Çerkes ve Ermeni tehcirlerinin sorumlusu olan devletler artık varlıklarını sürdürmüyorlar; ancak Rusya Federasyonu Çarlık Rusyasının, Türkiye Cumhuriyeti de Osmanlı Devletinin mirasına sahip çıkıyor.

Nurdan Şahin 20 May 2013
SÜRGÜN, TEHCİR, SOYKIRIM

Her zaman kendi seçimlerimi sorguladım, üzerlerinde düşündüm ; kah sevindim, gururlandım, kah hayıflandım ama doğuştan gelen ve seçme hakkım olmayan özelliklere çok takılmadım hayatım boyunca. Bu özelliklerden bir tanesi de etnisite. Annem ve babam Çerkes olduğu için ben de Çerkestim; ayni şekilde, Türk, Alman , Kürt, Fransız, Rus ya da Japon olabilirdim. Hiçbir seçme hakkım olmayan diğer özellikler gibi, etnik kimliğimi her zaman doğal olarak kabullendim; gerekli her yerde ifade ettim ama ne gurur ne de üzüntü duydum . Ayni nedenle, tarihte yaşananlarla çok da fazla ilgilenmedim doğrusu; ta ki otuzlu yaşlarıma kadar..

 

90 ların başlarıydı. Soyyetler Birliği’nin dağılma sürecinde, Balkanlardan trenlerle Türkiye’ ye göç edenleri izliyordum televizyonda. Kalabalık, üst üste insanlar, yanlarına alabildikleri birkaç parça eşya ile yerlerinden yurtlarından koparılmış, rayların üzerinde kayan kocaman kara vagonlarda salkım saçak ilerliyorlardı ; yüzlerindeki hüzünle, hallerindeki perişanlık gözlerimin dolmasına neden olmuştu. Birden, kısa bir süre önce, arabayla 24 saat süren, muhteşem güzel ama gerçekten çetin bir doğada yaptığımız Kafkasya yolculuğu gelmişti aklıma; bundan bir asırdan fazla zaman önce, atlı ya da yaya olarak, çoluk çocuk, kadın, yaşlı demeden zorla o yollara sürülen büyük dedelerimiz, büyük ninelerimizi düşünmüştüm-belki de ilk kez. Vatanından, doğduğun, büyüdüğün, çocuklarını doğurduğun, ölülerini gömdüğün yerlerden sürülmek her durumda ayni acıydı elbette ama bir de sürgün edildiğin yol ve koşullar vardı. Herhalde Çerkesler ve onlardan bir 50 yıl sonra da Ermeniler yeryüzündeki tehcirierin en zorlularını yaşadılar; büyük oranda yollarda telef oldular; hastalık, açlık, sefalete, egemenlerin ya da egemenlerin kışkırttığı kendi benzerlerinin acımasız saldırıları tuz biber ekti – tarihin acı cilvesi, sonraları saldırılanların bir kısmı saldırgan vazifesi üstlense de, her iki halk da sonuç olarak büyük kıyımlara uğradı.

 

Bu sonuca rağmen, ben her iki “büyük felaket” e de, soykırım demekte hem zorlanıyorum hem de etkisi açısından, galiba çok doğru bulmuyorum.

 

Zorlanmamın temel nedeni, soykırım kavramının tanımlanmasına neden olan olay; yani Nazilerin Yahudileri ve Çingeneleri, sadece Yahudi ve Çingene oldukları için kitlesel olarak ve korkunç yöntemlerle yok etmeye çalışmaları. Kullandıkları yöntemler akıl almaz bir vahşetin ürünü ve henüz dünyada böylesine bir vahşet de görülmedi ancak itirazım bu nedenle değil; itirazım sebep/niyet/sonuç ilişkisi ile ilgili. Nazilerin yaptığı soykırım tamamen ırkçılık üzerine inşa edilmişti; üstün Alman ırkının, “aşağı” Yahudi ve Çingene ırklarından kurtulma projesiydi bu ve hunharca uygulandı.

 

Çerkeslere ve Ermenilere uygulanan sürgün ya da zorunlu tehcir, sonuç olarak bu milliyetlerin “soylarını kırdı” belki ama kırımın sebebi, esas olarak ve sadece bu milliyetlerin mensubu olmak değildi.

 

Çarlık Rusyasının –jenerik deyişle- güney denizlere inme talebi ve bunun yolunun Karadeniz’den geçmesi, Çerkes kıyımına neden oldu; İttihat Terakkinin “ Türk Müslüman Ulusu” nu inşa etmek hedefi ise, Ermenilerin büyük felaketine. Yani , gerekçeler, esas olarak ekonomik ve siyasi idi.

 

Soykırım tanımını kullanmanın etkisine gelince; tanım literatüre Yahudi soykırımı gibi korkunç bir olay ile girdiği için, dünya yüzünde herhalde hiçbir devlet bu suçlamayla karşılaşmak istemez; çünkü bu suçlama olası ekonomik ve politik sonuçları dışında ve ayni zamanda uluslararası platformda bir tür aşağılanmayı da ima ediyor.. Bu nedenle, tarihsel olarak sorumluluğu olan devletler sıkı bir defansa geçiyorlar. Oysa, ülkelerinden zorla kopartılarak , hayatlarını, mal ve mülklerini kaybedenlerin, dillerini, kimliklerini, kültürlerini kaybetmiş ya da kaybetme tehlikesi yaşayan torunlarının talepleri de aslında, sorumluların torunlarından bir pişmanlık ifadesi, bir anlayış, bir özür.

 

Bunu , soykırım kadar ağır bir kelime kullanmadan talep etmek, daha çabuk, daha kolay sonuç verir belki de kim bilir. Geçmişi doğru anlamak, açıkça kabullenmek, geçmişle barışmak sadece “büyük felaket”lerin kurbanlarının değil, bu sorumluluğu taşıyan devletlerin ve milletlerin de arınmalarını, rahatlamalarını, özgürleşmelerini sağlayacaktır.

 

Çerkes ve Ermeni tehcirlerinin sorumlusu olan devletler artık varlıklarını sürdürmüyorlar; ancak Rusya Federasyonu Çarlık Rusyasının, Türkiye Cumhuriyeti de Osmanlı Devletinin mirasına sahip çıkıyor. Doğrudan sorumlu olunmayan bir olaydan pişmanlık duyduğunu, üzgün olduğunu dile getirmek , talepler de daha doğru yöntemlerle yapılırsa , imkansız olmasa gerek..

Comments are closed.