Fehim Taştekin ile Söyleşi
Ortadoğu ve Suriye Çerkesleri
3:34 10 December 2012

Dünyanin gündemi Suriye. Çerkesler ise bugünlerde neredeyse Suriye Çerkesleri dışında bir şey konuşamaz halde. Suriye’de neler olduğunu, iç dengeleri ve küresel güçlerin Suriye’ye etkilerini okumadan Suriye Çerkeslerinin geleceğini öngörmek ise oldukca güç.

Türkiye medyasında Çerkesler denilince ilk akla gelen isim, Fehim Taştekin. Kafkasya ve diaspora analizleri ile diasporanın da yakından tanıdığı Taştekin aynı zamanda Türkiye’de ortadoğu çalışmalarıyla da biliniyor.

Hem Suriye Çerkesleri’ni hem ortadoğuyu konuşmak için buluştuk Fehim Taştekin ile…

 

Guşips: Arap baharını başından beri yakından takip ediyorsunuz. Suriye’de Esad rejimine karşı başlayan protesto gösterileri nasıl oldu da silahlı mücadeleye dönüştü? Bu anlamda Mısır ile Suriye’nin temel farkı nedir?

Fehim Taştekin: Ben Suriye muhalefetinin iki konferansına katılmıştım. Orada da yaptığım konuşmada bu tehlikeye değinmiştim. Çünkü Suriye’nin kendi içinde farklı dinamikleri var, bunlar hem rejimin sertleşmesine hem de muhalefetin silahlanmasına sebep olabilecek dinamiklerdir. Meselenin çatışma ve iç savaşa dönüşmesinin birincil müsebbibi kuşkusuz rejimin aşırı güç kullanmasıydı. Suriye’de ordu ve istihbarat rejimin korunması konusunda her zaman çok sert bir yol izledi, izlemeye de devam ediyor. Bu anlamda Mısır ile karşılaştırılamayacak bir durumu var. Mısır’daki ordunun yapısı ve refleksleri daha çok Türk ordusuna benziyor. Ordu Mısır’da daha kurumsaldır. Ancak Suriye’de ordu ve özellikle istihbarat tamamen rejimi korumaya endeksli bir şekilde dizayn edilmiştir. Rejimin dayandığı unsurlar rejim değişikliğini kendi varlıklarının da sonu olarak görüyor. Sertleşme bundan kaynaklanıyor. İşin başında rejim hem demir yumruğunu gösterdi, hem de muhalif gösterilere karşı kitleleri sokaklara dökerek ‘sivil güç’ gösterisinde bulundu. Toplum net olarak ikiye bölündü. Muhalif cepheye gelince; Suriye’deki İslamcı muhalefetin silahlı bir geçmişi var, Mısır’dan farklı olarak. Muhalefet çok kolay şiddetin tuzağına düştü ve silahlandı. Aslında işin başında barışçıl gösteriler olurken insanların arasına karışan belli grupların polis ve askerlere ateş açarak sivil isyan sürecini çatışmacı bir yola çektiğini gördük. Rejim de bu silahlı kişileri bahane olarak kullandı. Beri tarafta gösterilerin bir rejimi devirecek boyutta kitleselleşmemesi bu kez muhalifleri Libya modeliyle yani dış destekli silahlı direnişle rejimi devirme yoluna itti. Bir yerde silahlar ele alınınca bunun geri dönüşü de zor oluyor. Bu rejimle hesabı olan yabancı güçlerin de müdahalesine açık bir alan oluştu. Kriz bir noktadan sonra vekâlet savaşına dönüştü.
Guşips : Aslında tam da bu noktada Batı’nın savaştaki pozisyonunu sormak istiyorum. Muhalifleri desteklediğini biliyoruz ancak bu rezervli bir destek sanırım.

