Türkiyede topluluğu topluma dönüştürme doğrultusundaki siyasi bilinç, Cumhuriyet döneminde, 1960 lardan sonra yeşerebildi. 1970 lerde gelişti, 1980 lerde zirveye ulaştı.

Can Nart 02 January 2013
Diaspora Çerkes Siyaseti

Diaspora’da Çerkes siyaseti toplumsal-ulusal sorunu ilgilendiren her önemli gelişmede önce ayrışmakta sonra iki ana çizgide birleşmektedir.

 

Önceki yazılarımda diasporayı belirleyen iki farklı sürgünün, 1864 ve 1918’in, bu ayrışma üzerindeki etkisini vurgulamıştım.  1918’i bu günlere taşıyan çift kutuplu dünya idi. Modern toplumun ürettiği iki toplumsal sistem, kapitalizm ve sosyalizm, 1917 devriminden sonra yıllarca sürecek  ‘soğuk savaş’ sürecine girdi. Çerkes halkı da soğuk savaşı yürüten bloklara göre ayrılmıştı; anavatan Rusyada, muhaceret-diaspora da ‘hür dünyada’  idi.

 

Anavatandaki Çerkesler sosyalizmin sağladığı olanaklar ile ulusal örgütlenmelerini geliştiririr iken diasporada aydınlar gelecek umutlarını Sovyetleri yıkacak örgütlenmeleri desteklemekte buldular. Bu süreç Türkiyedeki Çerkes topluluğunun, asimilasyoncu-şovenist baskılara direnerek Çerkes toplumu olmasını sağlayacak örgütlenmeleri zayıflattı.

 

Türkiyede  topluluğu topluma dönüştürme doğrultusundaki siyasi bilinç, Cumhuriyet döneminde, 1960 lardan sonra yeşerebildi. 1970′ lerde gelişti, 1980′ lerde zirveye ulaştı. 1980’lere gelinirken Çerkes örgütlenmelerinde toplumsal-ulusal sorunlar irdeleniyor, anayurt ile ilişkiler geliştiriliyor, asimilasyona karşı mücadele yolları aranıyor ve anayurda dönüş hakkı talep ediliyordu. Çerkes aydınları arasında 1918’in etkisi azalmış, tartışma diasporanın kararına dönüşmüştü; anayurda dönmek ya da diasporada demokratik hakları da alarak yaşamak. BM Mülteciler Komiserliğinin sürgündeki halklara önerdiği çözümlerden asimile olmayı temsil eden yapılar (BİR KAF DER vb.) etkinliklerini yitirir iken,  “evden uzaktaki ev” i kurmaya karar veren Devrimciler ile, “anayurda dönüş” ü savunan Dönüşcü aydınlar toplum içinde etkin idi.

 

12 Eylül 1980’de, bütün  ulusal ve devrimci hareketlerin ezilmesi ve ardından Sovyetler Birliğinin yıkılması Çerkes aydınları için önemli değişimlere neden oldu. Demokratlar, devrimciler ve dönüşcüler Diaspora kavramının sağladığı geniş çerçevede birleştiler. Diaspora kavramı hem anavatan dışında toplumsal-ulusal var oluşu olumlu kılıyor, hem de diasporanın tümü için anayurda dönüş hakkını savunmayı gerektiriyordu.

 

Siyaset olarak demokrat, devrimci ve dönüşcülerin, ideolojik olarak liberal ve sosyalistlerin bu ortak platformu milliyetçileri de farklı bir platform da bir araya getirdi. Soğuk savaşın argumanları, tek kutuplu dünyada, devletler arası etki alanı mücadelesinde, bölgesel mücadele ve ittifakların argumanları oldu. 1918’in bir kısım yapılanmaları, eski Anti-Sovyet ittifak, Anti-Rus ittifak da birleşti.

 

ABD kaynaklı, dünyaya “demokrasi baharları” ihraç eden örgütlenmeler Çerkesleri de günü geldiğinde başlayacak “Kafkas Baharı” nın önemli bir aktörü olarak görüyorlar. 1918’in yapılanmaları da bu bahar için dönüştürülüyor, hazırlanıyorlar.

