Bazı yetkililer eğer medenîleştirmek mümkün değilse tek çare yok etmektir görüşünü savunuyorlardı. Nitekim hepimizin bildiği üzere 1864 ve sonrasında Rusların amaçladığı etnik temizlik gerçekleştirildi.

Zeynep Ansukka 18 March 2013
KAFKASYA’NIN KOLONIZASYONU VE DEKOLONYAL DUSUNCE (I)

Son zamanlarda gitgide popülerleşen, sosyal bilimler alanında bir çok çalışmaya konu olan kolonizasyon Kafkasyalilar için de özel bir önem arz ediyor. 19. yüzyılın başından bugüne kadar devam eden Rus kolonyalizmi, zaman içerisinde format ya da metod değiştirse de etkisi bugün dahi devam eden köklü bir sömürü düzeni kurdu Kafkasya’da. Kolonize edilmiş diğer coğrafyalar dekolonizasyon hareketleri sonucunda bağımsızlıklarını kazandilarsa da Kafkasya özelinde bu gerçekleşmedi. Dekolonizasyonu başaran ülkelerin ulusal bağımsızlıklarını kazanmak dışında kolonizasyonun tüm etki ve sonuçlarını ne kadar bertaraf edebildikleri elbette tartışılmalı. Sadece ulusal bağımsızlığın kazanılmasından kolonizasyonun sona erdiği sonucuna maalesef varamıyoruz. Çünkü siyasi bağımsızlıklarını kazanmış bir çok eski koloni şuanda neo-kolonyalizm diye tabir edilen yeni bir sömürü mekanizmasının etkisi altında ve kolonyalizmin format değiştirmiş hali bu ülkeleri hala kontrolünde tutmakta. Ne acıdır ki Kafkasya için henüz neo-kolonyalizm tartışmasını dahi yapmak mümkün değil, çünkü siyasi açıdan bile olsa dekolonizasyon başarılabilmiş değil.

 

Konuyu irdelemeye başlamadan önce kavramların üzerinde durmakta fayda olacaktır sanırım. Yıllardır duymakta olduğumuz emperyalizm, sömürgecilik/kolonyalizm/kolonicilik, neo-kolonyalizm, kapitalizm kavramları aslında aynı amaç doğrultusunda gerçekleştirilen bir sömürü düzeninin tarihi süreçte kabuk değiştirmesinden başka bir şey değil. Kavramları basite indirgemek gibi bir niyetim olmasa da yüzyıllar öncesinde varolmus imparatorlukların topraklarını işgal/fetih yoluyla genişleterek gerçekleştirdikleri emperyal faaliyetlerin amacıyla, bugün neo-kolonyalizm dediğimiz kapitalist düzenin aktörleri olan devletler ya da ulus aşırı şirketlerin amaçlarının çok da farklı olduğunu düşünmüyorum. Tabi ki Roma İmparatorlugu’nun amacı kar-maksimizasyonuydu diyerek anakronik bir iddiada bulunacak değilim ancak emperyalizmin de kolonyalizmin de neo-kolonyalizmin de odağında aynı şey var: para. Meşhur tabirle ‘follow the money’ durumu. Emperyalizmi basitçe tanımlayacak olursak, bir devletin ya da ulusun kendi sınırları ötesine uzanarak genellikle işgal yoluyla başka devletleri ya da ulusları kendi çıkarları doğrultusunda istismar etmesidir. işgal edilen toprakların tam olarak kontrol altına alınmasını gerektirdiği için büyük bir kapital ve efor gerektirir emperyalizm. Tabi bu sarfedilen kaynak ve çaba sonucunda işgal edilen toprakların hem doğal kaynakları hem de insan gücü sömürülür emperyal güç tarafından. Emperyalizmi gerçekleştiren devletlere de Roma, Çin, Osmanlı ya da Rusya imparatorlukları örnek verilebilir. Tarihsel süreç içerisinde emperyalizm yerini kolonyalizme bırakmıştır.

 

