İLME VE BARIŞA ÇAĞIRAN CEVDET SAİT
16:21 9 July 2014

Adıge olan Cevdet Said 1931 yılında Suriye’nin Golan bölgesindeki Bi´ri Acem köyünde doğdu. El-Ezher Üniversitesi mezunu olan Cevdet hoca hem Arap âleminde hem de İslam âleminde tanınmaktadır. O, eserleri, fikir ve düşünceleri ile kendisini dünya âleme tanıtmıştır. Ama biz Adıge’ler bu adamı yeterince tanıyor muyuz? Kendi vatandaşlarımıza, Adıge olan kardeşlerimize hak ettiği değeri vermemeyi ama aynı değeri başkasında gördüğümüz zaman onu yüceltmeyi artık adet haline getirdiğimizi üzülerek kabul etmeliyiz. Bu hakikati herkes bilmektedir. Bundan dolayı bu kadar meşhur İslam âlimini bilmememize şaşırmamak gerekir.

Cevdet Said, Adıge’lerin Abzeh kabilesinin Tsey sülalesine mensup bir ailenin çocuğudur. Fakat İslam âleminde Cevdet Sait olarak bilinmektedir. Daha önce de belirttiğimiz gibi Cevdet Said El-Ezher üniversitesini bitirmiştir, bununla beraber talimine son vermemiş bilakis bu Onun ilme olan hırs ve iştiyakını artırmıştır. Onun hedeflerinde makam, şöhret, servet yoktu. O daha yüce hedefleri göz önüne almıştı. Onun rahatını bozan şey insanların kaderleri, insanlık idi:“Nasıl herkese hidayeti ulaştırabiliriz?” “İnsanların hak ve adalet üzerine olmaları için neler yapabiliriz?” bu soru(n)lar O’nun huzurunu bozuyordu. Bu dava için hayatını adamıştı…

“Küçük” insanların bu dünyadaki tek gayeleri bu dünyanın maddi yönüdür, daha fazlasına akıl erdiremezler. Fakat Cevdet Said gibi deha zatlarda ise bu gibi ufak-tefek şeylerle uğraşacak ne istek vardır ne de vakit! Onlar güzel evler, lüks arabalar… peşinde değildirler. Onlar sadece kendi rahatlarını değil, bütün insanlığın rahatını düşünmektedirler.

Biz bu makalemizde Cevdet Said’in hayatının veya düşüncelerinin tümünü yansıtma imkânına sahip değiliz ama sadece birkaç görüşünü ele almak istiyoruz. Cevdet Said’in hayatını ele almamızın gayesi de asla Adıge olmasına dayanmamaktadır. Onun İslam âlimi olması bizim için ön plandadır. Dünyada tanınmış biridir ama maalesef en az tanıyan da Adıge’lerdir. Bunda kuşkumuz yoktur.

Cevdet Said derin düşünürlerdendir. Onun eserlerini okuduğumuz veya konuşmalarını dinlediğimiz zaman hemen fikirlerinin derinliklerini kavramak güçtür. O büyük bir İslam âlimidir fakat biz onun hatalardan da arınmış olduğunu savunmuyoruz. İsmet sıfatı ancak peygamberler ve hiçbir şeyi yapmayanlar için geçerlidir. İnsan ne kadar çok ve derin düşünürse hata yapma ihtimali de onun mukabiline göre olur. Fakat ister Cevdet hocanın ister başka âlimin herhangi bir konudaki görüşü birisinin hoşuna gitmiyorsa veya başka âlimlerin görüşlerine aykırı ise bu durum onun görüşlerine bir eksiklik getirmez. Nitekim Allah (c.c.) insanları tek fikir ve düşünce sahipleri olarak yaratmamıştır.

Cevdet Said’in kendisi bu konuyu hangi özelliklere sahip olursa olsun hatasız insanı bulmak mümkün değildir diye izah yapmaktadır. Zaman daha iyi kavrayan daha iyi bilen insanları takdim etmektedir. Bizler dedelerimizin bildiklerinden daha çok bilgiye sahibiz. Aynı şekilde bizden sonra gelen nesil de bizden daha çok bilgiye sahip olacaklardır. Tabiatın kanunu budur sözleriyle izah etmektedir.

Cevdet Said’in mütevazı bir karaktere sahip olduğunu söyleyebiliriz. O’na muhatap olan O’nun tatlı dilli ve samimiliğini hisseder. Onun yüksek ahlakı herkes tarafından takdir edilmektedir.

