Bizimkisi gibi solmaya yüz tutanlara da şans tanıyan bir kimliklenme çağı bu.

Alper Hraça 11 February 2013
Tercüme Hayatlar

Sadece umutsuz olanlar hatrına umutlanırız.
Walter Benjamin

 

Geleneksel toplumlar, modernleşme sürecine göç yoluyla girdiklerinde hızlı bir parçalanma süreciyle karşı karşıya kalır. Nasıl adlandırmak isterseniz öyle olsun, kimlik veya benlik duygusunun bu parçalanmaya cevabıyla direniş başlar. Kimi gettolaşırken, kimi cemaatleşir, kimi de dağa çıkıp açıktan direnişe geçer.  Bir yandan muhafazakarlıkta ısrar etse de her bir grup dönüşümünü sürdürürken kimliğini korumaya da devam eder.

 

Çerkesler büyük ölçüde soykırım travması ve  misafir psikolojisi, biraz da kendileriyle ilgili hoşnutsuzluklarından ne gettolaşma ne cemaatleşme konusunda pek başarılı olamadılar. Dağa çıkmak da bir seçenek olmadığı için bir geçiş dönemi söz konusu olmadı. Kimliklerini özel alana sıkıştırırken, katılımlarını fiziksel açıdan kolaylaştıran hızlı bir dağılma sürecine girdiler. Bu uyum göstermekte zorlanan diğer gruplar karşısında çoğunlukla gurur duydukları bir durum olageldi.  Oysa bu uyumlu görüntünün bedeli  parçalanmış bir kimlik duygusuydu.

 

Sonradan öğrendiği yabancı bir dilde gündelik meselelerin ötesinde konuşmayı deneyen herkesin rahatlıkla anlayabileceği bir durumdur bu. Bir eksikle:  Kavramlar gibi tüm değer ve duyguların da kendisine karşılık aradığı zorlu bir eşleştirme sürecidir bu aynı zamanda.  Geleneksel toplumda geliştirdiği benliğine modern toplumda karşılık bulmaya çalışan Çerkesler, tercüme hayatlara hapsoldular. Tıpkı sonradan öğrendikleri Türkçe gibi hep eksik bir yönü oldu modern yaşamın onlar için.

 

İyi ve kötüye, doğru ve yanlışa, uygun  ve ayıp olana dair tüm bilgileri, sahip oldukları  pek çok değerle birlikte uygulanamaz hale geldi.  Dönüştüremeden taşımaya devam ettiği değerleri vicdanına yük olurken, kimlik giderek taşınması daha güç bir yük haline geldi.  Çerkesler kendi yaşam alanlarını, çarpıtılmış gelenek uygulamalarıyla işlemez hale soktular. Milyonlarca insanımız kimlik alanını belki de bir daha dönmemek üzere terketti veya bu alan dışına atıldı.  Belki bu süreç bir kaç on yıl daha uzasaydı, süreç geri dönülmez bir noktaya varacaktı.

 

Açık ki  talihli bir karşılaşma olmadı bizimkisi.  Ve değişim sürecine katılacak olgunluğu gösteremedi Çerkes toplumu.  Fakat, kimilerinin modernizm sonrası, kimilerinin modernliğin bir sonraki sahfası olarak adlandırdığı yeni bir çağın eşiğindeyiz artık. Bizimkisi gibi solmaya yüz tutanlara da şans tanıyan bir kimliklenme çağı bu. Ulus-Devletler kamu alanları üzerindeki denetimlerini giderek yitirirken, baskı altına alınmış kimlikler  yeniden canlanıyor. Bu sürecin Çerkesler’e de hayat üflediğinin işaretlerini veriyor toplum.  Yeni bir anlayışın, yeni ilişki biçimlerinin, yeni yorumların ortaya çıktığını görüyoruz. Kurulmamış cümlelerin kurulduğu,  sorulmayanların sorulduğu, cesaret edilmeyenlerin edildiği, yeni mekanların, ilişkilerin, cemiyetlerin, siyasetlerin oluştuğu bir dönemdeyiz.

 

Kimliğini sonraki nesillere aktarmak uğruna, tercüme bir hayata razı olup umutsuzluğa düşenler için umutlanma zamanıdır şimdi.

Comments are closed.