Bu nedenle Türkiyede Adige ve Abaza halklarının birlikte örgütlenmelere ihtiyacı var. Bu birliktelik ve dayanışmaya anavatanda da ihtiyacımız var.

Can Nart 08 April 2013
Sürgünün acılarını yaşıyoruz

Kafkasya’da yakın tarihimizin uzun bir dönemi Rusya, Osmanlı ve İran imparatorluklarının arasındaki mücadeleden etkilenerek geçti. Kafkasya bu imparatorlukların aralarında yaptıkları her anlaşmada sınırların değiştiği bölge idi. Biz Vubıhlar, Adigeler ve Abazalar  uzun bir dönem Osmanlı tebasında kabul edildik.

 

Kafkas savaşları bitip sürgün tamamlandıktan sonra anavatanda Adigey,Kabardey ve Abhazya bölgeleri arasında sınır kalmadı. Adige, Vubıh ve Abaza halkları arasında komşuluk bitti. Çerkesyanın en son direnen Soçi bölgesinin tüm Adige, Vubıh ve Abaza halkları sürgün edildi. Bu bölge Çerkesyada kardeş halkların dayanışması ile direnen son bölgeydi.

 

Soçinin kardeş halkları Düzce, Hendek, Adapazarı, İzmit, Bozyük ve Eskişehir bölgesine yerleştiler. Anavatandaki gibi hem ayrı, hem iç içeydiler. Osmanlı Devleti içinde ortak bir geleceği  yaşadılar. Birlikte örgütlendiler, birlikte savaştılar. Çerkes Teavvün Cemiyetinde de bir aradaydılar, Şark-ı Karip Çerkesleri Temini Hukuk Cemiyetinde de. Hain sayılanları 150 likler listesinde birlikte sürüldüler. Çerkes Özel Örnek Okulunun birçok çalışanı Adige iken müdürü Mustafa Butbay Abaza idi. Gönenin Çerkes Köyleri Anadoluya sürgün edilirken Meclis e bir sunu ile itiraz eden Fertegery Sovenu da. Meclisde anasır-ı islamiyenin Türkçülüğe dönüşümüne itiraz eden Emin Marşan da.

 

Özetle Anavatanda iç içe yaşayan Adige, Abaza ve Vubıhlar muhaceretde bir arada yaşamayı sürdürdüler  ve fakat anavatanda küçük adacıklar içinde çok azalan nüfusları ile birbirlerinden uzak yaşıyorlar. Maykop, Nalçık ve Sohum artık birbirine komşu değil. İşte bu nedenle Anavatandan gelen ulusal algı ile muhaceretdeki ulusal algı birbiriyle örtüşmüyor. Orada ulusal bölgesel özerklik bu kardeş halkların ulusal sınırları, devlet örgütlenmeleri ve yönetim biçimleri farklı olduğundan çelişkiler üretirken ve bu çelişkiler meşrulaştırılırken, Türkiyede bir arada benzer kültürel, ulusal ve toplumsal sorunları yaşıyoruz.  Aramızda sınırlar yok ve daha ötesi akrabalık ilişkilerimiz çok daha fazla arttı. Anavatanda aynı aileden gelen Vubıhlar, Abazalar ve Adigeler bulunmakta, Türkiyede ise bunun ötesinde  Vubıhlar, Adigeler ve Abazalar birbirlerinin ailelerinin içinde bulunmakta. Türkiyenin batısında Apsualar ve Adigeler iç içe iken, orta anadoluda, uzunyaylada Adigeler ve Abazinler iç içe.

 

Bu nedenle Türkiyede Adige ve Abaza halklarının birlikte örgütlenmelere ihtiyacı var. Bu birliktelik ve dayanışmaya  anavatanda da ihtiyacımız var. Adige-Abaza birlikteliği, 21 mayıs 1864, Ulusal-tarihsel taleplerimizin de en önemli temelini oluşturmaktadır.