Cevdet hoca İslam âleminde tanınan büyük düşünürdür. İlmi değerleriyle laik olmasına rağmen hiçbir zaman makama göz dikmemiş, yüksek makamlara gelince de bunu istismar etmemiştir. O bütün hayatını sıradan bir köylü olarak geçirmiştir.

Onun fikir ve görüşlerine gelince; Cevdet Said 15 küsur kitap ve birçok dillere tercüme edilen makaleler yazmıştır. Bunun yanı sıra birçok konferans ve konuşmalar da yapmaktadır. Yaptığı bütün çalışmalarının tüm ideolojisini burada kaleme almak mümkün olmasa da asıl ana düşüncesi – bireyi, onun ailesini, devletleri ve bütün âlemin daha iyi olması için neler yapabiliriz meramıdır.

Bu soru(n)lara Cevdet Said şu ayeti gündeme getirerek yanıt vermektedir:“…Allah, kuşkusuz, bir halkın içinde bulunduğu durumu, o halkın bireyleri kendilerini değiştirmedikçe asla değiştirmez…”(Ra’d, 13/11).

Cevdet Said ayetin tefsirini yaparken şu hakikate dikkat çekmektedir: insanlar kendi davranış ve yaşam tarzlarına çekidüzen vermedikleri müddetçe Allah (c.c.) da onların durumlarını ıslah edecek değildir.

Cevdet Said ilme ve barışa davet eden âlim olarak nitelendirilmektedir. Onun savunduğu doktrinlerden birisi de birey ve topluluk zorla değiştirilmez görüşüdür. Cevdet’e göre dine mensup insanlar toplumun eksikliklerini silahla değil bilakis bilgi, sevgi ve dine davetle gidermelidir. Ona göre din üç kısma ayrılır.

Birinci kısım – İnanç…İnsanoğluna zorla imanın telkinin olamayacağını anlatmak gerekir. Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de “Dinde zorlama yoktur; çünkü doğru yol ile eğri yol artık birbirinden ayrılmıştır…” der.(Bakara, 2/256).

İkinci kısım – Allah’a (c.c.) ibadet, yani namaz, oruç, hac… Yükümlü olduğumuz ibadeti peygamber efendimiz gibi ifa etmemiz gerekir. Nitekim Muhammed (s.a.s.) hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “Namazınızı benim kıldığım gibi (benden gördüğünüz gibi) kılınız.”

Üçüncü kısım – toplumdaki insanlarla olan ilişkidir, alış – veriş, ticaret… Adalet üzerine kurulan bu kural hem bireye hem de topluma fayda sağlamak amacını taşımaktadır.

Cevdet Said adaleti ve düzeni ihya etmek için şiddete başvurmayı tasvip etmemektedir. O mücadelesinde ilmini, irfanını, imanını kullanmaktadır.

Cevdet’e göre hakikat her zaman – muhatabın hoşuna gitmese bile – dile getirilmelidir. Bu prensip onun hayatının düsturu olmuştur. Bunun da bedelini ağır ödemiştir, defalarca hapse atılmıştır.

Ona göre, imanın ulaştırmak istediği en önemli hedef – adaletin hâkimiyetidir. Adalet – bir kanundur, onu ne bir devlet ne de bir yönetici çiğneyebilir.

Cevdet Said: “Sözde demokratik batı BM’yi (ve veto hakkını) icat ediyor. Ama adalet onların da üzerindedir.” diyor.

Cevdet Said batının tutumunu şu hadisi şerife benzetmektedir: “Sizden öncekiler, şu yüzden helak oldular, onlar şerefli bir kimse hırsızlık yaptığı zaman, hırsızı serbest bırakırlar, güçsüz bir kimse hırsızlık yapınca da ona ceza uygularlardı”(Buhari, Müslim).

İnsanî hayat tarzının ve düşüncesinin yeniden inşasından bahsederken Cevdet Said, din adamlarının bu görevi eda esnasında sorunların sadece yapıcı sonuca bağlanmasına dikkat çeker. Bireyin hayatı yalan, şiddet gibi yıkıcı esaslara dayanarak ıslah edilmesi mümkün değildir. Bunun gerçekleştirilebilinmesi için hakikati dile getirmek, insanları bilinç sahibi kılmak, karşılıklı yardımlaşmaya çağırmakla olur.