Kavramsal açıdan kolonyalizmin, emperyalizmin bir parçası daha doğrusu yöntemi olduğu tartışılır. Ancak format olarak kolonyalizm emperyalizmden biraz daha farklıdır. Amaç aynı şekilde sınır ötesindeki halkların hem insan gücünün hem de doğal kaynaklarının sömürüsü olsa da kolonyalizm toprağın sadece işgal/fetih yoluyla kontrol altına alınmasından farklıdır. Kolonyalizmin, bu topraklarda yaşayan insanların asimile edilmesini de içeren sosyal bir boyutu vardır. Tabi ki kolonize eden bakımından bu asimilasyon değil, medenilestirmedir. Kısacası, sömürgeci devletler ya da uluslar barbarları kontrol altında tutmaktansa onları medenilestirip onlarla ticaret yapmayı daha kolay bir yol olarak görmüşlerdir. Tarih derslerinden hatirlayacagimiz 15. ve 16. yüzyıllarda başlayan Coğrafi Keşifler ile 18. ve 19. yüzyıllarda gerçekleşen Sanayi Devrimi sonrasında kolonicilik faaliyetleri doruk noktaya ulaştı. Daha doğrusu Coğrafi Keşifler kolonicilik faaliyetlerine, kolonicilik ise Sanayi Devrimi’ne olanak sağladı Avrupalılar açısından. Avrupalı devletler Afrika, Amerika ve Uzakdogu’da bir çok bölgeyi kolonilestirerek hem hammadde hem de ücretsiz ve sınırsız işgücünden yararlanarak zenginlestiler ve bugünün en güçlü devletleri haline geldiler. Tabi görünürdeki amaç geri kalmış toplumların medenilestirilmesiydi. Hem emperyalizm hem de kolonyalizm ırkların sınıflandırılmasına dayalı argümanlarla desteklenmisti. Elbette siniflandirmayi yapanlar kendilerini bu sınıflandırmada en üste koymuşlardı. Somurdukleri yerli halkı ise barbar, canı, kendi kendini geliştirme imkanı olmayan varlıklar olarak gördüler ve onları medenilestirmeyi kendilerine misyon edindiler. Varlıklar dememin nedeni, Afrika’yi kolonilestiren Avrupalilar’dan bazılarının buradaki yerli halkı insan olarak dahi görmemesidir. Yerlilerin ve hayvanların ruhu olmadığını ifade edip oldurulmelerinde bir sakınca görmeyenler vardı. Nitekim hem Amerika yerlileri, hem Afrika yerlileri bundan nasibini aldı, neredeyse kitleler halinde katledildiler.

 

Kavramlar üzerinde fazlaca vakit geçirmiş olsak da Kafkasya’nin kolonizasyon sürecini anlamak için bu kavramlar bizim için büyük önem arz ediyor. Çünkü insan kavramlarla düşünür. Kafkasya’nin dünü ve bugünü iyi tahlil edilmeli ki yarını için fikir yurutebilelim, çözüm yolları arayabilelim. Kolonizasyona genel olarak değindikten sonra Kafkasya’nin kolonizasyonunu analiz etmek gerekiyor. İrma Kreiten’in Kafkasya’nin kolonizasyonunu incelediği makalesinden yola çıkarak bu sürecin tarihsel boyutunu ele alalım. Kafkas Halkları ve Ruslar arasındaki ilişkiler 16. yüzyıldan itibaren ele alınırsa bu dönemden 18. yüzyıla kadar Rusların Kafkasya’yi kolonize etme gibi bir planı yoktu. Ancak 18. yüzyıldan itibaren Batılı devletlere nazaran geri kalmış durumda olan Ruslar herhangi bir savaş durumunda Avrupalılara yenilmekten korktukları için kalkınmak zorunda oldukları sonucuna vardılar, modernlesmeleri gerekiyordu ve bunun için önlerinde tek bir model vardı: Avrupa. Ruslar, Avrupalıların benimsediği yöntemleri takip etme yolunu seçtiler, böylece aradaki açığı kapatacak ve uluslararası arenada yerlerini sağlama alabileceklerdi. Daha önce kolonyalizmden bahsederken belirttiğim üzere Avrupalıların Coğrafi Keşifler ve Sanayi Devrimi sonrası gelişmelerini sağlayan en önemli etken kolonicilik faaliyetleriydi. Böylece Ruslar Batıyı kopya ederek kolonilestirme faaliyetlerini ajandalarina eklediler. Tıpkı Avrupa gibi, Ruslar da kolonicilik faaliyetleri sonucunda modernlesecek, güçlenecek ve çağı yakalayacaklardı. Kolonizasyonu meşrulaştırmak için en önemli söylem de medeni olmayan Kafkas Halklarının medenilestirilmesiydi.

 

