Çok kültürlü yapı için çaba sarf ederken, salt kimlikçi bir anlayışa düşmemek, içe dönük ,dar kalıpların içine hapsolmamak gerekiyor. Bunu sağlamanın en iyi yolu ise, tanımak, konuşmak, anlamak, anlatmak.

Nurdan Şahin 15 April 2013
İnsanlar Barış İstiyor

21 Aralık günü, kimileri, Maya takvimine göre dünyanın sonu geldiği için, nedense dünyada kurtuluş mekanı olarak seçtikleri iki noktadan biri olan Şirince ye gelmeyi planlarken, ben de büyük bir tesadüf eseri Mayaların diyarı Guatemala’ya gitmek üzere,Meksika ya uçuyordum(1). Maksadım kehanetin aslını öğrenmek değildi tabii, ama merak etmiyordum dersem  de yalan olur. Guatemala, tarihin en uzun iç savaşlarından birini yaşayan ülkelerden;tam 36 yıl süren iç savaşta,250.000 kişi ölmüş. İç savaş o hale gelmiş ki, devlet,13 yaşına giren erkek çocukları askere alır olmuş. Sonunda, kazananı olmayacağı anlaşılınca,bu kirli savaş 1996 yılında son bulmuş;  siyasi af çıkmış;devlet yüklüce miktarda savaş tazminatı ödemiş. Savaşın hayatın içine tamamen girdiğinin en somut göstergesini bizzat yaşadık: Meksika ile doğal sınır olan nehirden Guatemala’ya giriş yaptığımızda bizi karşılayan yerel rehber Hugo ile sohbet ederken, savaş sırasında 15 yaşlarındayken bir kiliseye sığındığını, ancak devlet güçlerinin onu zorla askere aldığını ve 2,5 yıl, yağmur ormanlarında gerilla kovaladığını öğrendik; hem de gördüğünde uyarmadan vur emri ile! İki gün sonra, başkent Guatemala City de bizi karşılayan diğer yerel rehber Bronson ise müthiş İngilizce konuşuyordu,çünkü babası,   karısını ve çocuklarını bir misyoner Amerikan kampına emanet edip, gerillalara katılmış;tam 7 yıl sonra geri dönmüş. Bir haftadan kısa süre içinde tanıştığımız iki rehberin, savaşın iki ayrı tarafındaki aktif bir hayattan gelmeleri,iç savaşın ne boyuta vardığının çok açık bir göstergesiydi.

 

Türkiye de bu boyutta bir kaos yaşamadık biz; Güneydoğu bölgesi dışında, hayatın bu kadar içine,  hemen hemen her aileye sirayet eden bir boyuta ulaşmadı yaşanan acılar. Ama özellikle Güneydoğu Anadolu bölgesinde, hemen her ailede artık bir kayıp var; kimi çocuğunu askerken,kimi de askerle  mücadele ederken kaybetmiş;pek çoğunda her ikisi de yaşanmış.Dile kolay, 30 yıl süren ve 40 binin üzerinde genç insanın kaybına, en az bir o kadarının da fiziksel ya da ruhen sakatlanmasına yol açan bir silahlı mücadeleden söz ediyoruz.

 

Şimdi  nihayet Türkiye’de de yeniden  bir barış süreci başladı. Silahlı mücadeleyi yürüten  her iki tarafta da bu yönde kararlı bir siyasi irade mevcut görünüyor. Yaklaşık üç aydır, silahların fiilen sustuğuna tanığız; bunu daha önce de yaşadık ama şimdi gerçekten susacağına,savaşın biteceğine inancımız yükseldi. Savaşın bitmesi, barışın sürecinin tamamlanması anlamına gelmiyor elbette,ama sürecin başlaması için en önemli ön koşul. Bu koşul tamamlandıktan sonra, barışın kalıcı olabilmesi için, gerekli olan , öncelikle savaşa neden olan koşulların tamamen  ortadan kaldırılması, sonra da birlikte yaşamın hayata geçirilmesi. Bunun için , hem mücadele eden kesimler arasında, hem de mücadele eden kesimlerin bizatihi kendi içinde konuşmaya , anlamaya, anlaşmaya ihtiyaç var; çünkü bu kesimler de doğal olarak homojen değil.