 

Sadece Adige ve Abaza halklarının değil, Kuzey Kafkasya halklarının birlik ve dayanışması bu halkların geleceği için çok önemlidir. Türkiyede, bu konuda en büyük sorumluluk, herbir halkın  sorumlulukları yadsınmadan, Adige halkına düşmektedir. Bütün Kuzey Kafkasya halklarını bünyesinde barındıran KAFFED kültürel, ulusal ve toplumsal sorunları dert edinen demokratik bir kitle örgütüdür. Kaffed, her halka bünyesi içinde özerk örgütlenme imkanını tanıyarak,  bütün Kuzey Kafkasya halklarının kitle örgütü olarak  yapısını güçlendirerek ilerlemelidir.

 

 

 

 

 

Yorumlar (8)
  1. Cumhur Bal on said:

    Yüzölçüm olarak bir çoğu Türkiye’den büyük olan 52 eyalet ABD diye coğrafi isim (hatta kıta ismi) ile; aynı şekilde deve dişi gibi bir çok Avrupa ülkesi coğrafi isim (hatta kıta ismi) ile AB olarak örgütlenir ve TC de orada yer almak için çaba sarf eder iken bizim gibi küçük ve akraba halkların ayrışmaya gitmesi doğru ve hayrımıza değildir. Hiç kimsenin inkar edemeyeceği annesidir. Halklarında anavatanıdır. Bizlerin ortak anavatanı da Kafkasyadır. Kafkas ırkı dünyadaki 3 ırktan birisi ve bizde bunun sahibiyiz. Biz bunu inkar eder öteler isek buna sahip çıkacak çoook devlet ve halk var. Gürcistan’ın müziğimiz, giysimiz, yemeğimiz, folklorümüzden sonra hiç bir alakaları olmayan Memluklularada sahip çıkmaları gibi.

    Ben Yusuf’a katılıyorum ‘KAFFED kültürel, ulusal ve toplumsal sorunları dert edinen demokratik bir kitle örgütüdür. Kaffed, her halka bünyesi içinde özerk örgütlenme imkanını tanıyarak, bütün Kuzey Kafkasya halklarının kitle örgütü olarak yapısını güçlendirerek ilerlemelidir.

    Selamlar

  2. hayri kutarba on said:

    Vatana dönme dönebilme şansını yakalamış, bunun mutluluğunu yaşayan bir kardeşiniz olarak, tek satırına, hatta tek kelimesine müdahale etmeden, şerh koymadan, yazının tamamına imzamı atarım ve bu imzamı sonuna kadar savunurum. Aklına, yüreğine, kalemine sağlık Yusuf Taymaz!

  3. Deniz Bulut Ubykh on said:

    Sn. Yusuf TAYMAZ’ ın “Bu nedenle Türkiyede Adige ve Abaza halklarının birlikte örgütlenmelere ihtiyacı var.” cümlesinden şahsen çok net anladığım AbhazFed ve Kaffed’in birlikteliğinde bir Konfederasyonun kurulmasıdır.

  4. Cem DOGU on said:

    Ellerınıze saglık Yusuf Taymaz.Gonen Manyas surgunlerını gormus gerı dondugunde koyune yerlesen ınsanları beklemıs;kımı yalınayak kımı bır kagnı arabasıyla ıkıncı kez yollara dusmus bır Wubıh aılesının torunu.Cam kenarında pşinesi elinde sesizde aglayan gozyaslarını saklamak ıcın basını cevırecek yer bulamayan bır Wubıh kadının torunu.Ama hıc agzından bu ABHAZ bu ADIGE bu soyle bu boyle kelımesının cıkmadıgı.Bırbırınızı tanıyın bulun bırbırız ıle alısverıs yapın dıyen nenej ın torunu.BÖLÜNMÜŞLÜĞÜN BÜYÜMESİ OLMAZ.Birlıktelık ıcın cagrınıza gonulden evet yuregınıze saglık YUSUF TAYMAZ

