Birileri, ne ‘olacağımızı’ hesap ede dursun, insanın da ne olacağını seçme şansı var neyse ki.

Birgül Asena Hızal 14 August 2013
‘YAPMAK’ ve ‘OLMAK’

 

Geçen sene ‘Mavi Çam’ adıyla bilinen bir ağaç diktim bahçeme. Gözüme biraz çelimsiz gözüktüğü için de kalınca bir zakkum dalını kesip yontarak sopaya çevirip yanına destek yaptım. Çam ağacı tutmadı, zakkum ise çiçekler açıyor bugünlerde.

 

Doğanın neleri dönüştürdüğünü, ne sürprizler hazırladığını bilmek zor, her zaman planladığınız gibi gitmiyor işler, hele işin içine insan doğası girince. Gezi parkında olup bitenler de hiç planlanmışa benzemiyor doğrusu. Hesaba katılmamış zakkum dalı gibi sürgün veriyor.

 

Çok şey öğrendik bu günlerden. Mesela ben bir anne olarak evde oturup eylemdeki gençleri beklemenin ne demek olduğunu anladım…yıllar sonra.

 

İş yerinde uluslararası bir toplantıdaydım, günlerce komada kalan gencin beyin ölümünün gerçekleştiğini öğrendiğimde. 1980 sonrasında yası büyültülerek idam edilen Erdal Eren’i konusmak yazmak yumruk gibidir benim için. Bu çocuk da; öğrendiğim anda, öyle bir yumruk oldu işte.

 

Çarşı grubu ‘Devrim sanki göz kırptı’ demiş hazırlanan yaratıcı pankartlardan birinde. Evet bir şeyler göz kırptı ve bu göz kırpış,  toplumun farklı kesimlerinde farklı değerlere dokundu. İnsan, temel değerleri üzerinden hareket ettiğinde kendini gerçekleştirebilen bir varlık.  Bunlar bizim çocuklarımız. 70’li yıllarda sağcı, solcu, dinci olanların, okulunu bitirmeye çalışanların, askerden medet umanların çocukları. O yıllarda  ülkenin % 60’ının  feodal ilişkiler tarafından belirlenip belirlenmediğini tartışmış olmamızın  genetik kodlarında ya da değerlerinin oluşmasında bir etkisi olduğunu sanmıyorum. Kimliklerin samimiyetleri ve ‘yapma’ hali yerine ‘olma’ halini seçmiş olmaları ise  bugünmutlaka karşılığını bulmuş olmalı.

 

Yugoslavya’da gerillaları kursuna dizerken elindeki tüfeği bırakıp kurşuna dizilenlerin safına geçen bir askerin hikayesini anlatan bir tablo görmüştüm. Latin Amerika yerlileri içerisinden tekbir  kabilenin köleleştirilmek yerine topluca ölmeye yattıklarını bulabilirsiniz tarihin satır aralarında.Çocuklarının ve ailesinin selameti dışında uğraşı olmayan sessiz sakin annelerin görüş günü ertelendiği için asfaltları aşındırabildiğini biliyorum. ‘Yapmak’ ve ‘Olmak’ arasındaki fark böyle bir şey ve tarihin tekerleklerini hızlandıran, temel dönüşümleri sağlayan toplumsal hareketler mutlaka ‘olmak’ ile ilgili. Sanırım Taksim’de yapılan bir çok şey vardı, gönderilen ilaçlara konulan fare zehirleri bile vardı. Ancak; iz bırakacak olan ‘olunan’dır.

 

Akşamları, ABD’deki hocanın vaazlarını dinliyorum bazen.  Korkarım aynı fikirdeyiz bazı konularda. Diyor ki iktidara; ‘ çapulcu deyip geçme, yarın başka bir şey olmasını sağlayabilirsin….sağlayamazsan da işte böyle başın ağrır.’

 

Birileri,  ne ‘olacağımızı’ hesap ede dursun, insanın da ne olacağını seçme şansı var neyse ki.  Misal; savaşmaktan yorulmuş, sürüldüğü ülkelerde asimile olmuş, belki güvende olmayı herşeyin üstünde tutmuş bir halk bir gün pşine sesini, anadilinin ezgisini, gökkuşağındaki renklerden kendisine en güzel gelenini seçebilir pekala. ‘Olma’ halini seçebilir. Kendi ‘kimlik’ halini seçebilir. Bana göre; bu seçimler ve ‘olma’ halleri sıyrılacak tarihin satır aralarından. En önemlisi;  ‘olan’ daima farkedilen ve tıpkı Gezi gibi hem umut hem tehlike taşıyan  olacak.

 

Comments are closed.