 

Son yapılan kamuoyu yoklamalarına göre halkın %60 ‘ı barışı destekliyor, ana akım medya da dahil olmak üzere, basından da sürece genel olarak açıktan, bazen utangaç ama  oldukça önemli  bir destek var. Ancak, toplumsal mutabakatın daha da yaygınlaşması ,  gerekiyor.

 

Bu açıdan, çok eleştirilmesine rağmen Akil İnsanlar Grubunun önemli bir işlevi olacağı kuşkusuz. Aralarında, niye orada olduklarını anlayamadıklarımız, içimize sindiremediklerimiz olabilir ama büyük çoğunluğu, bu işe kafa yormuş, barışa giden yolda çaba sarf etmiş insanlar ve ülkenin yedi bölgesinde, toplumun her kesimiyle diyalogu başlatmak çabasındalar: dinleyecekler, anlayacaklar, anlatacaklar. Elbette 63 kişiden, toplumun henüz ikna olmamış tüm kesimlerine ulaşmalarını, herkesi ortak bir anlayışa getirmelerini bekleyemeyiz. Onların açtığı yoldan, sivil toplum kuruluşlarının, sivil insiyatiflerin bu çabaya devam etmesi, farklı düşünceden, farklı kimliklerden, farklı inançlardan insanların birbirini duyması, tanıması, anlaması lazım. Türkiye deki Çerkes örgütlerinin ya da Çerkes aydınlarının da bu anlamda sürece katkı yapması sadece önemli ve mümkün değil, elzem.

 

Şiddetin sona ermesi, silahların susmasıyla başlayacak barış sürecinin devamı , Anayasa ile gelmek zorunda. Yeni  Anayasanın ise ülkede yaşayan tüm insanları kapsaması; sivil,demokratik ,çoğulcu olması, çok kültürlü bir yapıyı desteklemesi gerekiyor. Böyle bir Anayasanın hazırlanması sadece hukukçulara ve siyasilere bırakılmayacak kadar önemli; katılımcı bir süreç gerektiriyor. Anayasanın ne içerdiği kadar,nasıl hazırlandığı da önemli.  Böyle bir süreçte de hem örgütlere,hem de bireylere çok iş düşüyor. Çok kültürlü yapı için çaba sarf ederken, salt kimlikçi bir anlayışa düşmemek, içe dönük ,dar kalıpların içine hapsolmamak gerekiyor. Bunu sağlamanın en iyi yolu ise,  tanımak, konuşmak, anlamak, anlatmak. Yan yana yaşamaktan,birlikte yaşamaya geçiş(2) için gerekli zihniyet değişikliğinin de yolunu açacak olan bu.

 

Yazıya Mayalardan söz ederek başlamıştım, yine onlarla bitireyim. Guatemela’ da, Maya takviminin 21 Aralık 2012 de sona ermesinin kıyamet anlamına gelmediğini,tam aksine yeni ve daha güzel bir çağın kapılarının açılacağını müjdelediğini söylemişlerdi;galiba doğru. Sadece Türkiye değil, tam 49 yıldır korkunç bir iç savaşın sürdüğü, beş milyon kişinin zorunlu olarak yer değiştirdiği, onbinlerce insanın öldüğü Kolombiya’da da, barış görüşmeleri yapılıyor;halk barış sürecini desteklemek için, beyazlar giyerek sokaklara dökülüyor.

 

Dünyanın neresinde olursa olsun, insanlar barış istiyor ve barış ancak insanların ortak çabalarıyla mümkün oluyor.

 

(1)Meksika/Guatemala seyahat yazıları: www.hurriyet.com.tr/seyahat/22620445.asp

 

www.hurriyet.com.tr/seyahat/22459810.asp

(2)tanım E.Mahcupyan’a ait bkz “barış yapmaktan toplum olmaya” Zaman gazetesi

 

 

Comments are closed.