  5. Yavuz Tunç on said:

    Kültürel Fetihle Varolabilecek Bir Bölge ; Kafkasya

    Türkiye-ABD (1) bir tarafta diğer tarafta ise Rusya(2) …dini sebeplerle her iki cepheyi de enterese eden İran-S.Arabistan(radikal İslam)..bunu bir tarafta tutarsak, kafkasya enerji koridorunda her iki(1),(2) cephenin ortak yararları üzerinden ya da bu iki cepheyi tehtid etmeyecek sürdürülebilir hayati politikaların inşaa edilmesi üzerinden gitmek lazım..

    tabi işin tuhaf yanı Türkiye’deki bizlerin önce Türkiye Cumhuriyeti Hükümetlerimizi etkileyememiş olmamızdır…ve bugün Abhazya’yı tanımayan ülkemizin gururlu vatandaşları olarak bu çelişkiden rahatsızız ve bu paradoksun çözülmesi için hukukun içinde olmak kaydıyla yüksek perdeden uğraşmamız gerekmektedir..bu bize düşen.. ancak Abhazya ve oradaki diğer akraba kafkas devletlerine düşen alınacak çok önemli kararlar var bana göre …Kafkasyadan ”sürgün” edilmiş nüfus kalanların misliyle fazlaysa diasporadaki halklara hitap edecek politikalar belirleniyor olmalıdır.. bu politikaların hedeflerinden bazıları ” özlem – farkındalık – dil – dirilme – etkileme – varolabilme ” olmalıdır..

    bunun için geliştirilecek tüm politikaların ana ekseni tüm dünyada hayranlık/sempati/empati uyandırabilecek işlerdir..bunun ilk ayağı çok sağlam bir ”sanat ” politikası ve Avrupa’nın çoğunluğunun etno-kültür ataları olduğumuz ekseninde empati yaratabilecek ” kültür faaliyetleri ” olmalıdır ..

    Avrupa,ABD ve dünyanın pekçok yerinde beyaz ırktan olan biri hastaneye gittiğinde kendisini ” Caucasian” olarak tanımlar yani Kafkasyalı…öyleyse 10 bin yıllık ortak geçmişe merak uyandıracak işlere ,filmlere..müziklere..belgesellere..makalelere..tarihçilere..sosyologlara..dil bilimcilere ve kulislere ihtiyacımız var…örneğin Nuh Tufanıyla o bölgeye yayılan insanlığın başlattığı hayatta kalma mücadelesi neden kurgusal bir holywood filmine konu olmasın…kafkasyanın merceğe alınmasına çok ciddi katkıda bulunacaktır..

    neticede önce biz birbirimizin sonra yaşadığımız ülkelerdeki halkların ve son tahlilde de başta Avrupa ve dünya halklarının kalplerine gönüllerine girecek işlere ihtiyacımız var

    yani ” kültürel fetihlere ” …ve bunu gerçekleştirecek politikalara.

    çünkü artık ne atımız var altımızda ne kılıcımız kalmış elimizde hatta ne de dilimiz..ama kafkasyalı olma ruhumuz , mızıkanın çaldığı her yerde var olacak.. insani özellikleri çok yüksek vasıfta olan canlarımız için ..

    ata yurdumuz daha da dirliğini birliğini korudukça bununla teselli bulacağız..bizler kaybolmuş /kaybolmaya yüz tutmuş/ arada kaynayıp gitmiş nesillerin devamı olarak anılacağız..hepsi o kadar..
    İçimdeki en derin sevgi ve saygılarımla. Yavuz Tunç

  6. Junior Vunerov on said:

    Tövbe tövbe diyorum halen çıkamıyorum işin içinden.

    Rusya^daki demokrasi defolarına ne diyorsunuz.

    Türkiye’deki demokrasi defolarına ne diyorsunuz.

    Projeniz ne, bir anlatın hele?

    Türkiye Abhazya’yı tanımıyormuş…

    Peki bunu diyenler Ermenistan’ı tanıyor mu?

    Kıbrıs hükümetini tanıyor mu?

    Kürdistan’ı tanıyor mu?

    Çerkesya’yı tanıyor mu, Çerkes soykırımını tanıyor mu?