Fehim Taştekin: Batı aslında Esad sonrasında kontrol edebileceği bir rejimin kurulup kurulmayacağından emin değil, bu sebeple de muhalefete özellikle silahlı destek konusunda çekimser davranıyor. Batının Suriye’de gözettiği bir kaç faktör var. Bunlardan birisi azınlıklar konusu. Suriye’de çok ciddi bir Hıristiyan nüfus var. Bu sebeple Vatikan’ın devreye girdiğini görüyoruz. Batı Esad sonrasında kurulacak rejimin azınlıklar konusundaki tavrından çok emin değil. Muhalefetin çok parçalı olması güven vermiyor. Bildiğiniz gibi Türkiye öncülüğünde kurulan Suriye Ulusal Konseyi bütün muhalefeti tek bir çatı altında toplayamadı. Bunun için Katar’da siyasi temsil kabiliyeti daha yüksek olacağı ümidiyle başka bir yapı oluşturuldu. Ki bu yapı bazı batılı devletler tarafından tanındı. Ancak ortaya çıkan yeni örgüt de eskisinden farklı olamadı. ABD açısından ikinci sorun İsrail’in güvenliği. Esad sonrasına hazırlanan güçlerin belli konularda garantiler verebilecek durumda olması lazım. ABD’nin meseleyi ağırdan almasında bir diğer etken krizin Suriye sınırlarını aşıp bölgesel hal alması ihtimali. ABD birkaç ülkeyi kapsayacak bir bölgesel savaşın yönetilemeyeceğini düşünüyor.
Guşips: Peki Türkiye’nin pozisyonu bu anlamda ABD ile tam olarak paralellik arz ediyor mu?

Fehim Tastekin: Her ikisinin de amacı rejimi devirmek olsa da ABD ile Türkiye’nin pozisyonunda belli farklılıklar var. Mesela Türkiye Suriye konusunda çok aceleci davrandı. Belli bir aşamadan sonra Türk dış politikası kişiselleştirildi, şahsi onur meselesi yapıldı. Başbakan Erdoğan ‘Kardeşim dediğim adam beni nasıl dinlemez” diyerek Esad’a karsı çok net tavır aldı ve bütün köprüleri attı. Buna paralel Suriye muhalefetini hem sivil hem askeri alanda örgütlemeye kalkıştı. Silahlı direnişe verdiği destek sonuç getirmeyince ve çatışmalar Türkiye sınırlarına taşınca bu kez krizi uluslararasılaştırmaya çalıştı. NATO’yu sürece dahil etmek istedi. Batı Suriye’de kontrollü çöküşten yana Türkiye ise birkaç adım önde ve acelesi var. Ayrıca Batı’da Türkiye’nin Müslüman Kardeşler üzerinden bir operasyon yürüttüğü ve İslamcıları öne çıkardığına dair yaygın bir kanaat oluştu. Batılılar Esad devrilmeli ama alternatifi ne olacak diye sormaya başladı. Türkiye ile ABD arasındaki önemli ayrım noktalarından birisi de Suriye’deki Kürtlerdir. Kürt partiler özellikle PYD, Suriye Ulusal Konseyi ya da Suriye Ulusal Koalisyonu’na katılmak için belli güvenceler istiyor. Ancak Türkiye’nin de etkisiyle Suriye Ulusal Konseyi bu güvenceleri veremedi. ABD ise Kürtlere garantiler verilmesi konusunda daha cesur. Türkiye Mesut Barzani üzerinden PYD’yi oyun dışı bırakacak hamlelere kalkıştı. Barzani 15 Kürt partisini Suriye Kürt Konseyi çatısı altında bir araya getirdi ama PYD’yi saf dışı etmesi mümkün değil. Sonunda Kürt’ün Kürt’le çatışmasını istemediği için Suriye Kürt Konseyi ile PYD’yi bir araya getirip Kürt Yüksek Konseyi’ni oluşturdu. Bu konsey de Kürt bölgelerinde fiilen kontrolü ele aldı. Şimdi Türkiye PYD’nin inisiyatifinde bir Kürt oluşumuna izin vermem diyerek gözdağı veriyor. Ancak ABD Kürtlerin dışarıda olduğu bir hareketten sonuç alınamayacağını görünce Suriye Ulusal Konseyi’nin üzerini çizip Suriye Ulusal Koalisyonu’nu kurdurttu.
Guşips: Esad sonrasında iki devletli bir çözüm konusunda tartışılıyor. Siz bunu mümkün görüyor musunuz?

