Çerkesler başkalarının peşinden değil, kendi kimlikleri ile demokrasi mücadelesine katkıda bulunmalı ve demokratik haklarını talep etmeliler.

Murat Cenbey 31 October 2013
TÜRKİYEDE DEMOKRASİ MÜCADELESİ ve ÇERKESLER

 

Türkiye’ de Demokrasi eskiye göre daha mı kötü , yoksa daha mı iyiye gidiyor ? Çok tartışılacak bir soru.

 

Ben kendime göre hemen cevabımı vereyim, evet daha iyiye gidiyor.

 

Değişen zamana uyamadığı için gitgide zayıflayan ve küçülen Osmanlı İmparatorluğundan geriye kalan ve 1. paylaşım savaşından sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ nin pek demokrasi ile işi yoktu.

 

Savaş sırasında birlikte mücadele ettiği en başta Kürtler olmak üzere tüm azınlıkları ve İslamcıları sonradan yok sayan baskıcı, dayatmacı bir Ulus – Devlet modeliydi Türkiye.

 

Zaten Ermeniler ve Rumlar savaş bahane edilerek halledilmiş, Çerkesler kafakola getirilerek sesleri kesilmişti. Kürtler ise bir türlü pes etmeyince ordu ya havale edilmiş, en büyük diğer muhalefet İslamcılar ise Bürokrasiye havale edilerek sesleri kesilmişti. Şüphesiz bu saydıklarım kan ve gözyaşları ile yapılmıştı ama burada uzun uzun bunu anlatmayacağım. 70′ li yıllarda buna cılızda olsa bir sol muhalefet eklenmiş olsa da, Türkiye Demokrasi tarihi bu saydığım; Kürtler, İslamcılar ve birazda solcular ile, tipik bir baskıcı Ulus Devlet modeli olan TC arasında geçmiçti.

 

Kürtler ve solcularla mücadeleyi ordu ,İslamcılarla mücadeleyi bürokrasi yürüttüğü içinde Kürtlerin ve solcuların muhalefeti silahla ve kanla, İslamcıların muhalefeti ise daha yumuşak bir örgütlenme modeliyle yürütülmüştü. Sonuç olarak, 2013 yılına geldiğimizde Türkiye’ de en çok ezilen Kürtler ve İslamcılar birleşerek Türkiye Cumhuriyetine karşı zafer elde etmişlerdir. Bu mücadelede hala sürmektedir.

 

Sol muhalefeti ezmek için faşist Askeri darbenin yapıldığı 1980′ li yıllara, gelişen Kürt ve İslamcı muhalefeti ezmek için 1990′ lı yıllarda yapılan post modern askeri darbelere, yakılan Kürt köylerine, yapılan katliamlara, sol örgüt militanı olduğu iddia edilen gençlere karşı yapılan katliamlara, 89 1 mayısında polisin hedef gözeterek ateş ederek öldürdüğü 17 yaşındaki bir çocuğa, üzerine yüzlerce mermi yağdırılan 13 yaşındaki Kürt çobana, 2000′ li yıllarda hemde adına sol denen bir parti iktidarında cezaevlerinde yapılan ‘’ hayata dönüş operasyonunda ‘’ kimyasal silahlarla katledilen 36 mahkuma, sırf inancı yüzünden başını örttü diye joplanan ve okullara alınmayan kızlara, 6 kasım 1996′ da YÖK’ ü protesto eden gençlere yapılan zulme, yasaklanan kuran kurslarına, zorla açılan başlara , halkın oyu ile seçilmiş bir milletvekili sırf başını örttü diye ona yapılan zulme, meclisten yaka paça polislerce atılan milletvekillerine, sırf Kürtçe klip çekecem dediği için linç edilen ve yurtdışına kaçan Ahmet Kaya’ ya ve sayamadığımız binlerce haksızlıklara bakarsak bügün demokrasi daha iyiye gidiyor tabi ki.