    Eş-dost birbirini ağırlamak güzeldir tabi…

    Hayırlı işler…

  7. Saim Tuç Bic-ra on said:

    “ Ana-vatandan gelen ulusal algı ile muhaceret-deki ulusal algı birbiriyle örtüşmüyor. Orada ulusal bölgesel özerklik bu kardeş halkların ulusal sınırları, devlet örgütlenmeleri ve yönetim biçimleri farklı olduğundan çelişkiler üretirken ve bu çelişkiler meşrulaştırılırken, Türkiye’de bir arada benzer kültürel, ulusal ve toplumsal sorunları yaşıyoruz” tespiti gayet doğru.

    “Bu nedenle aramızda, Türkiye’de Adige ve Abaza halklarının birlikte örgütlenmelere ihtiyacı var. … Sadece Adige ve Abaza halklarının değil, Kuzey Kafkasya halklarının birlik ve dayanışması bu halkların geleceği için çok önemlidir.” Dolaysıyla: “Kaffed, her halka bünyesi içinde özerk örgütlenme imkanını tanıyarak, bütün Kuzey Kafkasya halklarının kitle örgütü olarak yapısını güçlendirerek ilerlemelidir.” Görüşüne aynen katılıyorum. Sayın Kutarba’da katılıyor. Sayın Cem Dogu’nun “Bölünmüşlüğün büyümesi olmaz” olmamalıdır görüşü çok önemli. Sayın Cumhur Bal’ın işaret ettiği gibi siz değerlerinizi sahiplenmezseniz elbetteki birileri sahiplenecektir. Sadece Gürcistan değil ki çevredeki diğer halklara da bakın! Sayın Tunç’un “Kültürel Fetih” yaklaşımı da önemli.. O hedeflere ulaşmak elbetteki emelimiz olmalıdır. Sayın Vunerov,’un yargılamak istediği “Rusya ve Türkiye”nin demokrasi defoları ve içine düştükleri çelişkiler kendi ayıplarıdır; fazla kale alınmamalıdır derim.

    Sn Deniz Bulut’un bu yazıdan çıkardığı sonucun “Aphazfed ve Kaffed birlikteliğinde bir Konfederasyon kurulması” olduğunu belirtiyorlar. Aynen paylaşıyorum. Zira Aphaz federasyonunun kurdurulmasın da konfederasyon niyeti vardı.. Bana söylendiğinde öfkeyle “Ne yani Abhazya’yı budamak mı istiyorsunuz” diye karşı çıktım. Dediler ki: Bu federasyon konfederasyonun üçüncü ayağı olacak. Yaklaşım hatalı olduğunu ve olamayacağını ifade edince, zorlayacaklarını ve mecburiyet olacağını söylediler. (Samimi olmayan kimselerin içsel beklentilerini anlamak zor) Bir Aşıva (Basxağ,Tapanta) olarak başından beri taraf olmadığım halde son günlerde yaşadığımız olumsuzlukların etkisiyle, dağınıklıklardan kurtulmak ve güçlenmek gerektiğini düşünmeye başladım ve Sayın Taymaz’ın (Tekrar vurgulamakta Yarar görüyorum) “KAFFED, HER HALKA BÜNYESİ İÇİNDE ÖZERK ÖRGÜTLENME İMKANINI TANIYARAK, BÜTÜN KUZEY KAFKASYA HALKLARININ KİTLE ÖRGÜTÜ OLARAK YAPISINI GÜÇLENDİREREK İLERLEMELİDİR.” Tespitini önemsiyorum ve bir büyüğünüz olarak burada müspet görüş belirtenlere de teşekkür ediyorum…

  8. Abaze From Uzneyle on said:

    Merhaba Sayın Taymaz;
    Sitenizin köşe yazarları aşağı yukarı “barış sürecine” ilişkin durdukları yeri belli etti. Devrimcilik-demokratlık-dönüşçülük retoriğinden bir ara vakit bulup siz de durduğunuz yeri yazacakmısınız?