Siyaset ve devletler hakkında söz ederken Cevdet hoca; eğer biri makam başına hak ettiğine göre değil de zorla, güç sahibi olduğuna göre gelmişse bu gibilerine güç kullanarak değil hakla, adil sözle karşı koymak gerekir.Biz onun yüzüne şöyle deriz: sen haksızsın, yaptığın davranış da hak üzere değildir. Bununla yanı sıra söylediğimiz sözlerin yükümlülüğünü üstlenmemiz ve davamızdan ölüm tehdidi bile olsa vazgeçmememiz gerekmektedir.

Adaletsiz yöneticiye güçle değil hak sözle karşı koymak bu gibi durumlarda yapılması gereken en iyi tavırdır, iyi olmasıyla beraber en zararsızdır.

Düşünüre göre, mesela, eğer bir devlet yöneticisinin/zalimin yüzüne bütün halk haksız olduğunu dile getirirse, onun herkesi öldürecek hali yoktur. Fakat yöneticiye karşı güç kullanılırsa bu hareket binlerce vatandaşların hayatına mal olabilir.

Cevdet Said adalet ve toplumun ıslahı hakkından söz ederken şu gerçeği ortaya koymaktadır: bu göreve girişen bazen sürgün, eziyet gibi davasının “bedel”ni ödemek mecburiyetindedir, ama bu dava sahibinin davasından vazgeçmesine sebep olmamalıdır.

Doğruluk güvene ve itimada yol açar, güven ve itimat ise insanî bütün ilişkilerde esastır. Hak sahibi hiçbir şeyden korkmaz. İnsanlara karşı sonuna kadar açık olduğundan ve gizleyecek bir şeyi olmadığından hiçbir zaman münafıklık yapmaz. Fakat haksız/yalancı ise her zaman birilerinden, bir şeylerden korkar. Haksız yönü ve yalanı ortaya çıkacak diye hep endişe içinde olur.

Dünyayı değiştirmeden ilk önce kendimizi değiştirmemiz gerekir. Eksik yönlerimizi tekâmüle erdirmemiz icap eder. Fakat kendisi dürüst olmadığı takdirde başkalarını ıslah etmeye kalkışan kibirli olur, problem yaratır. Ama bütün yanlış davranışlardan kendinde hata arayan her zaman maneviyatta ilerlemeler gösterir. Aynı şekilde suçu başkalarına atfetme Kur’an’î bir metot değildir.

İkna etme konusunda güç kullanan, baskı yapanlar genelde iman ve akıl gücüne sahip olmayanlardır. Cevdet hoca buna örnek olarak Âdem (a.s.)’ın oğullarını, Kabil ve Habil’i gösterir. Kabil Habil’e: “And olsun seni öldüreceğim” der. (Maide, 5/27). İdrak gücü olmadığından bu sözleri söyleyen daha zayıf sayılmaktadır. Bu zayıflı onun helakine sebep olur:

“… Ama nefsi onu kardeşini öldürmeye sürükleyince, o da (nefsine karşı koyamayarak) onu öldürmüş ve böylece kaybedenlerden olmuştu …” (Maide, 5/30).

Ama “Beni öldürmek için elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatmayacağım. Şu bir gerçek ki ben, âlemlerin Rabbi olan Allah´tan korkarım. Ben istiyorum ki, sen benim günahımı da senin günahını da yüklenip ateş halkından olasın. İşte budur zalimlerin cezası!” sözlerini söyleyen mükafaata laik olmuştur. (Maide, 5/28-29).

Cevdet Said kendi eserlerinde ve verdiği derslerde artık kökleşmiş haksız/adaletsiz hayat tarzına dikkatleri çekmektedir. Yönetici veya güç sahibi birisinin takibini, hapse atılmasını veya ona karşı güç kullanılmasını emredebilir. Cevdet, bu gibi emirleri düşünmeden yerine getirenlere şöyle seslenmektedir:

“Ey insanoğlu! Sen, sahibi nereye çevirirse oraya dönen, tetiğe basınca da atan bir silah değilsin. Sen bir insansın ve yaptığın işlerin hesabını Allah (c.c.) katında vereceksin. Başkasının emri yaptığın cinayetlerin mesuliyetini üzerinden kaldırmaz. Senin ancak adaletten yana olman gerekir.”

Cevdet hoca diyor ki; beni bedenen güçlü olan birileri yenebilir ama akılla/akıl gücüyle âleme meydan okuyabilirim.

Biz bu makalemizde Cevdet Said’in sadece bazı fikir ve düşüncelerine yer verebildik.

