksız demokrasi olmaz, iktidar da mutlaka çoğunluktan oluşur – koalisyon olarak da mümkün tabii. Ama artık demokrasiyi en az bunlar kadar belirleyen çoğulculuk ve katılım olacaktır. Çoğulculuk ve katılım nerede başlar, nerede biter? Mesela sürekli olarak sadece tek bir etnik kökenden, ayni dini inançtan ya da inançsızlıktan, ayni kültür yapısından gelen insanlardan oluşan hükümetler, belediyeler ve hatta bürokrasi ile yönetilen bir ülke gerçekten çoğulcu olabilir mi? Toplumun değişik kesimleri karar alma mekanizmalarına dahil değil ise, bir yönetim katılımcı olabilir mi? Velev ki olsun; farklı yurttaşların gözünde tamamen meşru sayılabilir mi? Cevap tabii ki hayır; kimliği ile ortaya çıkan her kesim temsiliyet ve karar mekanizmalarında yer almak ister. Peki cinsiyet söz konusu olunca bu neden gerekli olmuyor? Türkiye’ de nüfusun %50 sini oluşturan kadınlar katılımın ve karar alma mekanizmalarının neresinde?

 

Geçtiğimiz ay Dünya Ekonomik Forumu WEF’ in ( World Economic Forum) 2006 dan beri her yıl yayınladığı Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Raporu (Global Gender Gap) 2013′ te, 136 ülke arasında 120. sırada yer aldık. Bu rakam, Şafak Pavey’ in meclisteki o ünlü başörtüsü konuşmasında – ki son derece tepeden bakan, kibirli, oryantalist bir konuşmaydı – belirttiği gibi “kadın haklarında” dünyada 120. olduğumuzu göstermiyor çünkü WEF’ in raporu kadın haklarının seviyesini ölçmez, kadınlar ile erkekler arasındaki farkı ölçer.. Raporun ikinci önemli özelliği ise girdilere değil, çıktılara bakar. Yani, kadın erkek eşitliği ile ilgili yasalar, her zaman pek öğündüğümüz seçme / seçilme hakkının ne zaman verildiği, doğum izni vb. konuları bilgi olarak vermekle birlikte, bunları hesaplamaya katmaz, sonuca bakar. İşgücüne katılım, üst düzey yönetici sayıları, parlamentoda temsiliyet gibi somut çıktıları ölçer. İşte Türkiye tam da bu nedenle berbat sonuçlar alır. Zira haklar açısından, yasalar önünde, özellikle de son yıllarda, Avrupa’ ya uyum çerçevesinde yapılan yasal düzenlemelerle, kadın erkek eşitliğinde gelinen nokta hiç de fena sayılmaz ama kağıt üzerindeki bu hakların, nüfusun %50 sini oluşturan kadınlar açısından hayata yansıması ne yazık ki bir türlü gerçekleşmiyor.

 

WEF raporunda Türkiye’ nin aldığı en iyi puan sağlıkta; 136 ülke arasında 59. sırada. En kötü sıralaması ise Ekonomik Katılım ve Fırsat Endeksinde; 136 ülke arasında 127.! Bu endeks, İşgücüne Katılım (123.), Benzer İşe Eşit Ücret (79.), Tahmini Kazanç Düzeyi (121.), Üst Düzey Yönetim (104.), Profesyonel ve Teknik Personel(93.) alt başlıklarında, kadınlarla erkeklerin durumunu karşılaştırıyor. Türkiye, parantez içindeki derecelerinden görüleceği gibi, sadece benzer işe eşit ücrette fena değil, ama tahmini kazanç düzeyinde felaket, çünkü WEF’ e göre ülkemizde kadınların kazandığı ortalama gelir erkeklerin %29’ u kadar. Bu demektir ki, işgücüne katılan epi topu %30 civarındaki kadın da, son derece düşük nitelikli ve düşük ücretli işlerde çalışıyorlar. Zaten, Üst Düzey Yönetim endeksindeki sıralamamız da bunun en iyi göstergesi. Somuta indirgersek, ülkedeki 81 ilin valilerinden sadece 1 tanesi, 850 nin üzerinde kaymakamın ise 21 tanesi kadın. Tek bir kadın müsteşar yok. Kamu böyle de, özel sektör farklı mı? Solaris Araştırma Şirketi’ nin 2012 de yaptığı bir araştırmaya göre, İMKB 100 şirketlerinin toplam 764 yönetim kurulu üyesinin sadece 80’ i kadın; bunların da yarıdan fazlası aileden. Bu konuda mangalda kül bırakmayan “solcu” DİSK’ in yönetim kurulunda 1 tane kadın var; Türk – İş’ te hiç yok! 81 Baro Başkanından sadece 4 tanesi kadın. Gezi Direnişinde bile, Ankara’ ya ilk giden heyeti hatırlayın; tek bir kadın yoktu!