 

1918 yapılanmaları sıra ile şu dönüşümü geçirdi;

 

  • 1918 sürecinde Osmanlı-İngiliz ittifakı,
  • 1930 sürecinde Avrupa da nazi-faşist, Türkiye de Türkçü-Turancı ittifakı,
  • 1960 sonrası süreçte Anti Komünist ittifakı,
  • Bugünlerde “Demokrasi Baharı” ittifakı,

 

Görüleceği üzere siyasi ve ideolojik olarak en önemli değişim bugünlerde olmaktadır. Geçmişte otoriter yapılar ile gerçekleştirilmek istenen ittifaklar günümüzde, konumunu-pozisyonunu,  otoriter yapılara karşı demokrasi güçleri ile gerçekleştirilecek ittifak şeklinde sunmaktadır.

 

Sonuç olarak, Çerkes diaspora siyasetinin gelişimini, tarihsel süreci içinde değerledirdiğimizde şu şekilde özetlemek mümkün;

 

  • Ulusal-toplumsal var oluşu önceleyen diaspora siyasetleri dönüşcüler, demokratlar, devrimciler, (islamcılar). Bu siyasetler diaspora da var olmayı ve anayurda dönüş hakkını savunmaktadırlar. Somut durumun tahlillerinde ayrışmaktadırlar.Tarihsel ortak paydası ulusal sorunun çözümünde halkın mücadelesine olan inançtır.
  • Anti-Rus mücadele cephesinde birleşenler. Bu cephe “Kafkas Baharı” na hazırlık yapmak ile meşguldür. Tarihsel ortak paydası ulusal sorunun çözümünü “dış güçlere” bağlamış olmasıdır.

 

 

Not:  “1918’in yapılanmaları” olarak tanımlan 11 Mayıs 1918 Cumhuriyetini kuran kadrolar değildir. 11 Mayıs 1918 kadroları içinde  işirlikçilerin yanısıra ulusal mücadele bayrağını yükseltmeye çalışan yurtseverler de bulunmaktadır. Bu yazıda kullanılan “1918’in yapılanmaları” muhacerette otoriter siyasetlerle ilişki kuran, onlara bel bağlayan kadrolardır.

 

VESAYETE KARŞI ÇERKES SİYASETİ

 

28 ocak 1920 de Misak-ı Milli ile alınan kararlar doğrultusunda başlayan Anasırı İslamiye’nin kurtuluş savaşı, Lozan anlaşması ile noktalandı. 1. Meclis Misak-ı Milli de belirtilen Osmanlı İslam Çoğunluğu’nun meclisi idi ve bu meclis “dinen, irfanen, emelen birleşmiş ve yekdiğerine karşılıklı hürmet ve fedakârlık hissiyatıyla dolu ve ırki ve toplumsal hakları ile çevre şartlarına tamamıyla riayetkâr” çoğunluğun meclisi idi.

 

Birinci meclis ve 1921 Anayasası, kurtuluş savaşının kazanılması ve Lozan Anlaşmasının ardından İkinci meclis ve 1924 Anayasası ile nitelik değiştirdi. Osmanlı İslam Çoğunluğunun meclisi, Türk milletinin meclisi oldu.  İkinci meclis ile birlikte dini birliğin önemi kalmadı ve gayrı müslimlere karşı savaşı kazandığını düşünen “müslüman unsurlar”ın varlığı inkar edilerek asimile edilmelerine karar verildi. Halk adına sivil ve askeri bürokrasinin vesayet yönetiminde bir düzeni kuruldu. Cumhuriyet tarihi bu vesayete karşı verilen demokrasi mücadelesinin tarihi oldu.

 

2001 yılında kurulan Ak Parti, 2002 yılında girdiği ilk seçimlerden başlayarak her seçimde bu vesayete karşı yürüttüğünü ilan ettiği mücadele ile halkın oylarını alıyor.  Halk vesayet rejimi yerine demokrasiyi talep ediyor.