Onun eserlerinin ana hatlarıyla içerdiği konular:

1. İlim ve barış.

2. Güç kullanmadan barışın elde edilmesi.

3. Bireyin ıslahı ile barışın elde edilmesi.

4. Allah (c.c.)’ün mahlûkatı ve ayetlerinin tefekkürü.

5. Tarih bilinmeden barış bilinmez. (Cevdet Said bu konuya fazla önem vermektedir).

Bu ve buna benzer konuları konferansta konuşması için âlemin her tarafından davetler gelmektedir. Böyle bir zatın ziyareti herkes için şereftir ama Cevdet Said henüz asıl memleketi olan Adıgey’de olmamıştır. Neden bu böyledir? Acaba Onu memleketimize davet eden oldu mu? Hayır ise, neden hayır? Cevdet Said’in Adıgey’den bir menfaat beklemediği kesindir ama Adıge halkı tıpkı bütün dünya gibi Onun sohbetlerine muhtaçtır.

Biz O’nun ne bir peygamber ne de günahlardan masum olduğunu savunuyoruz. Kendisi de Adıge olduğundan makalemize konu olmamıştır. Ama neden bütün âlemin kendisini tanımasına ve istifade etmesine rağmen Adıge’ler tarafından tanınmasın ki? Neden Adıge’ler Onun eserlerini bilmiyor, konferanslarına katılamıyorlar?

Üstelik biz, kendi âlimlerimizi tanıtmasak bizim yerimize bunu yapacak biri mi var ki?

Onun fikirlerine katılalım veya katılmayalım, hoşumuza gitsin veya gitmesin bu ayrı bir meseledir, asıl mesele ise başkadır! Düşünce ve fikirlerinden istifade edebilmemiz için ilk önce onları tanımamız gerekir. Ama bazıları Cevdet’in şöhretine dayanarak onun fikirlerini suistimal ediyorlar. Sonuçta yazarın fikirlerini bağlamdan kopararak ve iznini almadan kullanmak tabii ki yasadışıdır.

Biz Cevdet Said’in Adıgey’e gelmemesinin suçunu, O’na memleketimize yolu gösterme imkânına sahip olduğu halde bunu yapmayanlara atfediyoruz. Bunu da küçük bir hata olarak görmüyoruz. O’nun Adıgey’e gelmesi ancak kâr olacaktır. Örnek vermek gerekirse; insanoğlu maddi değer taşıyan eşyaları dağıtana koşar ama bunları isteyenden de uzaklaşmaya çalışır. Cevdet Said bize altın gümüş dağıtmayacaktır ama inanınki vereceği şey bundan kat kat daha değerli olacaktır.

Biz Adıge’ler şu hakikat üzerinde düşünmemiz gerekir ki, Cevdet Said gibi âlim Adıge’ler arasında tektir. Yine şunu da iyi bilmeliyiz ki belki Cevdet Said’in mertebesine ulaş(a)mamış ama ister dinî ister başka alanda büyük hizmetler vermiş adamlarımız da vardır, onların da haklarını vermeliyiz. Cevdet Said’e ayırdığımız bu makalenin amacının kendisini övmek değil tanıtmak olduğunu belirtmek isteriz.

Ramadan Tsey

 

Bu makale Rusçadan Türkçeye çevrilmiştir.

http://www.adigeyaislam.com/tr/files/index.php?page=showarticle&articleID=69

Yorumlar (1)
  1. lale on said:

    Adiğelerin sorunlarının çözülememesi,çoğunun aynı şekilde devam etmesi bazılarının artarak devam etmesi Cevdet Said gibi mütefekkirlerimizin, Din Büyüklerimizin olmaması,olamaması kişiler ve toplum olarak da var olan İslam Büyüklerinin ilmini, dinimizi anlayıp, değişimi dönüşümü yapamadığımız içindir.
    Ben bu yüzden çerkes olması, fikirleri, görünüm olarak çerkeslerin bütün güzel özelliklerini taşıması din alimi olmasıyla bu özelliklerinin çok daha yoğun olması sebepleriyle Cevdet Said Hocamızı Allah O’ndan razı olsun çoooook! çok seviyorum. Bizim böyle bir “Değer”e, “İnsan”a sahip olmamızdan sonsuz mutluyum, memnunum. Allah ilmini anlamayı toplumumuza nasip etsin inşallah, sorunlarımızı çözmemizde yardımı olsun inşallah. Sizlerin de çalışmalarınızda başarılar diler teşekkürler ederim. Selamlar