Zihnimizdeki adalet tanımını, bu toprakların ötekilerine karşı da, resmi bir uyuma yaslanmadan genişletmemiz gerekiyor.

Furkan Dzapsh 21 January 2013
Adalet Özlemi

Batı dışı pek çok toplumun modernite ile tanışması sorunlu olmuştur. Tarihinde soykırım gibi telafisi mümkün olmayan bir haksızlığa uğramış bir toplum içinse, modernite ile ilgili takınılacak her tavır bir tür eksiklik olan soykırımla bağlantılı olacaktır. Kendi mecrasında bir gelişim süreci de takip edemeden bu tanışıklığa maruz kalmış bir toplum olarak Çerkesler, modern dönemde ulus-devletlerle, totaliter-otoriter yapılarla, geç-imparatorluk tecrübelerini tanıdı.

 

Geleneksel yönetici sınıfı, kanaat önderi olan thamadeler/ayhabılar    bu karşılaşmaya yönelik esaslı bir cevap üretemediler. Ya bu etkiye maruz kalmamak için mümkün olduğu kadar kendi taşralarına çekildiler, ya da kendi dışlarında var olan yapılara uyum sağladılar. Aslında bu uyum süreci kabullenilmiş bir aşağılık kompleksini de içeriyordu. Yani kendi hikâyenizi kamuya taşıyamazsınız, çünkü açıktır ki o hikâyenin mekânı ancak köydür veya anadilinizin kamusal alanda kullanılmaması normaldir çünkü barizdir ki o dil mekânı dışında statüsüzdür, anlamsızdır. Bakıldığında bunların modern iktidar ilişkileri çerçevesinde kurulduğunu görürüz.

 

Böyle bir çerçeve çizdikten sonra toplum olarak farklı bir hikâye anlatmaya kalkışmamız gerekmekte. Adaleti öncelememiz gerekmekte. Çünkü bir diaspora olarak nereye saçılmışsak orada bizi karşılayan yapıların hepsi adaleti devletin güvenliğinden sonra gören yapılardı. Vatanda kalanların hikâyesini sanırım anlatmaya gerek yok, Çarlık, Sovyetler ve şimdi Rusya. Herhalde bütün bu rejimlerin tanımlarını yapmaya kalkışırsak adalet kelimesini çok az kullanmış oluruz.

 

Osmanlı-Türkiye tecrübemizi yeniden hatırlamaya çalışmalıyız. Tarihe bakışımızda bütün hazır düşünce kalıplarını yıkacak bir paradigmaya ihtiyacımız var. Örneğin, Çerkes Ethem’i sahiplenen bir topluluk neden Anzavur’u Çerkes Anzavur diye bile anmaz? İlk bakışta Ethem’i sahiplenmek sanki resmi Ethem tezi üzerinden hakim tarih anlayışıyla çatışma gibi görünse de, temelde sistemin meşruiyetinin yeniden üretilmesidir. Ethem’in Çerkes Ethem olması, Anzavur’un Çerkes Anzavur olmaması da bundan. Çünkü Anzavur’u sahiplenmek için muhkem sistemle çatışmayı göze alman gerekebilir, yani uyum ilişkin çöküntüye uğrar. Sıkıntı Anzavur veya Ethem’de, bunların kişisel hikâyelerinin ne kadar toplumu ilgilendirdiğinde vs değil, sıkıntı tarih algısının dahi nasıl modern iktidarlarca biçimlendirildiğinde.

 

Samsun’da sözlü tarih çekimleri için gittiğimiz köylerden birinde, köyün muhtarı köyün İstiklal Harbi döneminde Rum çetelerce yakıldığını, köyün birkaç kez yeniden kurulmak zorunda kaldığını anlatırken aktarmıştı. Bu köyün muhitindeki bir başka Çerkes köyüne bu köyün hikâyesini sorduğumuzda ise tam tersi bir cevapla karşılaşmıştık. Bu köydeki thamademiz Rum çetelerden değil, askerden bahsediyordu. Çeşitli sebeplerden dolayı bölgedeki çeşitli Çerkes köyleri yakılmıştı. Mesele yine kronolojik doğruluk meselesi, tarihçilik meselesi değil. Mesele Rum çetecilerin hayali düşmanlar olarak zihni failler olarak uyum sağlaması. Rum çetecilerin devletin adaletsizliğini hatırlamamak için perde görevi görmesi.

 

Peki böyle bir zihinle nasıl bir adalet mücadelesi verilebilir? Kişisel cevabım böyle bir mücadelenin böylesi bir zihinle verilemeyeceği. O yüzden nasıl Rusya’yı gerçekleştirdiği bir soykırımla yüzleşmeye, Kafkasyalılara insanca davranmaya, tarihsel bir adaletsizliğin giderilmesine davet ediyor, “Adalet olmadan, barış olmaz” diyorsak, aynı şekilde zihnimizdeki adalet tanımını bu toprakların ötekilerine karşı da resmi bir uyuma yaslanmadan genişletmemiz gerekiyor. Örneğin Ermeni meselesiyle yüzleşmemiz gerekiyor. Bunun için devleti beklemek eski zihnin yeni şarta uyum sağlaması olacaktır. Bağımsız bir öznelik için bağımsız zihinlerin olması şarttır.

 

Türkiye’nin yakın tarihinin en büyük kırılmalarından biri haline gelen Hrant Dink cinayeti gibi güncel meseleler, adalete özlem duyan insanları bir araya getirmeleri bakımından önemlidir. Toplumumuz için milliyetçi, içe kapanık bir toplumsallıktan sıyrılıp ,adalet temelinde temasa girmemiz için Hrant Dink önemli bir sınav. Zihnimizi temizlememiz için, uzak tarihi anımsamak için, adaletsizliklere yol açtığımız gerçeğiyle de yüzleşmek için önemli bir fırsat bu mesele bizim için.

 

Sonuç olarak katil aramızda.

Comments are closed.