 

Politik Güçlülük sıralamasında, Türkiye 103. sırada ve bu görece iyi derecemizi Tansu Çiller’ e borçluyuz! Zira, Politik Güçlülük endeksinin 3 temel ölçütünden biri, son 50 yılda, kadın Başbakan ya da Cumhurbaşkanı olup olmaması ve var ise, süresi. 3 yıl süren Başbakanlığı ile Tansu Çiller bizi 31. sıraya çıkarırken, 136 ülkenin 76 sının derecesi aynı; hiç kadın devlet başkanı olmadığından hepsi 60. sırada. Parlamentoda kadın milletvekili oranında, 2011′ de, Cumhuriyet tarihinde ilk kez iki haneli rakama ulaşan ve %14′ ü bulan kadın milletvekili ile, 91. sıradayız; ama kabinedeki kadın bakan oranında tek kadın bakanımız ile 121.yiz. Her ne kadar belediyeler bu göstergeye dahil edilmemişse de, belediyelerde de durum farklı değil; halen 2924 belediye başkanının sadece 26 tanesi kadın!

 

Yapılan tüm yasal düzenlemelere, “herkeslerden önce elde ettiğimiz seçme ve seçilme hakkı”na karşın Türkiye’ de durum bu ve Türkiye’ de yaşayan hiçbir kimlik de bu durumdan azade değil. Ancak, Kürt halkının temsilcisi olan ya da olduğunu iddia eden BDP bu konuda en çok özen gösteren siyasi parti. Eşbaşkanlarından biri kadın; meclisteki kadın milletvekillerinin erkek milletvekillerine oranı %45. Onları en yakın takip eden Ak Partinin ve CHP’ nin ise %16.. BDP, 2014 yerel seçimleri için yine bir ilke imza attı ve tüm illerde belediye ve il genel meclisi üyelikleri için %40 kota uygulayacağını deklare etti; yine ilk kez, bir büyükşehir belediyesi için kadın başkan adayını da BDP açıkladı; hemen arkasından Ak Parti takip etti. Çerkeslerin durumu da elbette yaşadıkları ülkenin durumundan farklı değil; üstelik, tarihsel olarak kadınlarına değer veren bir toplum olduğu ne yazık ki söylenemez. Bugün, geçmişten gelen sorunların telafisi, geleneklerin yaşadığımız dünyaya uyum sağlaması ve gerçek katılımın sağlanması için Çerkes örgütlenmelerinde de BDP’ nin gösterdiği özenin gösterilmesini beklerdim kendi adıma. Hal böyle iken, Çerkeslerin, hem de (en azından bir kısmı) sol geçmişten gelen Çerkeslerin kurduğu, üstelik adında da “Çoğulcu” tanımı olan bir partinin eşbaşkanlarının ve yürütme kurulunun tamamının erkek olması gerçekten üzücü.

 

Oysa, WEF raporundan görünen o ki, esas olarak “batılı” gelişmiş ülkeler ile , sosyalizm tecrübesinden geçmiş ülkeler toplumsal cinsiyet eşitliği açısından en iyi durumdalar. Yani sorun sadece para ve hatta gelişmişlikle de çözülmüyor. Herhalde hiç kimse Japonya’ nın ya da sürekli Türkiye’ ye örnek gösterilen Kore’ nin az gelişmiş olduğunu düşünmüyor; oysa onlar da sıralamada 105. ve 111. durumdalar; Küba ise, Türkiye’ nin de dahil olduğu kendi gelir grubunda birinci iken, genel sıralamada 15. Batıda ve sol geçmişten gelen ülkelerde , mesele, zamanında konan, bazı yerlerde hala uygulanan kotalarla ve benzeri pozitif ayrımcılık politikaları ile desteklenmiş. Ayrıca, çocuk ve yaşlı bakımı konusunda hizmet verilerek, kadının evden çıkabilmesi için tutarlı politikalar uygulanmış; doğumdan sonra verilen ücretli / ücretsiz izin hakları ise anneye değil, ebeveyne tanınmış – kim isterse o kullanıyor. Kısacası, hükümetler bu konuda net ve tutarlı davranıyor; yasal düzenlemeleri de sosyal politikalarla destekliyorlar. Türkiye’ de, kuruluşundan beri yapılmayan, ama, üstelik acilen , yapılması gereken bu. Kendine demokrat diyen herkesin talep etmesi ve en azından kendi çevresinde uygulaması gereken de.

 

% 50 yok sayılamaz!

Comments are closed.