Fehim Taştekin: Akdeniz kıyısındaki Lazkiye bölgesinde bir Alevi, kuzeyde bir Kürt devleti, geri kalan coğrafyada Suriye Arap devleti kurulacağına dair özellikle Batı’da konuşulan senaryolar var. Ancak Suriye’de rejimin kuzeyde bir cephe açmamak için Kürt bölgesini PYD’ye bırakmış olsa da şimdiye kadar Suriye’nin geneli için bir savaş yürüttüğü söylenebilir. Esad’ın Lazkiye’ye ciddi askeri yığınak yapmasından da Şam’ı terk edip Alevi devletiyle yetineceği sonucunu çıkarmak çok aceleci bir yaklaşım olur. 1920’lerde Suriye Fransızlar tarafından 5 devlete ayrıldı ama aradan geçen zamanda koşullar çok değişti. Bölünme senaryoları daha çok Suriye dışında dillendiriliyor.
Guşips: Suriye Muhalefetine destek için dışarıdan gelen savaşçıların Suriye’nin geleceğindeki etkisini nasıl görüyorsunuz? Yerel dinamiklerle çatışma ihtimalleri var mı sizce, Irak benzeri bir surecin yaşanma ihtimali olabilir mi?
Fehim Tastekin: Suriye’de muhalefet içerisinde çok farklı gruplar var. Bugün ortak hedef Esad’ı devirmek ama sonrasında herkesin kafasında farklı bir Suriye var. Bazı grupların şimdiden birbirine karşı bilendikleri görülüyor. Esad devrilse bile bu kez iç hesaplaşmalar patlak verecek. Hem etnik hem meshep bazında iç kavgalar uzun yıllar sürebilir. Ayrıca dışarıdan gelen Selefi grupların işin sonunda ne olacağı meçhul. Farklı ülkelerden gelip bir ideal için savaşıyorlar. Çoğunun gönlünde katı bir şeriat devleti var. Ve bunun karşılığını almak isteyeceklerdir. Ama Suriye’de çok güçlü bir seküler yapı da var. Haliyle çatışma kaçınılmaz. Belli ılımlı, liberal ya da solcu gruplar açık açık Esad’ı devirdikten sonra Selefileri de halledeceklerini söylemekten kaçınmıyor. Beklenen karmaşa ve kavgayı görmek için çok gerilere gitmeye gerek yok, Libya canlı bir örnek. Batı ve Körfez ülkelerinin desteği ile bir rejim yıkıldı ama istikrar hala sağlanamadı. Suriye’deki süreç çok daha kanlı olabilir. Çünkü buranın bileşenleri çok karmaşık.

