Baskın bir ses; “10 yıllık iktidar pratiğine bak, AKP’ye ve başkanına güvenme” diyor.

Yaşar Güven 15 April 2013
AKP ve demokrasi

Silahların susması, barış sözcüğünün çokça kullanılır olması ne güzel. Barışın sağlanması için katkı koymalı elbet. Bu konu bir tarafa.

Baskın bir ses; “10 yıllık iktidar pratiğine bak, AKP’ye ve başkanına güvenme” diyor.

 

Anayasa değişikliği referandumu yapıldı bu ülkede, yasal düzenlemeler yargı paketleri halinde yapıldı, yapılıyor. Görünür gerekçe hep demokratikleşmedir. İktidarın ağzından hiç seçim barajı ve siyasi partiler yasasına dair bir şey duydunuz mu peki? Bu konuları gündeme getirenlere yönelik bir yanıtlarını? Ancak “koalisyon ve istikrarsızlık mı istiyorsunuz” demiş olabilirler, malum Türkiye çok çekti bu konuda.

 

%10 seçim barajı ve mevcut siyasi partiler yasası, demokrasi söz konusu olduğunda tek başına başat anlamda tartışılması gereken iki konudur.

 

TBMM’de, 1987’de ANAP %36 oyla %65, 2002’de AKP %34 oyla %66 temsiliyet kazandı. (“Sonrasında %50 oy aldı ama AKP” diyenler olabilir, oraya %34 ile geldiğini bir hatırlayalım önce. Oy veren her iki kişiden biri olmadığımı da arada belirteyim. Oyum çok kıymetli, 1980’den bu yana 3 kez oy kullandım sadece. 12 Eylül Anayasası’na hayır, milliyetçi damarımın tutması ile Sahrayı Cedit mahallesi Çerkes adayına oy vermek için muhtarlık seçimlerinde ve Jıneps olarak bağımsız aday Ufuk Uras’a destek verdiğimiz genel seçimlerde). Meclis dışında kalan ama örneğin %9 – 9.9 oy almış parti ve taraftarları ne olacak? Önemlidir bu konu, demokrasi çoğunluğun tahakkümü değildir, çoğulculuktur.

 

Diğer yandan milletvekili adaylarını partililer ön seçimle belirlemiyor ya da ..mış gibi yapıyor. Seçmen, kendisini temsil edecek olanı seçemiyor. Tek seçici parti lideri ve yakın çevresi. Sonuç; TBMM’de görüşülen konunun ne olduğu önemli değil, lider el kaldırdı, sen de kaldır. Böyle olduğunu itiraf eden milletvekillerini okudum bir yerlerde yanılmıyorsam. Özellikle iktidar partisi liderinin her dediğine evet diyen vekillerle yasama işlemi nasıl tepeden tırnağa demokratik olabilir ki?

 

Bu kadar mı? Nerdeee..

 

Aydınlar tutuklandı (Büşra Erşanlı ve Ragıp Zarakolu, isimleri sadece örnek olarak yazmış olayım); öğrenciler dayak yedi/yiyor, parasız eğitim istedikleri, puşi taktıkları için tutuklanıyor ve baskı görüyor; avukatlar tutuklanıyor; en çok gazetecinin tutuklandığı ülkeler sıralamasında Türkiye dereceye giriyor; dünyadaki 35 bin siyasi tutuklunun 12 bini Türkiye’de; … kısaca düşünce özgürlüğü ayaklar altına alınıyor.

 

Demokratikleşme için adım atıldığı iddia edilir ve referandumlar yapılırken düşünce özgürlüğü sınırları batı değerleri kadar (AB müktesebatı çerçevesinde oraya öykünülüyor ya) genişletilmezken ya da onca yargı paketinde bir türlü sıraya girmez ve ertelenirken nasıl bir olumlu değerlendirme yapılabilir ki?

 

Başbakan, CHP’nin tek parti iktidarı döneminde yaptığı Dersim katliamı ile ilgili özür diledi. Kendi iktidarı döneminde yapılan Roboski –Uludere- katliamı için özür dilemedi, sadece tazminat ödenmesi kararı ile sonuçlanan bir tiyatro izlettirildi bize. Nasıl açıklanabilir?