1801’de Gurcistan’i ilhak eden Ruslar için Kafkasya’nin kolonizasyonu o kadar kolay değildi. Hem Osmanli’nin bölge üzerinde menfaatlerinin olması hem de Kafkasya’nin coğrafi yapısının kontrol altında tutulmaya elverişli olmaması başlıca sorunlardı. Bölgede bir devlet yapısının dolayısıyla da anlaşmaya varılacak belli başlı liderlerin olmaması da ayrı bir zorluktu. Bu nedenlerle 1830’lara kadar kolonizasyon faaliyetlerine girişmeyen Ruslar, Kafkasya ile bağlantılar kurma yolunu seçti. Ancak 1828-1829 savaşı sonrasında Osmanli’dan çekinme durumu ortadan kalktı. Hatta Osmanli’nin bölgede hakimiyeti olmamasına karşın yapılan antlaşma sonucunda bölge Rus kontrolüne geçmiş sayıldı. Kağıt üzerindeki hakim olma durumunu pratikte de gerçekleştirmek isteyen Rusya imparatorluğu Kafkasya’yi zaptetmek için planlar yapmaya başladı. Ancak 1829’da başlayan bu çaba bir türlü sonuç vermedi. Bazı bölgeler Rusların kontrolü altına girse de kısa sürede tekrar kaybediliyor ve istenen başarıya bir türlü ulasilamiyordu. Kırım Savasi’ndan sonra ise Kafkasya’nin kontrol altına alınması Ruslar için bir onur meselesi haline geldi ve neredeyse tüm güçlerini bölgeye akıtarak direnişi kırmak istediler. Buna çözüm olarak 1857’de Kuzeybatı Kafkasya’nin kontrol altına alınması için bölgedeki Cerkeslerin sürgün edilerek yerlerine Rus Kazaklarının yerleştirilmesi önerildi. Sürgünün temel nedeni olarak ise Cerkeslerin otoriteye ve düzene uyum sağlayamayacak bir yapıda oldukları gösterildi. Yani bölgenin yerlisi olan Cerkesler tabiatlari gereği anarşiye meyilliydi ve bölgede kalmaları kalkınmanın önünde bir engeldi. Bu plan ortaya atıldıktan sonra tartışmalar da başladı. Cerkeslerin vatanlarına ve özgürlüklerine düşkün oldukları, vatanlarindan surulmeyi kabullenmeyecekleri ve bu planın Cerkeslerin sürgünü değil yok edilmesiyle sonuçlanacağı ifade edildi. Ki zaten bazı yetkililer eğer medenîleştirmek mümkün değilse tek çare yok etmektir görüşünü savunuyorlardı. Nitekim hepimizin bildiği üzere 1864 ve sonrasında Rusların amaçladığı etnik temizlik gerçekleştirildi, nüfusun önemli bir kısmı kıyıma ugratilirken kalanlar da Osmanlı topraklarına sürgün edildi. Ardından bölgeye Rus Kazakları yerleştirildi.

 

Sürgün ve soykırımın uygulanmasından hemen önceki tartışmalara ilişkin de bir parantez açmak gerekiyor aslında. Rusya’nin ulusal bütünlüğü için bir tehdit olarak görülen daglilardan nasıl kurtulunacagina ilişkin tartışmalar sürerken ülke içinde yeniden iskan da bir seçenek olarak düşünüldü. Cerkeslere iki seçenek sunulacaktı, ya ülke içinde gösterilen yerlere yerleştirilip Rus hakimiyetini kabul edecekler ya da Osmanlı topraklarına gonderileceklerdi. Rus yöneticiler Cerkeslerin kendi topraklarını bırakıp başka yere yerleştirilmeyi kabul etmeyeceğinin bilincindeydi aslında. Bir çeşit meşrulaştırma aracı olarak bu seçeneği öne sürdüler. Oysa önerdikleri planın hem Cerkesler açısından hem de Ruslar açısından herhangi bir realitesi yoktu. Zaten Ruslar için Cerkeslerin Osmanlı topraklarına gitmeleri en cazip yoldu. Kendilerince baş belası olarak gördükleri daglilardan tamamen kurtulmuş olacaklardı, nitekim öyle de oldu. Yine de Rus yetkililer bunu, hem soykırımı hem de sürgünü gerekçelendirmek için bir meşruiyet aracı olarak kullandılar. Onlara göre Cerkeslerin başına ne geldiyse kendi hatalarindandi, Rusların iyiniyetli tekliflerini kabul etmemişlerdi. Cerkeslerin inatciliklari yüzünden gerçekleşmişti soykırım ve sürgün. Cerkesler için kırılma noktası olan bu vahşet, Rusların ilk kolonilerine kavuşmaları anlamına geliyordu.

 

Konu hakkında daha detaylı bilgi için yazıda bahsedilen makaleler:

A colonial experiment in cleansing: the Russian conquest of Western  Caucasus, 1856-65  (Irma Kreiten)

Between Exoticism, Geopolitics and Ignorance: The Search for a Post-Colonial Circassian History  (Irma Kreiten)

Epistemic Disobedience,  Independent Thought and  Decolonial Freedom (Walter  D.  Mignolo)

Global Coloniality and the Decolonial Option  (Walter  D.  Mignolo  ve  Madina V. Tlostanova)

Theorizing from the Borders  Shifting to Geo- and Body-Politics of  Knowledge  (Walter D. Mignolo  ve  Madina V. Tlostanova)

 

 

Comments are closed.