Guşips: Çerkeslerin Suriye’deki konumlarını değerlendirmenizi istesek, olaylar başladığında tarafsız görünen toplum halen bu tarafsızlığını koruyabiliyor mu yada bu tarafsızlıkları onları koruyor mu?
Fehim Taştekin: Çerkesler Ortadoğu’da hep dışarıdan gelmiş olmanın, azınlık olmanın, diaspora olmanın etkisiyle yaşadıkları toplumlarda tutunma ve kendilerini kabul ettirme güdüsüyle hareket etti. Osmanlının güvenilir askerleriydi. Ermenilere, Kürtlere, Dürzilere ve Bedevilere karşı adeta tampon gibi konuşlandırıldılar. Osmanlının ‘sorun’ olarak gördüğü halkları gözetlemek sanki onların göreviydi. Osmanlı gidince Çerkesler bölgenin halklarıyla karşı karşıya kaldılar. Hizmet ettikleri adam gitmiş, yeni efendiler gelmişti. Fransız sömürgesinde de aynı sendrom yaşandı. Bir yandan kendilerini Araplara kabul ettirmek için Fransızlara karşı savaştılar, diğer yandan kurulan manda yönetiminde de etkin rol aldılar. Fransızlar giderken yine Araplarla karşı karşıya geldiler. Bağımsızlık sonrası yeni Arap rejimi Çerkeslerin elindeki bütün hakları gasp etti, gazetelerini, okullarını kapattı. Çerkeslerin güven tazelemesi önce 1948, ardından 1967’de İsrail’e karşı savaşta gösterdikleri kahramanlıklar sayesinde oldu. Baas rejimiyle Çerkesler bürokrasi ve orduda dikey yapılanma ile kendilerine hatırı sayılır bir yer edindi. Şimdi Esad rejimi sallanırken Çerkesler bir kez daha yol ayrımına geldi. Şu an Cerkesler iki ateş arasında kaldı demek mümkün. Esad rejimi sadakatlerinin devamını bekliyor, rejimin yanında saf tutmalarını istiyor. Muhalefet ise ya bizle birlikte olursunuz ya da Esad devrilirken sonra siz de gidersiniz diye gözdağı veriyor. Çerkesler rejimin doğal müttefiki sayıldığından tarafsız kalmak da koruma sağlamıyor. Yine de Çerkeslerin doğrudan hedef alındığı ya da Çerkeslere açıkça bir düşmanlık yapıldığı da söylenemez. Bu biraz abartı olur. Çerkeslerin en fazla kayıp verdikleri Golan Tepeleri’ndeki Bir el Acem köyü ile Şam yakınlarındaki Med Sultan köyünde olanlar da akıldışı savaş mantığının bir sonucu. Muhaliflerin Bir el Acem’de kontrolü ele geçirmesi ordunun operasyonuna davetiye çıkardı. Tarafsız bir köy muhalifler ile ordu arasında savaş alanına döndü. Muhaliflerin o köyü ele geçirmesinin hiçbir mantığı yoktu. Med Sultan ise yakınındaki askeri üs nedeniyle çatışmaların içine çekildi. İki köyün halkı da evlerini terk etmek zorunda kaldı. Böyle bir ortamda taraflı olmak ya da olmamak bir şeyi değiştirmedi.
Guşips: Peki rejim yıkıldığı takdirde diğer etnik ve dini gruplarla birlikte topyekun bir saldırı olabilir mi sizce Çerkeslere?
Fehim Tastekın: Ben böyle bir ihtimali çok düşük görüyorum. Tabi Esad giderse azınlıklara karşı politika değişebilir. Azınlıklar şu an muhaliflerin Batılı destekçileri açısından da kritik bir eşik. Bu konuda daha dikkatli olma gereği duyabilirler. Çerkesler için yeniden bir sürgün durumunun olacağını sanmıyorum.
Guşips: Suriye Çerkeslerinin Kafkasya’ya dönme ihtimallerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Fehim Tastekın: Şu an hem Suriye rejimi hem müttefiki Rusya Çerkeslerin toplu olarak göç etmesinden yana değil. Rusya, Çerkeslerin anavatanlarına göç etmesine yeşil ışık yakarak Suriye rejiminin kontrolü tamamen kaybettiği ve azınlıkları da koruyamayacak hale geldiği gibi bir imajın oluşmasını istemiyor. Rusya’nın Çerkeslerin Kafkasya’ya dönmesini istememesini bir başka nedeni şu: Rusya için Kafkasya’ya dönecek Çerkes nüfus bölgenin geleceği açısından endişe kaynağı. Dışarıdan gelecek olan Çerkeslerin Rusya’ya karşı intikam duyguları daha güçlü. Ortadoğu’dan gelen Çerkeslerin İslami duyarlılıklarının fazla olması da Rusya açısından ciddiye alınan bir durum. Rusya ileride Kafkasya’da bağımsızlık ateşini körükleyecek milliyetçi ve İslamcı nüfusun artmasını istemez. Kabardey-Balkar, Karaçay-Çerkes ve Adıgey’de geri donuş için ayrılan kotalar da sanılmasın ki Çerkesler için. Rusya buralardan kaçan Rusların geri döndürmenin derdinde. Kafkasya’nın Ruslardan arınması Rus egemenliği açısından hassas bir durum arz ediyor. Çeçenistan’da işgal ve savaşların ardından Rus nüfus neredeyse kalmadı, Çeçenya Moskova’nın kontrolüne geçti ama yüzde yüz Çeçenizasyon gerçekleşti. Rus yanlısı olsa da tüm kurumlar Çeçenlerin elinde. Rusya için bu aslında ciddi bir hezimet, ileri de Çeçen kaması Rusya’nın suratında ışıldayabilir. Ruslar tüm bu ihtimalleri dikkate alıyorlar. Fakat şunu da belirtmeden edemeyeceğim: Rusya’nın dönüşle ilgili korkusu çok yersiz. Çünkü kitlesel bir geri göç hiçbir zaman olmadı ve olmayacaktır. Suriye’den giden 1200 kişinin de çoğu bekleyip gelişmeleri görmek istiyor. Kafkasya’ya yerleşmek öncelikli hedef değil. Anavatanları da olsa onlarca yıldır yaşadıkları, yeni hayatlar kurdukları ülkelerden ayrılmak da yeni bir sürgün sayılır. Mevcut çevreden, akrabalardan, alışkanlıklardan kopup Kafkasya’da yeni bir hayat kurmak, iş bulmak ya da kurmak, adapte olmak, Rusya’nın hegomonik gücünü sindirmek kolay değil. Ancak Abhazya’ya gidenlerin orada kalma ihtimalleri daha yüksek.

Kabardey-Balkar, Karaçay-Çerkes ve Adıgey'de geri donuş için ayrılan kotalar da sanılmasın ki Çerkesler için.Rusya buralardan kaçan Rusların geri döndürmenin derdinde.

-Fehim Taştekin

Comments are closed.