 

Ha bugün Türkiye’ de tam olarak demokrasi var mı, elbetteki hayır. Hala en küçük bir gösteri kanla bastırılıyor. Gezi olaylarında yapılan faşist uygulamalar meydanda, Roboski’ deki katiller hala aramızda, hala gencecik insanlar sırf gösteri yapıyor diye katlediliyor, KCK tutuklamaları hala devam ediyor, alkol yasakları, yaşam tarzlarına yapılan müdaheleler, kurumsal olarak hala değişmeyen anayasa ve çağın gerisinde kalmış yasalar. Daha yüzlerce sayabiliriz. Evet çok ama çok eksik var, ancak 1980′ li, 1990′ lı yıllara göre bir hayli ilerleme katedildiği de bir gerçek.

 

Piyasadaki en büyük yanılgı ise bu demokratik gelişmenin sadece AKP’ nin eseri olduğu görüşü. Evet AKP zamanı iyi yorumlayarak, pragmatik davranarak ve kitlelerin ihtiyaçlarını modern iletişim araçları sayesinde iyi algılayarak bu reformları yapmaktadır. Ancak hepsini ona bağlamak son derece yanlıştır.

 

Türkiye’ de Demokratik gelişmenin fitilini Ulus devlet modelinin ezdiği başta Kürtler, İslamcılar, Aleviler, Solcular ateşlemiştir, evet ancak özellikle 28 Şubat sürecinden sonra palazlanan İslamcı sermaye ve onun kitlesinin dünya ile entegre olması sonucu daha fazla demokrasi talep etmesi ile kitleselleşip bugünlere gelmiştir. Ayrıca kitle iletişim araçlarının gelişmesi de bu gelişmeye katkı sunmuştur. Türkiye’ de demokrasi gelişecekse İslamcı, mütedeyyin insanları işin içine katmadan, bu mücadeleye onları çekmeden başarıya ulaşması mümkün değildir.

 

Bugün yaşanan, şehirli aydın kesim, solcular ve İslamcıların kamplaşması demokrasi tanımından kaynaklanmaktadır. Demokratik hakların tanımı bugüne kadar hep şehirli modern laik kesime göre yapılıyordu. Başın açık olması, batılı gibi giyinebilmek, içki içebilmek v.s., Demokratik hak deyince bunlar akla geliyordu. İlk defa 1960′ lı yıllarda solcu gençler, sonradan Kürtler ve sonradanda İslamcılar değişik haklar talep etmeye başlayınca işler karıştı. Nasıl yani herkes örgütlenecek miydi, Kürtçe eğitim mi olacaktı , başı kapalılar sosyal hayata mı katılacaktı, okullarda türbanlılar mı olacaktı, ateistlere hak mı verilecekti, nasıl olurdu ?

 

Hayatın temel felsefesi olan değişim tüm statükoları yıkmaya başladı. Demokratik taleplerin şekli değişmeye başladı. Şüphesiz bu kavga daha sürecek, bir taraftan geçmişin muktedir sınıfları eskiye dönmek için uğraş verirken bir taraftan eskinin ezilen katmanları daha fazla demokratik hak talep edecekler. Bunun nasıl şekilleneceğini hep birlikte göreceğiz.

 

Ancak bugün yaşanan en büyük tehlike; eskinin egemen sınıfları nasıl ki hayata tek taraflı bakıp demokrasiyi ve özgürlükleri tek taraflı yorumladılarsa , eskinin ezilen fakat bugünün egemen sınıfı olan İslamcılarda zaman zaman aynı hataya düşmekte, demokrasiyi ve özgürlükleri kendilerine göre yorumlayıp, kendi hayat tarzlarını toplumun diğer kesimlerine dayatma çabasına girmektedirler. Bu şüphesiz yanlıştır ve buna karşı duruş gerekmektedir. Ancak bu anti demokratik uygulamaların çaresi eskinin baskıcı sistemine sarılmak olmamalıdır.