 

Ak Partinin üçüncü dönemi ise yeni bir “sivil”  vesayetin sinyallerini verir oldu. Türkiyenin aydınları, Ak Partinin demokrasi taleplerini gözardı ederek otoriter bir çizgide ilerlemesini eleştiriyor. AB politikaları, demokratik açılımlara yaklaşımda, azınlık ve anadil’e yaklaşımda, dış politika alanlarında otoriter bir dil hakim olmaya başladı. Görünen o ki Ak Parti, tabanı olan orta sınıflar adına, yeni bir vesayet talep ediyor.

 

2013 de daha da yoğunlaşacak olan Sivil Anayasa çalışmaları bu ve her türlü vesayete karşı yürütülecek mücadelenin alanı olacaktır. Kaffed’in ve bütün STK larımızın Çerkes Halkının taleplerini, anayasa çalışmalarında gündeme getirmeleri ve takipçisi olması, halkımızın Türkiye de demokrasi mücadelesine katkısı olacaktır.

 

İkinci meclis ile başlayan ve günümüzde de yeni biçimler ile ortaya çıkan her türlü vesayete karşı mücadele bayrağı, sağlıklı bir biçimde, ancak demokrasi talepleri ile yükseltilebilir.

 

ÇERKES DERNEĞİ BASIN AÇIKLAMASI

 

Çerkes Derneği’ni, 31 Aralık da Rusya Büyükelçiliği önünde gerçekleştirdiği eğlem nedeniyle kutlarım. Çerkes Derneği yaptığı basın açıklaması ile, Rusya ve Türkiye’nin Suriye politikalarındaki yanlışlara düşmeden, Çerkes halkının taleplerini savaşa karşı çıkarak gündeme getirmeyi bilmiştir. Geliştirilen bu politika hem Suriye’de iki ateş arasında kalan halkımıza, hem de halkımızın ulusal-demokratik mücadelesine önemli bir katkıdır.

 

2 Ocak 2013

Yorumlar (2)
  1. Mefewud Nartan on said:

    Yazıda, 1. meclis lafsında geçen: “dinen, irfanen, emelen birleşmiş ve yekdiğerine karşılıklı hürmet ve fedakârlık hissiyatıyla dolu ve ırki ve toplumsal hakları ile çevre şartlarına tamamıyla riayetkâr”

    satırlarına baktığınızda 1. meclisin “Irki ve toplumsal haklar” açısından ilerici bir tavrı olduğu hissi yaratır. Anacak “Men-i müskirat” (İçki yasağı) (14 Eylül 1920) kanunu da 1. meclisin icraatlarındandır. 1. Meclis’te dini temeller üzerine dayalı bir devlete doğru ilerleme arzusu görülür. Ancak 2. meclistle ilgili tespitlerinize de katılmamak mümkün değil. Site’nin iki değerli yazarı Can Nart ve Hape Erhan’ın yazılarında AKP’ye AK PARTİ şeklinde hitap etmelerindeki ısrarı anlayabilmiş değilim. Resmi adını (AKP)kullanmak daha doğru olmaz mı?

    Not: Yeni siteye başarılar dilerim.

  2. shafit on said:

    Hemen hemen her konuda eleştirmeme ve ismini kullanmam gerektiğinde AKP kısaltmasını kullanmama rağmen, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin RESMİ kısaltılmış adının AKPARTİ olduğunu belirtmek istiyorum. Yani eğer RESMİ olanı kullanmaksa doğru olan yazarlar doğru kullanıyor.

    Diğer taraftan sitenin yayınlanmasında emeği geçenleri ve yazarları kutluyorum. Diasporaya düşünsel alanda yeni bir soluk getirmesinin temenni ettiğim bu sitenin, mevcut alışkanlıkları kırarak, fikirsel tartışmaları kişisel kavgalara dönüştürmeden, birbirini ajanlıkla, ihanetle suçlamadan entellektüel derinlikli, keyifli ve zihin açıcı yayınlarına devam edeceğini umuyorum ve öyle görüyorum.