Bizim açımızdan belirleyici olacak olan, hazırlanan cümleleri okumak yerine, kendi cümlelerimizi kurabilmek olacaktır.

Birgül Asena Hızal 01 May 2013
ORANTISIZ GÜÇ

 

Kurbağa deneyini bilirsiniz muhtemelen. Kaynayan suyun içine attığınızda can havliyle dışarı sıçrar ama soğuk suyun içine koyup altını ısıtmaya başladığınızda yavaş yavaş ısınır, alışır, haşlanır.

 

Haberleri genellikle dinlemeye çalışıyorum da,  iktidar partisinin sözcülerini dinlemeye her zaman gücüm yetmiyor. Dün akşam 1 Mayıs öncesinde tansiyonu anlayabilmek amacıyla oturdum televizyonun karşısına. İktidar sözcüsü bir milletvekilinin, programcının sorusunu yanıtlarken ‘bazı gruplar için 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasının anlamı mı varmış diyorsunuz?  Öyle miymiş?’dediğini duydum. Şok etkisi yaptı bu sözler bende. Kurbağa örneğindeki gibi tatlı tatlı altımızdaki su ısınırken ne güzel yuvarlanıp gidiyoruz da, hayatta kalmamızı sağlayanlar bu şoklar bana kalırsa.

 

Bu ülke 77 1 Mayıs’ını yaşadı Taksim Meydanı’nda. Canlar kaybetti. Öyle çok bilinçli, çok örgütlü, çok yaşlı, çok solcu değildi hepsi. Evet iktidara, toplumsal evrilmeye, mücadeleye, katliama ilişkin bir belleği var Taksim’in. İkinci cümlesinde; ‘Değerler’ üzerinden değil, ‘Projeler’ üzerinden politika üretmeyi önerdi, iktidar sözcüsü milletvekili. Taksim’in toplumsal bellekteki yerini değiştirme ihtiyacı ile üretilen projenin altında da bir ‘değerler’ silsilesi yokmuş gibi. Bugün 77 1 Mayıs’ına toplumsal belleğe, değerlere sahip çıkan beyaz saçlı insanlar da 50 yaşında başlamadılar yaşamaya. 16-17 yaşında olanlar vardı 77’de. Mesela bir tanesinin ilk sevdiceği gözlerinin önünde öldürüldü,Taksim’de.Diğeri,  evine dönüp annesinin demlediği çayı beklerken, çaydanlığın çıkardığı ritmik ses ‘Kahrolsun Faşizm’ sloganı gibi ulaştı kulaklarına. Yaşandı. Halen toplumsal ve kişisel belleklerde.  Ne yapsak kazıyamayız.

 

Benim kurbağaya gelince, barış görüşmeleri sırasında demokrasiden açılan bahsi dinliyordu tatlı tatlı, AKP ekibinin askeri cuntalara karşı kahramanca demokrasi mücadelesi vardı gündemde ve birdenbire iktidar, güç, değerler mücadelesinin biber gazı eşliğinde sahne alışıyla sarsıldı. Tencereden atlamayı akıl eder mi bilinmez.

 

Bu faslı bana en ironik gelen soruyu vurgulayarak kapatmak istiyorum. Son zamanların demokrasi jargonunda önemli başlıklardan biri, orantılı güç kullanmak.1 Mayıs 2013 Taksim olaylarında 22 polis, 3 sivilin yaralanması nasıl geliyor kulağa? Sanki polise karşı orantısız güç kullanılmış gibi, değil mi?

 

1 Mayıs’da Taksim’e girebilip halay çeken Hak-İş’çilerden yola çıkarak gelelim Çerkeslerin, Lazların…Kürtler dışındaki kimliklerin önümüzdeki günlerdeki gündemine. Ara ara düşünüyor ve yazıyorum da; bu kimliklerin içerisinde olup bitenler, bölünmeler bana bazen çok şaşırtıcı geliyor. Kimliklerimizle varolmaktan vazgeçemeyiz. Bu sahip çıkış, dış koşullardan bağımsız olarak, hayatın olağan ve onurlu akışı için çok önemli amma bazen bölünmeleri ve taraflaşmaları izlerken birilerinin bize bizden çok önem verdiği hissine kapılıyorum. Taksim’e çıkan Hak İş gibi her bölünmenin yeri, günü geldiğinde sahne alacağını, bir işlevi yerine getireceğini düşünüyorum. Dikkatle izliyorum süreci. Tesadüflerin, tesadüfen oluştuğuna pek inanmam. Eğer bu topraklardan başlayan bir yeniden tanımlama, kimlikleri tanıma süreci gerçekleşecekse,bildiğim iki şey var. Bu sürecin tarafları ‘sadece’ demokrasi kaygısıyla sahnede değiller. Bu sahnede diğer kimliklerin ne zaman ne söyleyeceğine ilişkin birden çok  hazırlık olması çok mümkün gözüküyor.

 

Burada bizim açımızdan belirleyici olacak olan,  hazırlanan cümleleri okumak yerine, kendi cümlelerimizi kurabilmek olacaktır.

 

Comments are closed.