 

Bu ülkede demokrasi gelişecekse, tüm kesimlerin, Azınlıkların, İslamcıların, Solcuların, Alevilerin v.s. hepsinin işin içine girmesi, hepsinin haklarının teslim edilmesi ile gelişecektir. Bunların herhangi birini yok saymak, demokrasiyi geliştirmez, tam tersi geriye götürür.

 

Peki Türkiyedeki bu Demokrasi mücadelesine Çerkesler katkıda bulunmalı mı ?

 

Yani Çerkesler de topa girmeli mi ?

 

Yine ben hemen cevabımı vereyim. Evet girmeli, hemde şiddetle en ön safta girmeli, bu sefer geçmişte yaptıkları hatadan ders alarak, bu defa kendileri içinde bir şeyler isteyerek girmeli.

 

Çünkü; bu ülkede yaşayan bir birey olarak, insan olarak kendimizi ifade etmenin, özgürce yaşamanın bir yolu demokrasidir. Bu ülkenin ihtiyacı olan şey ….izm lerden önce demokrasidir. Çünkü, dünyada etnisite meselesi demokrasi ile çok ilintilidir, demokrasinin geliştiği ülkelerde azınlıklar haklarını daha kısa sürede almakta ve daha çok hakka kavuşmaktadır. Dünyada en çok Çerkesin yaşadığı bir coğrafyadayız, burada alınacak bir hak başta anavatan olmak üzere tüm dünya Çerkesleri üzerinde etkili olacaktır.

 

Onun için Çerkesler başkalarının peşinden değil, kendi kimlikleri ile demokrasi mücadelesine katkıda bulunmalı ve demokratik haklarını talep etmeliler.

 

Ancak asimilasyonun etkisindendir herhalde, bugüne kadar yaşanan sürece bakarsak son yıllarda küçük kıpırdanmaları saymassak Çerkeslerden böyle bir hareketi gözlemleyemiyoruz maalesef.

 

Türkiye demokrasi mücadelesi tarihine baktığımızda, Çerkesleri daha çok efendilerinin yanında görürüz. Özellikle kentli Çerkesler ulusalcı zihniyetin etkisinde kalıp onların yanında yer almışlardır. Bunun dışında kalan Çerkesler ise daha çok Türkiye’ deki siyasal yapıya uygun olarak, bir kısmı sol akımların etkisinde kalıp mücadele etmiş geri kalan kısmı ise Türkiye’ nin siyasal yapısına uygun olarak sağ partileri desteklemişlerdir.

 

Bu manzara henüz değişmemiştir. Bu grupların ortak özelliği bu mücadeleye katılırken Çerkes kimliğinden önce hayat tarzı mücadelesi vermeleridir.

 

Bir kısım kentli laik Çerkes, son yıllarda yani AKP’li yıllarda yapılan demokratik reformlara sırf AKP yaptığı için karşı çıkarken, onları gerici, yobaz ilan etmiş ; İslamcı Çerkeslerin büyük bir çogunluğu da Gezi olaylarında Çerkes ve Abhaz bayrakları ile AKP’ nin yaptığı anti demokratik uygulamalara karşı mücadele veren Çerkesleri karşı devrimci hain ilan etmiştir.Yani yine birbirlerine düşmüşlerdir, tıpkı 1920 lerdeki gibi.

 

Unutmamak gerekir ki bu ülke ne kadar demokratikleşirse, azınlık hakları ve kimlik hakları da o kadar gelişir. Bunun için Çerkesler de kim yaparsa yapsın yapılan demokratik açılımları desteklemeli, fakat kim yaparsa yapsın yapılan her türlü anti demokratik harekete de karşı çıkmalıdır. Bunu yaparken de kendi kimlikleri, kendi simgeleri ile yapmalı ve tabi ki kendileri içinde bir şeyler istemelidir.

Comments are closed.