 

Hrant Dink cinayeti mahkemesi beş yıl sürdü, iktidar kılını bile kıpırdatmadı. Yargılanması gerekir denen, dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek terfi edildi. Dink davası oldu bittiye getirilmiş olmadı mı?

 

Başbakan; “dindar bir gençlik yetiştirmek istiyoruz” dedi. Aleviler sordu açıkça; “hangi din ve dindarlık?”. Muhtemelen azınlık dinlere mensup olanlardan da soran olmuştur. Başbakanın tepki gösterenlere yanıtı ‘yanlış anlaşıldı’ olmadı, kararlı bir şekilde “ateist bir gençlik mi yetiştirelim?” oldu. Ateist ve aynı zamanda yetmez ama evet diyenlere bir gönderme olabilir mi?

 

İktidar demokrasi diyor, demokratikleşme diyor ama mevcut anti-demokratik yasaların uygulanması konusunda kılını kıpırdatmadığı gibi koz olarak da kullanıyor aslında. Bakanlar hep beraber şikâyetçi, tutuklu yargılama konusunda ama bir türlü girişimde bulunmuyorlar. Anayasayı değiştirme iradesini gösterebilip yasalarda değişiklik konusunda ayak diretmek nedendir? İşlerine henüz gelmiyor olabilir mi?

 

12 Eylül askeri cuntasının bu ülkede yaptıklarını Evren ve Şahinkaya’ya yıkıyorlar, bir müsamere gibi izlettiriyorlar, alay ediyorlar bizle diye düşünüyorum.

 

Savcı Doğan Öz, derin devlet gerçeğini ilk görenlerden ve üzerine gidenlerden. Öldürüldü. Katili diyor ki “ben öldürdüm”, ülkücüler diyor ki “devlet bizi kullandı”. Bütün uyarılara karşın derin girişimler sonucu katil serbest bırakılıyor. Derin yapının üzerine gidiyor ya AKP, bu konuda neden tıs yok?

 

Kuvvetler ayrılığı konusunda Başbakanın söylediklerini unutmamış olmalıyız. Tarif edilen ve hatta pratikte yaşanan kuvvetler birliği demokrasinin neresinde kalıyor?

 

ODTÜ’deki protesto sonrası hocalara yönelik, “yetiştirdiğin öğrenciler bunlarsa bu ülke batmış” sözlerini söyleten nasıl bir anlayıştır?

 

AKP geleneği, parti kapatılması konusunda çok çekti. Parti kapatma, düşünce özgürlüğü, TBMM, millet iradesi, demokrasi ve demokratikleşme, tümü bir arada dikkate alındığında hepimize bir şeyler ifade ediyordur. Peki BDP’yi kapatma konusunda kaç kez tehdit etti Başbakan, hatırlıyor muyuz? En son “teröristle kucaklaşma” üzerinden geliştirdiği polemiği hatırlarız en azından. Demokrasi anlayışları budur işte, kendi partileri kapatılmasın, başka partiler kapatılabilir. “Kapatıldı mı peki?” demeyin, bunu ima etmek fikir-zikir meselesidir zaten.

 

Geldiğimiz noktada yargı bağımsız mıdır hakikaten? İnanıyor mu herkes? Yapılan yasal düzenlemeler, anayasa değişiklikleri bunu sağladı mı? Deniz Feneri soruşturmasını yürüten savcı ve hakimlerin görevden alındığını da arada hatırlamalı.

 

Ayrıca; bizim nedenini bilemediğimiz iç çatışmalar herhalde demokrasi için değil. Oslo görüşmeleri nedeniyle MİT müsteşarına yönelik savcılığın başlattığı girişim sonucu, MİT yasasının yangından mal kaçırırcasına yıldırım hızı ile cumhurbaşkanlığı tarafından onanması; cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda Gül-Erdoğan arasında yaşanan polemik (tabi ki direk değil de yandaş aktörler üzerinden yürüyen) nasıl değerlendirilecek?

 

Can Dündar yazmıştı AKP’nin açılımını; “adaletle kandırma partisi”.

 

Söz konusu AKP ise demokrasi çıtası makul bir seviyede tutulmalı!

Comments are closed.